Momo..
Seninle tanışmamız 9 yıl öncesine dayanıyor. Dün gibi hatırlıyorum, 11 yaşına yeni girmiştim. Babamdan hediye olarak kitap almasını isterdim hep. Babam da ismine, kırmızı punto ile yazılmış olmasına, içerisindeki resimlere bakarak Momo'nun bir çocuk kitabı olduğuna kanaat getirmiş olsa gerek, elinde Momo'yla çıkagelmişti. Ee daha küçüğüm. Renkli, cıvıl cıvıl kapaklı bir kitap bekliyordum. Kitaba bakıp "Ama baba bu çocuk kitabı değil ki" dediğimi hatırlıyorum. Taa o zamanlarda doğru bilmişim. Kendisi ne çocuk kitabı, ne de yetişkin kitabı. Türüne ister roman diyin, ister masal diyin ama Michael Ende'nın bu eserini sadece çocuk kitabı kategorisiyle sınırlamak büyük haksızlık olur. Avrupa Gençlik Kitap Ödülü Şeref Listesine girmiş, yaklaşık otuz dile çevrilmiş bu kitabımızda yazar, o kadar sade ve ustalıklı bir dile sahip ki, kitap çocuklar için oldukça heyecanlı bir serüven kitabıyken; yetişkinler için zaman konusunu irdelemek açısından insanın içine işleyen masal tadında bir roman oluveriyor.
Sonrasında ne oldu bilmiyorum ama Momo kitaplığımda alındığı ilk haliyle beni bekledi onca yıl. Daha bir hafta önce gözüme çarpmasa belki daha kaç yıl bekleyecekti. İyi ki fark ettim, belki de okumam için bu zamanın gelmesi gerekiyordu. "ZAMAN" Bu kelimeye çok dikkat edelim. Birazdan yüzlerce kez kullanacağım.
Küçük bir kız çocuğu hayal edin. Bilinmeyen bir zamanda, hiç kimsenin bilmediği uzak diyarlardan gelmiş bir kız çocuğu. Ailesi, yeri yurdu yok. Dış görünüşü biraz garip, hatta temiz pak insanlara göre korkutucu. Ufak tefek, cılız yapısı nedeniyle de yaşı kimine göre sekiz, kimine göre on iki. Simsiyah, kocaman gözleri ve yine simsiyah kıvırcık saçları var. Ve öyle kimsesiz ki, adını bile kendisi koymuş. Momo!
Peki, etraftaki insanlar kimsesiz diye, pis diye dışlıyorlar mı onu? Hayır. Seviyorlar Momo'yu. Oradaki insanlar doyuruyor Momo'nun karnını. Terk edilmiş bir tiyatroda bir oyuğu ev yapıyorlar Momo için. Seviyorlar onu. Çünkü Momo gerçek bir insan. Ve her şeyden önemlisi eşsiz bir dinleyici. Dinlemekte ne var, herkes dinler diyebilirsiniz. Sanmıyorum. Momo, şimdiki zaman insanları için ne zor bir şeyi yapıyor oysa. Tüm kalbiyle dinliyor. Ona anlatılan dertler birer birer halloluyor, en utangacının bile onun yanında dili çözülüveriyor. Tüm çocuklar en güzel oyunlarını Momo'nun yanında oynuyor. Hiçbir şey yapmasa bile herkesi sakinleştiren, huzur veren, mutlu eden bir yanı var Momo'nun. Herkesi çok seviyor, herkesle iyi anlaşıyor fakat insan daima bazı insanları kendisine daha yakın hisseder. Momo için de öyleydi. İhtiyar çöpçü Beppo ve birçok işi bir arada yapan Gigi. Bu ikisi Momo'nun en iyi dostları. Gigi, Momo'ya her gece masallar anlatıyor ve kendi küçük mutluluklarıyla dünyalarını güzelleştirirken bir gün aniden ortaya Duman Adamlar çıkıyor. Ellerinde çantaları, ağızlarında sigaralarıyla çıkagelen bu takım elbiseli adamlar insanları bir bir zaman tasarrufu yapmaya ikna ederler. Zamandan tasarruf. Kulağa hoş geliyor aslında değil mi? Ama bu kitabı okuduktan sonra fark ediyorsunuz bazı şeyleri. Şöyle ki, arkadaşlarınızla, sevdiklerinizle geçirdiğiniz hoş vakitleri, birisine harcadığımız o zamanları boşa geçmiş zaman olarak nitelendiriyorlar ve o zamanları biriktirip çalışmakla geçirin diyor bize Duman Adamlar. Sonrasında ne oluyor? Ben hemen söyleyeyim. İşte günümüz insanı! Zamandan tasarruf edeyim derken, başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değil. Artık yol üstünde oyun oynayan çocukları gören şoförler arabalarını durdurup onlara gülümseyerek bakmıyor -ki artık yol üstünde oynayan çocuklara rastlamak bile çok güç ama- Caddelerde karşılaşan tanıdıklar durup birbirlerine gülümseyip, halini hatrını sormuyorlar. İşe gidenlerin pencere önlerindeki çiçekleri seyredecek ya da sokak hayvanlarına, küçük bir kuşa yem atacak vakitleri yok artık. Ve anlıyorum ki, artık kimsenin kimseye ayıracak vakti yok. Bu noktada yine ince şeylerin annesinin en sevdiğim sözü geliyor aklıma.
