Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

325 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Doğrudan benim meslek alanımı ilgilendirdiği için bu kitabı özel gereksinimli bireylere yönelik tutumlar açısından değerlendirmeyi daha faydalı buluyorum. Öncelikle etiketleme konusunda anlaşalım. Etiketleme bir nevii karşımızdaki kişiye sen busun deme şeklidir. Sen busun’lar genelde olumsuz özelliklerin nitelenmesinin bir ürünüdür. Tüm biyolojik, çevresel, kültürel, psikolojik vb. etmenler göz ardı edilir. Örneğin ‘köylü bu, cahilin biri’ ya da ‘sakat bu, yardıma muhtaç’ gibi etiketlere maruz kalan kişiler toplumsal normsuzlaştırmaya itilen, dışlanmaya davet edilmeye çalışılan kişilerdir. Bu yüzden karşımızdaki kişinin özelliklerini, gereksinimlerini bilmeden onlar hakkında konuşmanın saçma etiketlere yol açacağını aklımızda tutalım. Duruma engelliler açısından bakarsak bunun daha ciddiye alınması gerekir. Engellileri adının dışında illa başka bir ifadeyle niteleyeceksek moron, embesil, gerizekalı, özürlü gibi kelimelerin taa mağara devri zamanlarından kalma, kaba ve en etiketleyici ifadeler olduğunu unutmalayım. Aslında engelli nitelemesi de etiketleyicidir. Artık akademik alanda ‘engelli’ yerine ‘özel gereksinimli birey’ nitelemesi daha az etiket içerdiği ve daha geniş kapsamlı olduğu için daha çok tercih ediliyor. Sadece engel türü(zihin, görme, fiziksel...) işin içine girince engelli nitelemesi kullanılıyor. Biz günlük hayatta özel gereksimli kişileri kendimiz gibi bir birey olarak görüp adlarıyla hitap etmeye çalışalım. Şimdi özel gereksinimli bireylere yönelik olumsuz tutumların nasıl oluştuğuna bakalım. Tutum kişi, küme, nesne ya da düşünlere yönelik oldukça süreklilik gösteren önceden biçimlenmiş duygu, düşünce ve inançlar bütünüdür. Tutumların oluşması ilk olarak ev ortamında yani anne babaların taklit edilmesi yoluyla öğrenilir. Çünkü çocuklar anne babanın yaptıklarının aynısını yaparak onaylanmak isterler. Çocukluktan kazanılan tutumlar üniversite, askerlik gibi heterojen ortamlarda değişme gösterebilir. Çocukların özel gereksinimli bireylere yönelik olumsuz tutumları anne babaların onların yanlarına gitmemeleri, oyunlarına almamaları, uzak durması şeklindeki önerileriyle başlar. Çünkü annelerin hep bahsettiği öcüdürler onlar! Tutumlar kısaca yukarıdaki gibi oluşur. Özel gereksimli bireyleri önce insan olarak görmeyip yetersizliğini ön plana çıkarınca toplumda bağımsız yaşamalarını kolaylaştıracak düzenlemeler de ihmal edilir. “Sağlamlar dururken onlar mı kaldı” ifadesi bu durumun en acı göstergesidir. Yeri gelmişken bir yanılgıyı düzeltmeye çalışalım. Bunun içinde yetersizlik ve özür kavramlarını irdeleyelim. Yetersizlik bedenin biyofiziksel ve kimyasal yapısının zedelenmesi sonucu organın yokluğunu ya da bozuk olduğunu ve işlevini yerine getiremediğini belirtir ve nesneldir. Özür ise, yetersizlikten dolayı kişinin toplumsal ve duygusal davranışlarında görülen sapmalardır ve özneldir. Yani kişi özürlü doğmaz. Bu toptan yanlış bir ifadedir. Özrü toplum yaratır. Kitabı okuyanlar Charlie’nin yaşadıklarına şahit oldular. Charlie zeka seviyesi düşükken de toplumda kabul görmez, ezilir; zeka seviyesi yükseltildiğinde de kabul görmez, ezilir. Halbuki toplumda bağımsız yaşamasına bir engel yoktur. Peki bunların önüne nasıl geçeceğiz? Özel eğitim camiasının yıllardır cevaplamaya çalıştığı bir soru. Daha doğrusu cevabını topluma kabul ettirilmeye çalışılan bir soru. Cevabı çok da basit. Tutumların değişmesinde etkili ilk yöntem etkileşimde bulunmadır. Çocuklarımıza onlarla etkileşimde bulunduğunda bir zarar gelmeyeceğini, onun önce bir insan olduğunu kavratmalıyız. Tabii bunun için de önce anne babaların kendilerinin olumlu bir etkileşim içinde olması gerekir. Bırakın parkalara beraber oynasınlar. Çok mu zorunuza gider bu? Siz de özel gereksinimli bir bireyle otobüste yan yana oturun, aynı iş yerinde çalışın sizin bizim gibi insan olduklarını göreceksiniz. İkinci etkili yöntem ise bilgilendirme. Doğru bilgilendirme. Yukarıdaki yetersizlik özür ikiliğinin net bir şekilde açıklanması gerekir. İnsanları bilgilendirmeye çalışırken de yerinde sen olsaydın neler hissederdin gibi olumsuz empativari cümleleri kurmamaya özen gösterelim. Bu tür cümleler acımayı beraberinde getirir; acıma da soysuzlaşmanın işaretidir. Çok basit, özünde herkes insan, bunu kabul edelim. Gerisi hallolur.
