Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Başkasını İyi Eden Süperkadın
Ben hayatım boyunca kapıyı çarpıp çıkmak istedim bir yerlerden. Biliyor musunuz, insanın bir yerden kapıyı çarpıp çıkabilmesi büyük bir güvencedir. Gidecek bir yeri olmayanlar, bu istekle yanıp tutuşurken, sadece kalmaya devam ederler. Kaldığım günlerden biriydi. Odamda oturmuş elimde bir kitap tutuyor, okuyormuş gibi sayfalara bakıyor, kafamın içindeki seslerle tartışıyordum. Bir hışımla girdi eve. Ne olduğunu anlayamadım. Gidiyorum ben dedi. Nereye demedim. Neden dedim. “Neden?” Cevap vermedi. Durdurmaya gücüm yetmezdi, denemedim. Gitti. Arkasından hayatımı izledim. Çocuk denebilecek yaşta tanışmıştık onunla. İlişkimizin ilk zamanlarında, şimdi bu söyleyeceğim tanıdık gelecek ama, her şey öyle büyülüydü ki... Bir şirkette yönetici olarak çalışıyordu o, bense üniversiteyi henüz kazanmıştım. Aramızdaki yaş farkı onun gözümdeki yerini derinden etkiliyordu. Her şeye sahip, yetişkin bir adamın beni sevmesi, benimle ilgilenmesi öyle okşuyordu ki gururumu, bunu hak edecek ne yaptığımı bilmiyordum. Herkese esip gürlerken, benim tek kelimemle büyüleniyor, kalbini bana açıyordu. Değişmeyen ritüellerimiz vardı. Bir kere hiçbir özel günü atlamaz, bana pahalı hediyeler alırdı. Arkadaşlarım bile hayrandı ona. O, herkesin sahip olmak isteyeceği bir erkekti. Ve mucizevi bir şekilde benimdi. Herkes kıskanırdı ilişkimizi, bana aldığı hediyeleri, gezdiğimiz yerleri, yediğimiz özel yemekleri... Sahip olamadığım ne varsa, gümüş bir tepside hayat bana sunmuştu işte. Aşıktım da hem, kimsenin yakalayamadığı o duyguyu ben, doyasıya yaşıyordum. Onu görmeden duramıyor, bana dokunduğu zaman kendimi kusursuz bir kadın gibi hissediyordum. Üniversite bitti, evlendik onunla. Yalnız, büyü bozulmaya başlamıştı sanki. Eskisi gibi sözlerimi dinlemiyor, ben günümü anlatırken sıkılıyor, değersiz hissettiriyordu bana. Ama olsundu, bunlar önemli değildi. Biz birbirini bulma şansını yakalamış aşıklardık. İşleri yüzünden olmalıydı bu sıkıntılar. Bana bağırması, hakaret etmeye başlaması bu yüzdendi. Başka bir sebep olamazdı. Kariyerim de fena gitmiyordu hem. Hayalimdeki gibi akademisyen olamasam da, onun bir arkadaşının şirketinde güzel bir maaşla çalışıyordum. Çevremde saygın ve sözü dinlenilen bir kadındım. Ben konuşurken herkes beni izler, büyülenirdi. Yalnız bir tek evde yoktu bu etkim. Evde sanki daha solgun, daha sönük bir kadın oluyordum. Yahut da dışarda, eşim yanımdayken normalde olduğu gibi o büyük özgüvenim, havam yoktu sanki üzerimde. Bir gün biraz geç gittim eve. İş çıkışı arkadaşlarımla yemek yemeye gitmiştik. Eşime haber vermemiştim, birbirine sürekli hesap veren çiftlerden değildik biz. Ama nedense o gece çok sinirlendi. İlk kez o gün tokat attı bana. Aramızda hiçbir diyalog geçmedi birkaç gün boyunca. Ağladım. Gözlerim şişene kadar durmaksızın ağladım. İstemeden yaptığını biliyordum. Bir açıklaması olmalıydı, başına çok kötü bir şey gelmiş ve ruh hali bozuk olduğu için kendini kontrol edememiş olmalıydı. Yoksa yapmazdı, aşıktık çünkü biz. Çevremizde sayılan, eğitimli ve görgülü insanlardık. O tokadı kabul etmek demek utanç demekti, kendime saygımı yitirmem demekti. Olmamış gibi davranmayı seçtim. Çünkü nasılsa, bir daha olmayacaktı. Ufak tefek tartışmalarla seneleri tüketmeye devam ediyorduk. Ruhsal bozuklukları olduğu ortaya çıkmış, ilaç tedavisi görmeye başlamıştı. Yalnız ben de biraz değişmiştim sanki. Bu değişimi ancak çok sonraları fark edebildim. Eskisi