Gönderi

•••Yıldırım Bayezid elçiyi huzuruna kabul eder. Elçi önce getirdiği hediyeleri takdim eder ve söze başlar; Azametlü, kudretlü, aseletlü, fehametlü Macaristan Kralını temsilen... Sadrazam elini kaldırıp elçiyi susturur; 'Sadede gel elçi, bizim boş vaktimiz yok. Ayrıca da biz kuvvet, kudret, azamet kaynağı olan Allah'tan başka hiçbir kuvvet, kudret, azametten korkmayız. Bunu böyle belle ve buna göre kelam et.' Macar elçi ne diyeceğini şaşırır ve kekelemeye başlar; 'Ama kralımızın ordusu çok büyüktür, o yüce bir kraldır.' Sadrazam şöyle cevaplar; 'Dağ ne kadar yüksek olursa olsun yel üatünden aşar.' Elçi yine kekeleyerek söylenir; 'Ama siz yel değilsiniz ki.' Cevap gecikmez; 'Evet ama sizde dağ değilsiniz. Sultanımıza Yoldırım dendiğini duymuşsunuzdur.' Elçinin bu söze de bir cevabı varsır; 'İyi ama siz hangi hak ve hangi selahiyetle Bulgaristan'ın işgal ettiniz?' Macar elçinin son sözlerine iyice hiddetlenen Yıldırım Bayezid Han, yanındakilere kendisine bir Kur'an'ı Kerim ve bir kılıç getirmelerini emreder. Yıldırım Bayezid, sağ eline Kur'an'ı sol eline kılıcı alır. Önce sağ elini göstererek 'İşte hak' sonra sol elini havaya kaldırıp 'işte selahiyet' der. Sonra elçiye dönerek; 'Var git şimdi cevabımızı kralına aynen ilet, kendisinden korkmadığımızı söyle. Biz hakkı kitabımızdan, selahiyetide kılıcımızdan alırız. Allah'a güvenir yalnız ondan korkarız. Bütün küffar birleşip üstümüze gelse davamızdan dönmeyiz.'
Sayfa 260Kitabı okudu
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.