Gönderi

Öyleyse, tarihçi de bir bireydir. Öteki bireyler gibi, o da aynı zamanda bir toplumsal olaydır, ait olduğu toplumun hem ürünü, hem de isteyerek ya da istemeyerek sözcüsüdür; tarihî geçmişin olgularına işte bu sıfatla yaklaşır. Bazen tarihin gidişinden “yürüyen bir tören alayı” diye söz ederiz. Bu, haklı bir benzetmedir – yeter ki, tatihçi kendini ıssız bir kayalıktan çevresine bakan bir kartal ya da tören kürsüsünde önemli bir kişi saymaya kalkışmasın. Bunların hiçbiri değildir! Tarihçi, alayın bir başka bölümünde yorgun argın yürüyüp giden bir başka gölgeli kişidir yalnızca. Tören alayı dönüp dolaştığı, bir sağa bir sola saptığı, bazen tam geriye katlandığı, farklı kesimlerinin birbirlerine göre durumları sürekli olarak değiştiği için, örneğin bugün Ortaçağ’lara dedelerimizin 100 yıl önce olduğundan çok daha yakın bulunduğumuzu ya da Caesar çağının bize Dante çağından daha yakın durduğunu söylemek pekâlâ mümkündür. Geçit alayı – ve onunla birlikte tarihçi de- ilerledikçe, yeni görünümler ve yeni görüş açıları belirir. Tarihçi tarihin bir parçasıdır. Tarihçinin bu geçit alayı içinde kendini bulduğu nokta, onun tarihi görüş açısını belirler.
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.