Gönderi

Evet doğrudur, Abdülhamid döneminde, özelikle 93 Harbi'nden sonra sansür müessesesi mevcuttu;giderek de sıklaştı yukarıda açıkladığımız gibi;devletin dış baskılar karşısında bunaldığı ve dağılma tehlikesi geçirdiği bir ortamdaki sert bir refleksiydi bu. Ama insaf edilsin, o zamanlar bu yöntemi kullanmayan büyük devlet mi vardı dünyada? Orhan Koloğlu'nun Avrupa'nın Kıskacında Abdülhamid adlı çalışması, bu unutulan hakikati bütün yalınlığıyla ortaya koymadı mı? Hatta İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sandison, 8 Ekim 1881'de bir rapor yazarak Sultan'ı suçlamanın anlamsız olduğunu aynı sansür uygulamasını Rusya, Fransa hatta bizzat İngiltere'nin de yapmakta olduğunu söylüyor ve bir de ilginç örnek veriyordu: Biz kendimiz şu sırada Osmanlı ülkesinde bulunan Hintli uyruklarımızı etkileyebileceği düşüncesiyle postamızın Osmanlı gazetesi Gayret'i dağıtmasını yasakladık. Postalarımızın Türkiye'deki varlığının da Türk hükümetinin benzer önlemler alması hakkını içerdiği kanısındayım. Tabii bu gibi baskılar devrin aydınlarını, "Başımızdaki Kızıl Sultan, özgürlüklerimizi keyfi ve despotça kısıtlıyor" gibi peşin hükümlere dolayısıyla duygusal bir muhalefete sürüklüyordu. Elbette özgürlüklerin geniş ve hatta sınırsız olması arzuya şayandır. Herkes özgür olmak ister ama devletlerin kaderi bir varlık-yokluk sınırına gelip toslarsa artık normal zamanlardaki gibi geniş özgürlüklerden söz edemezsiniz. Özgürlükler, o noktada artık güvenlikle yer değiştirmek veya yeniden ayarlanmak durumundadır.
Sayfa 137Kitabı okudu
··
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.