Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ocak Ayı Hikaye Yazma Etkinliği - Nermina
Nermina Bir köprünün başındayım, hiç takatim yok, yere uzanmış ve ölmek üzereyim. Ama ölmek istemiyorum. Henüz yirmi yaşındayım ben. Bir kurşun sağ omzumu delip geçti. Karşı tepede bulunan keskin nişancılardan birisi vurdu beni. Oysa ben bir sivilim. Elime hiç silah almadım, kimseye bir kötülük yapmadım. Hemen başında uzandığım köprü, Sarajevo’daki onlarca köprüden birisi. Altından Miljecka Nehri akıyor. Çok değil, daha birkaç sene evvel bile mutlu bir şekilde yaşadığımız bir yerdi burası. Miljecka’nın her mevsim gürül gürül akan tertemiz sularına bakar, bu köprülerden bir yakadan diğerine geçerdik. Komşularımız vardı, arkadaşlarımız; şimdi bir kısmı katilimiz olan… Benim adım Nermina. Sarajevolu bir insanım. Evet, ben bir insanım. Etnik çeşitliliği olan Yugoslavya’da, Müslüman olarak adlandırılan kesimdenim. Ancak dedim ya, biz insandık ve Sırp, Hırvat, şu veya bu ayırımı yapmadan bir arada yaşıyorduk. Çünkü Allah bizim bir arada yaşamamızı istemişti. Aynı coğrafyada, birbirine saygı göstererek… Kışı serttir buranın. Üstelik uzun süredir şehrimiz kuşatma altında. Burada açlık var, yokluk var, acı var. İgman Dağı ve karşı tepelerde konuşlanan Çetnikler, şehrin savunmasını aşıp, işgal etmek istiyorlar. Ama biliyorum, her Sırp aynı değil; çünkü bizimle birlikte Sarajevo’da kalan ve Bosna-Hersek’e gönülden bağlı olan Sırp ve Hırvatlar da var. Sadece Sarajevo’da değil, bütün Bosna’da korkunç şeyler yaşanıyor. O korkunç şeyleri biz de duyuyor ve bazen yaşıyoruz. Atılan bombalar ekmek kuyruğundaki yahut pazar yerindeki insanları öldürüyor. Şehrin banliyölerinde işkence merkezleri kurulduğunu biliyoruz. Dahası ülke genelinde binlerce kadına sistematik bir şekilde tecavüz ediliyor. Genç ve orta yaşlı erkekler ise öldürülüyor. Oysa daha 8-10 yıl önce burada kış olimpiyat oyunları düzenleyenler olarak bizler, Avrupa’nın ortasında, hem de 21. yüzyıla girmeye bu kadar az zaman kalmışken böyle şeylerin olacağına ihtimal vermiyorduk bile. İlk, Suada Dilberoviç’i, tam bu köprüde vurdular… Oysa köprüler ayırmaz, bilakis birleştirirdi. Osmanlı zamanında çok köprü yapılmıştı Bosna’da. Hepsi de iki yakayı birleştiren, insanları kavuşturan, bir arada tutmayı amaçlayan yapılardı. Şimdi o köprüleri bombalıyorlar; Mostar’da yaptıkları gibi… Üstelik sadece beton köprüleri değil, gönül köprülerini de yıkıyorlar ve bunu bilinçli olarak yapıyorlar. Hava buz gibi, yerlerde kar var. Buna rağmen dilim kurudu. Buz gibi bir su çekti canım. Başım dönüyor, kollarımı hareket ettirecek kadar bile mecalim yok. Kafamı biraz sağa çevirdiğim zaman, hemen önümde uzanmış yatan bir beden görüyorum. Aman Allah’ım! Mirsad bu… Henüz on dört yaşındaki Mirsad. O da benimle birlikte ekmek alabilmek için çıkmıştı dışarı. Yüzükoyun yatıyor Mirsad. Ekmekleri koymak için taşıdığı bez çanta yanına düşmüş. Kana bulanmış. Ah be Mirsad! Mavi gözlerini şimdi karalar bürümüş Mirsad! Bosna’nın zavallı, biçare, mahzun çocuklarından yalnızca birisi olan Mirsad. Sanırım ben de öleceğim ama içimi yaktın sen Mirsad. “Nermina Abla, yanımdan ayrılma, ben seni korurum” demiştin daha bu sabah… Ölüm anında insan geçmişi mi hatırlıyor yoksa? Çünkü benim aklımda o var. Seksenli yıllar çok güzeldi aslında. Sarajevolu olmak da öyleydi. Ablamla ben küçüktük. Annem hemşire, babam ise öğretmendi. Sarajevo’nun basketbol takımı Avrupa şampiyonu olmuştu. Futbol takımı ise Yugoslavya şampiyonu olmuştu. Babam, Sırp arkadaşlarıyla birlikte maçlara giderdi. Bazen bizi de götürürdü. Kış Olimpiyat Oyunları düzenlendi burada. Bir sürü yabancı sporcu geldi. Şimdi bir ölüm ve korku kütlesi haline gelmiş olan, o güzelim İgman Dağı da ev sahipliği yaptı oyunlara… Bombalara direnmeye çalışan, sebili ve cami minareleri hedef olan Başçarşı geldi gözümün önüne. Az evvel içinden geçmiştim. En güzel Boşnak börekleri