Gönderi

Dünyada huzur ve rahatın hep şüpheden doğduğunu görüp kendini kederlendiren şeylerin de hep kendi hayal gücünün, kendi seçimlerinin ürünleri olduğunu düşünerek kendine, ruhuna karşı bir şey yapamadığından, kendini iyileştirmek için bir çare bulamadığından, deliren bir gazap ve öfke hissediyordu. Öncr birden uçmak için gökyüzünü yeterli bulmayan bir şiir ve hülya, bir emel yüceliği, bir arzu saflığıyla boğulur, o zaman bir hiç için canını verecek hale gelirdi. Fakat sonra yine o hiçlerden biriyle bütün uçma arzusu yaralanır; bütün incelemesi, her şiiri bir yara yapan kurcalama huyu uyanır; hayatın, dünyanın, insanların, ruh ve kalbin ne olduğunu soğukkanlı, kendine karşı bile düşmanca, bir şiir zerresine yenilmeyerek arzularının ne iğrenç, emellerinin ne gülünç, başarılarının ne zavallı, bütün mutlulukların, neşelerin ne kadar süslü olurlarsa olsunlar ne iğrenç olduğunu düşünmekten doğan keder ve usançla harap olur, sisli, küflü kalırdı. Ah, ara sıra ruhunu heyecanla titreten saflığa ve şiire olan o eğilim kalıcı olsaydı... Herkes gibi o da hayatı sade, ilk renkli, masum gözlerle görseydi... Hayat onu kollarının arasına alıp tırnakları, dişleriyle paralayarak bu hale getirmemiş olsaydı...
Sayfa 93
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.