"Ah kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya."
Çok garip değil mi? Teknoloji bu denli gelişmişken, her şeye bu kadar kolay ulaşabilirken neden vaktimiz yetmiyor? Eskiden telefonlar var mıydı ki? Pekâlâ yoktu. Mektuplar vardı. Samimiyet vardı, sevgi vardı ve evet insanların birbirine ayıracak vakti vardı. O mektuplar, insanın kalbine uzanan ince yolda çiçekler açtırırdı. Ve şimdiye bakıyorum, telefonlar elimizin altında. Konuşmak o kadar kolayken attığımız mesajlara saatler saatler sonra cevap alabiliyoruz. Neden? Çünkü vakitleri yok. Insanlar zamandan tasarruf ettiklerini sandıkça, zaman azalıyordu. "Oysa zaman yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir." demiş yazarımız. Ne de güzel söylemişin!
Duman Adamlar demiştik, işte bu adamlar bizi sevgi, dostluk, arkadaşlık gibi değerlerden yoksun bırakıp, bizim zamanımızı çalma peşindeler. Bizden çaldıkları zamanla var olabiliyorlar. Nitekim başarıyorlar da. Momo'nun arkadaşlarını ustaca kandırıyorlar, en yakın iki dostunu bile.. Peki sonra ne mi oluyor? Sonrasını ben söylemeyeceğim. Momo, bu pis gri adamlarla baş edebilecek mi, kaybettiğimiz değerleri kazanabilecek mi, okuyun öğrenin isterim efendim.
Bu incelemeyi okumak yaklaşık 5 dakikanızı aldı. Her gün böyle bir tane inceleme okusanız ayda 150 dakika. Bunu yıl olarak hesaplarsak 1800 dakika. Yani ömrünüzden yıllık 1800 dakikayı boşa gitmiş sayar Duman Adamlar. Onlara göre okumak, öğrenmek bile zaman kaybı çünkü. İşte böyle ince hesaplarla, insan yaşamını daha tekdüze, daha zavallı ve daha soğuk geçirtmek emelleri. Saçmalık!
Bir dakika sonrasının bile garantisi olmayan şu hayatımızda, ölüm her nefeste daha da yaklaşırken, zamandan tasarruf etme çabasının ne kadar saçma, ne kadar boş olduğunu anlatan muazzam bir kitap. Bir kez geliyoruz bu dünyaya ve başka bir hayatımız daha olmayacak. Bu sebeple daha çok gülümseyin, daha çok sevin ve sevdiklerinize bolca zaman ayırın. Bu hayatı yaşanılır kılan bu çünkü. Ve bu incelemeyi yazarken, tam da ölümden bahsetmişken usta sanatçı Ayşen Gruda'nın öldüğünü öğrendim. O da gitti.. iki gözümüzün çiçeği. "Biz insanların beynine beynine vurmadan, dostça, eğlendirerek bir şeyler anlatabildik. Bizden insanlara birçok anı, gülüşler kaldı, sözler kaldı. Bunu bilmek bana hoşnutluk veriyor." demiş. Tam da incelememde günümüz insanının eksiklerinden bahsederken, siz eskilerden bize kalan anıları, gülüşleri, sözleri bilmek de bana hoşnutluk veriyor. Nur içinde uyu güzel insan!
Bu kadar zamandan bahsetmişken, değerli vakitlerinizi ayırıp buraya kadar okuduysanız ne mutlu banadır. Keyifli okumalar diliyorum, sevgiyle kalın!