Gönderi

Kant –burada kesinlikle kişisel bir kanaatimi dile getiriyorum– düşüncelerinin şekillendirici ustalığıyla istila ettiği klasik çağın saf verimliliğini inanılmaz derecede tıkamış, bütün sanatçılardaki şehveti, yaşama coşkusunu, hayal gücünün serbestçe akışını estetiksel bir eleştiri anlayışına saptırarak ebedi bir kırılmaya neden olmuştur. Kendisine yönelen bütün şairlerin saf şairliklerini ilelebet tıkamıştır; zaten böyle bir sırf-beyin, bir sırf- zihin, devasa bir buz kütlesine benzeyen böyle bir düşünce hayal gücünün gerçek faunasını ve florasını nasıl dölleyebilirdi, bu kendini bir düşünce otomatına çeviren, bu hayata en uzak kişinin, ömrü boyunca bir kere bile bir kadına dokunmamış, doğup büyüdüğü kasabadan bir kere bile ayrılmamış, gündelik hayat makinesinin her bir dişlisini her gün aynı saatte ve aynı şekilde hiç şaşmadan elli, hayır yetmiş yıl boyunca otomatik olarak çeviren bir adamın; soruyorum, böyle bir karşı-doğanın, böyle bir cansız bedenin, kendisi bile donuk bir sisteme dönüşen bu zihnin (onun dehası işte tam da bu fanatik kurgusallıkta yatıyordu) herhangi bir şekilde bir şairi, şehvetli, yaratıcılığın kutsal tesadüflerinden sarhoş olmuş, tutkudan sürekli bilinci kaybeden bir insanı desteklemesi nasıl mümkün olabilirdi ki? Kant’ın etkisi, klasikleri en harika, en orijinal, Rönesansvari güçlü tutkularından koparıp fark ettirmeden yeni bir hümanizme, bir aydınlar şiirine doğru sürükledi.
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.