Gönderi

Nitekim hem bilgi bakımından hem de nelerin yapılıp yapılmayacağını tespit etme bakımından bir başkaldırma medeniyeti olarak baş gösteren Batı medeniyeti toplum üzerinde etkilerini yaygınlaştıran bir güç olarak belirdiği zamandan bu yana insanlığın ruh sağlığı için bir tehdit olmakla kalmamış, aynı zamanda insan emeğinin horlanmasına, ellerin insanı alçaltıcı alanlarda işe koşulmasına yol açan bir yapı oluşturmuştur. İnsamn şerefi kendisi için çizilmiş sınırlan aşabileceği halde bunu yaratılmış olan her şeyin selâmeti uğruna yapmayışıdır. Kâinatın ahengini bozma gücü yaratıklar arasında yalnızca insandadır. Ademoğlu bu gücü şuurlu bir tutumla kullanmayarak kâinatın ahengine katılır. Kâfirler, münkirler şöyle düşünür: İnsan madem nizam harici olabiliyor, kâinatta kurulmuş düzene menfi yönde tesirlerde bulunabiliyor, yani yasakları çiğneyebiliyor; öyleyse kendi mantık mekanizması içinde bir insani düzen kurulabilir, kendi özlem ve istekleri doğrultusunda bir nizam ihdas edebilir. İşte bu yaklaşım insanı şerefinden mahrum edecektir. İnsanın şerefi gururda, tekebbürde, iktidar hevesinde değil takvada yatar. Takva ise sakınmadır. Ama nasıl sakınma? Gücü yetmediği için, beceremediği için, üstesinden gelemediği için sakınma değil; güçlü olduğu halde, başarabildiği halde, elinden geldiği halde Allah’ın kendi hayırlarına olsun diye insanlar için koyduğu yasaklara uzanmaktan sakınmadır. Hadımları zina yapmıyorlar diye, dilsiz insanları küfretmiyorlar diye şerefli sayamayız. İnsanın şerefi kâfir olmamayı seçebilecek şuuru göstermedeki dirayetidir.
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.