gibi güzel değildim. Bakımsızlaşmıştım. Neden bilmiyorum, içimden gelmiyordu. İnsanların beğenisi, saygısı artık o kadar ilgilendirmiyordu beni. Belki de bunları yitirdiğim için ilgilendirmediğini düşünmek istiyordum. İşimde eskisi gibi azimli de değildim artık. Tuhaf bir havası vardı evimizin. İçine girdiğim anda, aklımdaki tüm planlar kayboluyordu. İçimdeki tüm arzuları emiyordu bu ev. Ve yine neden bilmiyorum, korkuyordum artık ondan. Bana parmağının ucuyla dahi dokunmasa da, korkuyordum. Görünmez duvarlar vardı sanki aramızda. Mesafeliydik. Sebepsiz yere, bir anda asla öpmezdik birbirimizi. İlk zamanlarımızı hatırladıkça kahroluyordum. Bana aşkla bakışını, dokunuşunu hatırladıkça, karşımdaki adamı daha yabancılar olmuştum. Onun dediklerini yapınca iyiydik iyi olmasına. Ama ne zaman çizdiği daireden ufak bir adım atsam dışarıya, korkutuyor, sindiriyordu beni. Kendimi bu ilişkinin içine hapsolmuş gibi hissetmeye başlamıştım. Ama bırakamazdım ki onu, bana ihtiyacı vardı. Hem ben o olmadan yaşamayı unutmuştum. Bir parçamdı o benim. İnsan çocuğu ne kadar yaramazlık yaparsa yapsın, terk edemezdi ya, işte ben de öylesine bir şefkatle bağlıydım ona. Hem delicesine seviyor, hem de korkuyordum ondan. İnsanın korktuğu birine merhamet hissetmesiyse en tehlikelisidir, sonradan anlayacaktım. Ama bütün bu tutarsız duygular bir aradaysa, bunun adı muhakkak ki aşk olmalıydı. Hayır, bırakamazdım onu. Ne olursa olsundu. Bu büyülü aşk hikayesine öyle sıkı sıkıya tutunmuştum ki yediğim dayakların, işittiğim küfürlerin hiçbirini kabullenemiyordum. Bunlar benim başıma geliyor olamazdı. Bir yanlışlık olmalıydı. Biliyordum, hasta olduğu için yapıyordu bunları. İlaçlarını düzenli kullanmasını sağlamaya çalışıyordum. Ama zaman geçtikçe, onunla birlikte ben de çürüyordum sanki. İşimi bıraktım, kendimi onun iyi olmasına adamalıydım. Zaten artık içimden de gelmiyordu çalışmak. Kendimi beceriksiz ve işe yaramaz hissediyordum. Belki de bu şekilde “hissettiriliyordum.” Bunu görecek güce sahip değildim. Eskiden bana hakaret ettiği zaman kalbim kırılırdı, kendime olan saygım zedelenirdi. Ama artık yapış yapış bir lakaytlık vardı üzerimde sanki. Ne söylerse söylesin, hastalığına veriyordum. Onun elinde değildi, terk edemezdim böylece. Hem gitsem nereye gidebilirdim ki? Hayatımda yaptığım tek iş bile onun sayesindeydi. Arkadaşının iş yerinde çalışmıştım. Kendime ait tek bir başarım bile yoktu. İşte benim hayatım. Hikayenin sonunu görememek için, en az benim kadar aptal olmak gerek. Birlikte olduğum adamı senelerdir gösterdiğim sonsuz özveri ve sabırla iyileştirdim, yaralarını sardım. Ve o, iyi olduğundan emin olur olmaz, çantasını toplayıp gitti. Şimdi beni dinleyebilen bir arkadaşım olsa, demek isterdim ki ona: “Asla hayatını bir erkeği iyi ve sana bağlı tutmaya adama.”
··
97 görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Hikayeni okumayı bitirdiğimde aklıma bu şarkı geldi değerli Begüm : youtube.com/watch?v=LuseG4M... İlişkilerde baştan tahmin edilemeyen fakat zamanla inşası çok sağlam bir şekilde yapılan görünmez duvarları çok net hissettim. Sanki yıllar geçtikçe ters orantılı bir şekilde sevgisizlik de artıyordu bu hikayede. Eh, boşanma oranlarının bu kadar yüksek olduğu bir zamanda gayet de net gerçekleri aktarmışsın. Gerçekleri senin dilinle okumaktan keyif aldım. Keyifli bir hikaye de değildi ya işte... Umarım bu tarz yazılarını daha çok görebiliriz, arada kurgu dışı cümleler görmekten de mutlu oldum. Eline sağlık...
