Gönderi

Hele hele kendisine öğretilen isimlerin arasında öyleleri vardı ki Âdem o sayfalara göz bile gezdiremedi. Kan dökmek, fesat çıkarmak, bozgunculuk yapmak. Emanete ihanet etmek, kalbi kapanmak, vicdansız kalmak. Hepsi de zulüm başlığının altında duruyordu. Bir çocuk masumiyetinde, ne olduklarını anlamadı Adem ama ağırlıklarını sol göğsünün altında, kalbinin üzerinde hissetti. Öyle kötü huylulardı ki, şu en ağır kelime, ölmek’ten bile beterlerdi. İyi ama! Bir kuşku geldi, Adem’in zihnine takıldı. Eğer isimleri varsa müsemmaları da vardı. Yani yaşanacaklardı. O zaman neresine sığardı bu sözcükler cennetin? Koyu bir kasvet kapladı Âdem’in her yanını. Öğrendiği ama cennette karşılığı olmayan bu kelimeleri kullanacak olmaktan çok korktu. Bu isimlerin, gün gelip karşısına teker teker dikileceklerini, hepsiyle yüz yüze geleceğini, bir dünya hikâyesini, hayal meyal hissettiyse de tam bir yakınlık getiremedi. Ama kimi perdeleri yarı açık, kimi perdeleri sımsıkı kapalı; bambaşka bir dünyanın, varlıkların, olayların, ömürlerin, fertlerin, ümmetlerin, insanların tarihini bir ân bakıp geçtiği sayfalardan öğrendi.
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.