Gönderi

DEEDS VE SAMİ KARŞI KARŞIYA
Deedes 1912’deki ziyareti sırasında bölgede faaliyet gösteren çetenin liderini “Hükûmetin kendisini bir kan davası cinayeti ve diğer suçlardan aradığı, ‘çetecilik yapan’ eski bir polis ve jandarma subayı” olarak tanımlar. Bu tanım Sami’ye pek iyi uymaktadır. Oyunun rakip taraflarında olsalar da Deedes, Sami’den oldukça etkilenmişti. Ustaca icra edilen yerel bir kaçırma numarasının ardından Deedes şöyle yazmıştır: "Serbest bırakması karşılığında sadece £1.000 aldığı bir kişiyi kaçırmış olsa da bize çok sorun çıkarıyor. Paranın £400’ünü, £1.000 alabilmek için onu bu kadar derde sokmuş olmaktan üzgün olduğunu belirttiği; adamlarının, olduğundan daha zengin olduğunu söyleyerek kendisini yanlış yönlendirdiklerini belirttiği, kaçırdığı çocuğun babasına iade etmiş. Pek centilmence." O yıl daha sonra Sami’nin “çetesi” ve Deedes’in jandarmaları arasında büyük bir şiddet olayı yaşandı. Haziran 1912’de Aydın yakınlarında gerçekleşen karşılaşma, ardında uzun bir zayiat listesi ve hatta Heyet-i Vükela ile Sadrazam’a kadar ulaşan ve bu zayiat listesinden daha hacimli olan bir yazışma trafiği bıraktı. Sami’nin çetesine o noktada en az 40 adam daha katılmıştı. Jandarmalarla yapılan muharebe Sami’nin üç adamının ölümü, ikisinin de yaralanıp esir alınmasıyla sonuçlanırken, jandarma saflarında da iki ölü ve bir hafif yaralı vardı. Çatışma sona erdikten sonra iki taraf da bürokrasiyi kendi lehine seferber etmeye çalıştı. Aydın valisi de dâhil olmak üzere devletin temsilcileri, komşu bölgelere, Sami ve adamlarının “ölü ya da diri” yakalanmasına yardım edilmesi için telgraflar gönderdi ve ölen jandarmaların ailelerine tazminat ödenmesi için merkezî makamlardan para talep edildi.Bu sırada, tutsak eşkıyaların bazıları Osmanlı Devleti’nin yüksek makamlarına dilekçe verdi. İzmitli bir Çerkes olan Şirin Tahir, geçmişte genel af vasıtasıyla bağışlanmasına rağmen serbest bırakılmamış olduğunu ve bunun sadece yasaya değil, Kur’an’a karşı da bir suç teşkil ettiğini ileri sürdü. Daha sonra Eşref ve Sami, arkadaşlarını İzmir’deki hapishaneden çıkarmak üzere, 1913 senesinin Ocak ayında Dâhiliye Vekili olan Talat Bey nezdinde, İttihatçılıktan gelen ilişkilerini kullanarak girişimde bulundular. Balkan Savaşları başladığından Osmanlı bürokrasisi, hâlihazırda savaşma kabiliyeti olanlara af çıkarmaya daha olumlu yaklaşır olmuştu, hatta bu kişiler kanundışına çıkmış olsalar bile. Dikkat çekicidir ki, Sami’nin vahşiyane tutumu onu Deedes’in gözünden düşürmek bir yana, yükseltmiştir. Deedes 1913 sonbaharında İstanbul’a gönderildi ve ardından, Sami’ye karşı duyduğu yüksek takdirin, çalışmakta olduğu Arap Bürosu’nun gizli yayın organı olan Arap Bülteni’ndeki bir tasvire yansıyacağı Kahire’ye gitti. Burada Eşref ’i aşağıdaki sözlerinden önce (kendinden üçüncü kişi olarak bahsederek) “günahkâr bir külhanbeyi” olarak tanımlamıştır: Fakat kardeşi Hacı Sami özel avcılık içgüdülerine sahipti ve Albay Hawker ve Binbaşı Deedes’in onlara karşı teşkilatlandırdığı İzmir’deki bölge jandarmasının büyük hamlelerini atlatmaktan açıkça keyif alırdı. Deedes, rekabetlerine rağmen veya belki de bu yüzden Sami’ye karşı bir takdir duygusu geliştirmişti.
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.