Algernon'a Çiçekler
Algernon'a ÇiçeklerDaniel Keyes · Koridor Yayıncılık · 201514,8bin okunma
··1 alıntı·
782 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
meltem şen okurunun profil resmi
Düşünüyorum kendi kendime ben ne kadar duyarlıyım, bilgiliyim diye. Törpüsüzce de bakamıyorum, aklıma hep iç içe tanık olduğum şeyler geliyor, şu an çok etketçi bi' anda ve yerdeyim. Modern dünyamın gelişen insanları bazı gerileyen fikirlere sahip ve onları ısrarla savunuyorlar, sevgili bi' holiganlık içindeler. Bunu en basit ifadesiyle tarzı, saçı başı görünümü, kılığı farklı olan bi' insanı hemen, kolayca etiketlemelerinden anlıyorum. Dünya ülkesi mi demeli köyü mü; herkesin aynılıktan, insan olmaktan gelen bir değeri var senin de değindiğin gibi ve buna karşılık insanın yüzyıllardır süregelen zaafı:fiziksel görünüm. Hani kendi tercihleriyle bi' şeyleri farklı takıp, bi şeyleri ilginç kullanan insanların hemen sınıflandırılması, içten kafasal bi' yönlendirmeye gidilmesi savaşı var. Kuşkusuz bu algısal. Fiziğe aldanış. Görünüm odağı biraz da kişinin kendini korumaya alma fikrinden doğdu. Ama bundan sıyrılmak da yine kişinin kendi elinde değil mi? Seçimsiz bi' konuda, bedensel olarak/zihinsel olarak yetersiz birine, etiketçi olarak yaklaşmak bu noktada son derece anlamsız. Ve etiket-hobili dünyada bununla savaşmak, etiketin insan uyduruğu bi' saçmalık olduğunu anlatmak çok önemli. Bunu gayet anlatmışsın. Son olarak değindiğin etkileşimde bulunma ve bilgilendirme durumlarını birer uzlaşı aracı olarak gördüm. Madem "gelişiyoruz", o halde yoğunluk n'için kafasal bi' etiketleme yerine iletişim üzerine kurulu etkileşime ve bilgilendirmeye kaymasın? Özellikle değindiğin empatiden gelen acıma izlenimi çok önemli. Bilgilendirme yaparken de bunu hangi düzlemin üzerinde yapmamız gerektiğini çok iyi anlatmışsın. Ellerine sağlık...
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim katkı verdiğin için Meltem. Toplantı olduğu için yeni yazabildim. :) Antigone'de şöyle bir cümle var. İşin özü de budur aslında: “Nefret etmek için değil, sevmek için yaratıldım” İnsan farklılıkları sevmeli. Tahammül etmeli. Tek tip toplum ne işe yarar. İşte yoğunluğun etkileşim ve iletişim tarfına kayması için sevmek işi lazım. Tahammül lazım. Çok basit değil mi bunlar?
Beyza okurunun profil resmi
Ellerine sağlık Murat, epey farkındalıklı, çok iyi aktaran bir inceleme olmuş. Gerçekten o etiketleme olayı çok hassas ve dikkat etmemiz gereken bir husus... Kitabı okumak içimden gelmemişti nedense ama belki sonraları okurum ^_^ Yüreğine sağlık. :)
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Aynen öyle. Ama gündeme bile gelmiyor maalesef. Aslında okumasan da olur. :P Teşekkür ederim.
1 sonraki yanıtı göster
Hatice okurunun profil resmi
oy çokluğu ile seçilen kitaplar bunlar :) son cümlenize sonuna kadar katılsam da durum bu :) çözmek için farklı katılımlar lazım gruba .. oy verenlerdeki çeşitlilik arttıkça bu da değişecektir :)
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Aynen öyle. Bu ay güzel kitap seçtik.
1 sonraki yanıtı göster
Ayşegül okurunun profil resmi
Murat Bey, ellerinize sağlık böyle güzel bir yazıyı kaleme aldığınız için.. kitabı okurken yer yer kalbim sıkıştı, herkes için aynı etkiyi yaratmayabilir ama hassas kalpler için sarsıcı nitelikte..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.