Gönderi

-Ama hayatta sevmediğin şey ne? Onu söyle. -Her şey. Durmadan oraya buraya koşmalar, küçük ihtiras oyunları. Hele de o açgözlü davranışlar. Rekabet hırsı, dedikodular, birbirine çelme atmalar, birbirini tepeden tırnağa süzmeler. Konuşmaları dinledikçe insan aptallaşıyor. İlk bakışta zeki adamlar sanırsın. Yüzlerinden ciddiyet akıyor. Ama bütün söyledikleri şöyle şeylerden ibaret; "Falanca veya filanca, bilmem ne satın aldı, bilmem neresini kiraladı." Başka biri; "Aa! Olur şey değil, niçin acaba?" Ya da; "Falanca dün akşam kulüpte çok para kaybetti, öteki üç yüz bin kazandı." ... İllallah bunlardan. Bunlar arasında insanlık nerede? İnsanlığın yüceliği, bütünlüğü nerede kaldı? İnsanlık bozuk para haline gelmiş. ———Spoiler içerir——— Ştols sordu; - Nasıl, bu dilencinin hikayesini dinledin mi? -Bahsettiği İlya İlyiç kim? -Oblomov. Sana ondan çok bahsetmiştim. - Evet, hatırladım. Senin bir dostun, bir okul arkadaşın. Ne oldu? - Öldü, hayatı yok yere harcandı gitti. Ştols içini çekip biraz daldıktan sonra; - Zekâda kimseden aşağı değildi, dedi. Tertemiz, billur gibi bir ruhu vardı. Asil heyecanları olan bir insandı. Ama hiçbir şey yapmadı. - Niçin? Ne yüzünden? - Ne yüzünden mi?.. Oblomovluk! - Oblomovluk mu? O da ne demek? - Biraz zihnimi, anılarımı toparlayayım da anlatayım. Sen de yazarsın, belki birisinin işine yarar. Ştols dostuna, işte bu okuduğunuz hikâyeyi anlattı.
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.