Begüm(şimdi düşünmeliyim) okurunun profil resmi
Çok doğru yakalamışsın, sevgisizlik artıyor, büyü bozuluyor. Kadın kendini feda ettiğini sanırken aslında heba ediyor. Keyif almana sevindim, desteğin için teşekkür ederim Oğuz.
1 sonraki yanıtı göster
Ferah okurunun profil resmi
Ve asla kimse için kim olursa olsun kendinden vazgeçme.. Yüreğine sağlık Begüm.
Begüm(şimdi düşünmeliyim) okurunun profil resmi
Sizin de Ferah Hanım, çok teşekkür ederim.
Bu yorum görüntülenemiyor
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık, modern bir kadının hikayesi, hiç de uzak değil hem. Günümüzde bir kadının evliliği için vazgeçmek, zorunda olduklarını göstermişsiniz güzelce, her erkek farklı demeyeceğim aynıyız hepimiz çoğunlukla. Güzel bir öykü, teşekkürler katkınız için etkinliğe
Begüm(şimdi düşünmeliyim) okurunun profil resmi
Yorumunuz ve objektif yaklaşımınız için çok teşekkür ederim. :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Begüm(şimdi düşünmeliyim) okurunun profil resmi
Gelen mesajlar üzerine açıklamak istedim buradan, hayır hikayedeki kadın ben değilim. Hikaye tamamiyle kurgudur. Geçmişte birlikte olduğum insan burada değil biliyorum ama eğer okuyorsa kendisi de biliyor ki bizim hikayemiz bu değildi. Yanlış mı anlar diye silmeyi düşündüm. Belki silerim hikayeyi bilemiyorum. Öyle işte.
Osman Y. okurunun profil resmi
Eline sağlık kurmuşsun güzel güzel ne diyelim :) Konu kadınlar ama neredeyse bütün hikayelerde bir alt başlık olarak erkeğe yüklenen sorumluluk ve erkek hataları işleniyor. Biz de kadınları yazsak sanırım kadınlara destek olarak överek yazacağız. Konu erkekler olsaydı yine kötülenen erkekler olacaktı muhtemelen. Eleştirmek için söylemiyorum bunları. Hikayedeki aşırı fedakar kadın da olumsuz gösteriliyor belki, yine de erkek kötü tabi en kötü odur kaçınılmaz olarak :) Genel bir mevzudan bahsettiğımi seni hedef almadığımı söyleyerek bitireyim, ne olur yanlış anlama. Teşekkürler.
Begüm(şimdi düşünmeliyim) okurunun profil resmi
Asla yanlış anlamadım. Diğer hikayeleri okumaya henüz fırsat bulamadım açıkçası. Ama benim hikayemin tek kahramanı Kadın’dı. Bunun aksini kabul edemeyeceğim. :) Bir kadın için, birlikte olduğu insan iyi olabilir, kötü olabilir, abartırsak canavar olabilir... Önemli olan bu değil. Önemli olan, kadının zarar gördüğünü hissettiği an çekip gidebilmesi, tükenmeyi yahut terk edilmeyi beklememesi. Birçok kadının hayatta en zayıf yönünün merhamet olduğunu biliyorum. Kendimden, ailemden, haberlerden biliyorum. Bu merhamet, şefkat hislerine öyle sarılıyoruz ki, kendimizi heba ediyoruz. Oysa doğru olan önce kendimizi iyi tutmak, kendimize iyi bakmak. Saçını süpürge etmek daha çok sevilmeyi sağlamıyor. Yorumun için çok teşekkür ederim :)
Kitap Tutkunu Adam كتاب طوتقونی okurunun profil resmi
'Arkasından hayatımı izledim.' 👏👏👏 Etkileyici ama bir çok acıyı içinde barındırıyor... Yanlış seçimler hayatı karartabiliyor. Ve sadakat... Kadınlarda daha baskın oluyor kanımca....
Begüm(şimdi düşünmeliyim) okurunun profil resmi
Evet biz masallara biraz daha çok inanıyoruz galiba, karşımızdaki insan masalın etkisinden çıksa da, biz takılıp kalabiliyoruz.
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.