orada olurdu; kahveleri de öyle… Bayramdan önce çarşıya gider, alış veriş yapardık. Ablamla bana aynı kıyafetler alınırdı. Biz ise bundan mutlu olurduk. Evde baklavalar açılır, şerbetleri dökülürdü. Yeni ayakkabımı, kıyafetimi yatağımın başına koyar, heyecandan uyuyamazdım. “Bajram Şerif mübarek olsun” diyerek bütün mahalleyi dolaşırdık. Müslüman olmayan komşularımızla bile bayramlaşırdık. Ne ara bu kadar zalim, bu kadar cani oldu bu insanlar? Siyaset bu kadar kötü bir şey demek ki! Bu arada ömründe eline tebeşirden başka bir şey almamış olan o babam, şimdilerde Sarajevo direnişçileri arasında, savaşmaya çalışıyor. Oysa öğretmendi o! Geçmişi hatırlamak bu yüzden bana hep acı veriyor. Çünkü hiçbir şey iyiye gitmiyor ve mazinin perdelerini araladığım vakit, mutluluğu sadece orada görüyorum. Meğer biz ne kadar mutluymuşuz ancak içinde bulunduğumuz anda bunu pek anlayamıyormuşuz. Siren sesleri duyuyorum. Kapanan gözlerime, uğuldayan sesler eşlik ediyor. Çetnikler halen dağlarda ve yeniden ateş edebilirler. O yüzden sanırım, karşıdaki duvarın köşesinden çıkıp da gelemiyor kimse. Bir şeyler diyorlar ama duyamıyorum. Sallanan bir beyaz bayrak ve sağlıkçılar çarptı gözüme. Düşünüyorum da… Ben ya da Mirsad… Biz kime, ne kötülük ettik? O insanlar niçin bizden ölümüne nefret ediyorlar? Üstelik çoğu, bizi tanıyor. Asıl yaralayıcı olan da bu zaten. Canımıza kast edenler, kadınlarımıza, küçücük kızlarımıza tecavüz; erkeklerimize işkence edenler… Yaşlılarımızı öldürenler, çocuklarımıza kıyanlar… Onlar bizi tanıyorlar. Onlar bizim komşularımızdı, mesai arkadaşlarımızdı, aynı okullarda okuduk, ortak hatıralarımız oldu… Ben Nermina… Geleceğe dair hiç ümidim yok. Sarajevo’da bir kuşatmanın altındayız. Üstelik az önce vuruldum ve ölümü bekliyorum. Sadece, çocukken dualarımızda yer alan ve varlığına her daim inandığım Allah’a güveniyorum. Belki hatta eminim, bu dünyada olmayacak ama kim, ne haksızlığa uğramışsa ya da kim ne kötülük etmişse elbet karşılığını alacaktır. Başkan Alija’nın geçen gün söylediği gibi; “Zalim olmaktansa, mazlum olmak yeğdir.” Nefesim sıkışmaya başlarken yanıma geldiler. Adımı soruyorlar, “iyi misin” diyorlar? Rüyada gibiyim. Hani, konuşursunuz ama sesiniz çıkmaz ya… Adımı söyledim aslında fakat onlar duydular mı bilmiyorum. Evet, evet… Duymuşlar. Çünkü birisi “Dayan Nermina, kurtulacaksın” dedi bana. Sahiden, kurtulacak mıyım? Kurtulacak mıyız?
··
27 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık Mehmet bey, yaşattınız adeta o günleri. Savaşta, o katliam günlerinde Saraybosna'da olmak böyle bir şey olurdu, kent de önemli bir yere sahip hikayede. Boşnakçada Sarajevo kullanılıyor herhalde. Teşekkürler katkınız için
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Evet üstat, Boşnaklar Sarajevo yani Sarayovası diyorlar. Şehri gezdim ve çok sevdim. Ama o acıları halen taşıyıp, yansıtan bir şehir Saraybosna.
Ferah okurunun profil resmi
Hayranlıkla okudum öykünüzü, acı gerçekler unutulmayacak olanlar. Bir şehir daha güzel nasıl izah edilebilirdi? Mirsad, büyük oğlumun ismi. Ne güzel bir tesadüf oldu benim için :) Yüreğinize sağlık Mehmet bey.
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Mirsad, Boşnakların çokça tercih ettikleri isimlerden birisidir. Tıpkı Mirza gibi... Hikayede bunu kullanmak istedim. Ayrıca Boşnaklar Nermin adını erkeklerde kullanıyorlar. Nermin Divoviç adlı bir erkek çocuk Sırplar tarafından öldürülmüştü. Nermina ise kadın adıdır. Şehir hikayeleri denince bir Saraybosna hikayesi iyi oldu.
1 sonraki yanıtı göster
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Senad da Boşnak ismidir. Siz de Boşnak mıydınız yoksa? Bu arada benim oğlumun iki ismi var birisi Mirza...
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Bu Nermina kurtuldu bence... Saraybosna halkının tamamı için maalesef aynı şeyi diyemeyeceğim .
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.