İlk sorudan başlayarak gidelim, yani farkında olup anlamını bulamamanın temel sebebinin bencesi; insan, arayışa çıkabilme cüretini gösterdi, rahatını kaçırmayı göze aldıysa bu büyük bir adımdır ama aynı zamanda yolun başlangıcıdır da. Zorlu bir denizi geçmek için yola çıkmaya benzetebiliriz de bunu. Çıkılan o yolda işte en beteri, yoldan haberdar olma ferasetine sahip olmuş ve yolun ortasına gelmişken, yolun devamını bilemeyip yolun ortasında öylece kalmış olmak. Yani denizin ortasına gelip de ilerleyememek. Arkada bıraktığının yetersizliğini bildiğinden geri de dönememek, ama gidecek yeri-yönü de bulamamak... Benim bu konuda iki yaklaşımım var. Biri mantıksal, neden-sonuca dayalı yaklaşım, diğeri de görünmeyeni de göz ardı etmeyen manevi yaklaşım.
Mantıksal boyutu şu; eğer cevap sürekli yanlışsa, istenilen, aranılan yönde olmuyorsa kuvvetle muhtemel soru yanlış soruluyordur. Orada arayanın sorusunu kontrol etmesi, neyi, niçin aradığını bilmesi gerekir. Çok bilindik bir söz vardır ya hani; "Rotası belli olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez" diye, işte aynen de öyledir. Neyi aradığını bilmezsen bulduğunu da bilemezsin. Şahsi görüşüm, sorunu iyi anlamak, soruyu iyi belirlemek gerekir. Bu kitapta hatırlarsan, Sinclair sürekli sorunun şeklini değiştirdi. Bir süre sorudan emin olamadı. Soru belirginleştikçe, aldığı yanıtları daha iyi değerlendirdi, bir şekilde bir yere ulaştı. Çıktığı yolda tökezlediği çokça da oldu. Bu yolda da Demian, Pistorius ve Eva soruyu belirginleştirip, cevabı bulmasında Sinclair'e yardımcı oluyorlardı. Bu da var. İnsan, kendi başına bu yolu oldukça zor gider, hatta gidebilir mi ondan emin değilim. Ama bir yardım alması, en azından yolda olan birilerinden destek bulması, o yolu gidilebilir kılacaktır.
Manevi boyutuna gelecek olursak, ben herkesin nasibi kadarını yaşayabileceğine inanırım. Yola çıkabilmenin dahi nasip yönü vardır. Yola çıktıktan sonra anlamını bulabilmenin de öyle. Ama bu kesinlikle kaderci yaklaşımla karıştırılmamalı. Yani elbette insan gayret edecek, doğru bildiği yolda ilerleyecek, hatta bu uğurda olmuyor deyip pes de etmeyecek. Ama şu da var: Hayatta hiçbir şeyin garantisi yoktur. Mücadele etti diye bulmanın da garantisi yok. Zorlu bir imtihan; o kişinin kaderi de sürekli yolda olmak olabilir. Yani sefer var, yapılacak, şart ama zafer garanti değil.
Bu bulma yolunda benim iki tane öncelim var gerekli gördüğüm: Biri başta da dediğim gibi sorunun ne olduğunun doğru tespiti ve doğru soruyu sormak. İkincisi de kesinlikle mücadale etme cüretini ve kararlılığını gösterebilmek. Ingeborg Bachmann' ın yanılmıyorsam Malina kitabında geçen bir söz var, der ki; "Yaşayacak bir niçini bulunan, hemen hemen tüm nasıllara dayanabilir." Eğer niçinin kuvvetliyse o yolu da kararlı ve sağlam adım atarak gidebilirsin.
Sinclair'in kitaptaki halini Nietzsche'nin bir sözü çok güzel özetliyor: "Kafasında bir kaos barındırmayan, bir yıldız doğuramaz."
Kitapla alakalı paylaştığın alıntı güzel özetliyor Sinclair'in durumunu. Bu katkı için de teşekkür ediyorum.
Gelelim bende de arayışa sürüklenme oldu mu sorunuza; evet, elbette ben de incelemede yazdığım gibi sorular sordum kendime. Zaten kitabı güzel kılan da oydu ya, Sinclair'la birlikte o yolculuğu yapmak. Herkes kendine göre cevaplar buldu. Sinclair'in cevapları beni kısmi tatmin etse de ben, kendi cevaplarımı gözden geçirdim.
İncelemeyi böylesine dikkatli okuduğunuz için ve bizi, güzel bir etkinlikle Hesse rüzgârına katmış olduğunuzdan dolayı ben teşekkür ediyorum. Ayrıca beğenmiş olmanıza sevinirken, sizde güzel bir etki bırakmış olması da beni mutlu etti.
Sizin de emeğinize sağlık...