Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

104 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Veremli ciğerleriz!
Jean baptiste clemence adlı avukatın barda başlayan ve kendi evinde sonlanan sohbetinde başkalarıyla konuşurmuş gibi yaparken içsel bir hesaplaşmayı biz okurlarıyla buluşturduğu, 1957’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış, Camus’nün gizliden gizliye içini döktüğü bir Camus eseridir. Kitabın adı neden “Düşüş”? Her insan hayatının ilk dönemlerinde ışıkla kaplı, kutsal masumiyetine sarılmış bir dönem yaşar. Herkes böyle devam eder mi? Hayır. Clemence düşünen, sorgulayan, en çok da kendini yargılayan biri. Kendisinden yola çıkarak Tanrı’ya ve insanlığa dair yargılamaları da var. Bir avukat ve eski bir ağır ceza hakimi olması rastgele değil. Şeytanın avukatlığını da yapar insan Tanrı’nın da. Sadece Clemence değil her insan özünde bir avukattır aslında kendisini savunan ya da yargıya kendi elleriyle teslim eden. “Düşüş” insanın hayal ettiği gerçekçi olmadan kendini yerleştirdiği tahtından düşüşü de temsil eder; yaşam denen davanın düşüşünü de, insanların gözümüzden düşüşünü de, insanlık kavramının gerçek anlamının tarih sahnesinden düşüşünü de... Neden barda başlıyor içsel sorgulama? Bar ortamında kafaların güzel olduğu, toplumsal kimliklerin bar çıkışı yeniden giyilmek üzere askıya asıldığı bir an özellikle seçilmiş gibi hissediliyor. Barda konuşulurken eşlik eden alkol etkisiyle belki de söylenenler sonrasında unutulacak ve kimseye bir sorumluluk yüklenmeyecek söyledikleri sebebiyle. Özgür bir içsel yargılama için ne güzel bir seçim! Ayrıca kiminle konuşmaktadır Clemence? Sessiz dinleyici kimdir? Bizden başkası değil! Çevresi tarafından harika bir insan olarak tanınmasına rağmen kendi sözleriyle ikiyüzlülüğünü haykıran, bir genç kadının köprüdeki intiharını önceden hissetmesine rağmen kılını kıpırdatmayan, sonrasında yardım etmeyen hatta olayın akibetini merak dahi etmeyen bir adam Clemence. Neden? Çünkü kadının sorumluluğunu alırsa o suya atlaması gerekecek ve bunun farkında. Hayatını yaşarken bencilliğe özgürlük kılıfı giydirmiş bir adam... Yıllar sonra, o kadını kurtarmak istese de geç olduğu için şükür duymakta. “Keşke” ve “iyi ki” lerin insanların dilinde ve ruhunda eşzamanlı olarak gizli ve aşikar olması gibi... Bu kadını yaşanan dramlara, savaşlara, kötülüklere benzetirsek günümüz insanı, aydını ve devletleri de Clemence gibi davranmaktadırlar. Görmekte, hissetmekte ama hareket etmemektedirler. Hatta haber değeri taşıdığında bile görmemek için bu kaynakları yok saymaktadırlar. Derinliği bilinemeyen bir kuyuya düşer gibi düşmektedir insan ve insanlık. Düşüş... İnsan, yaralandığında akıttığı birkaç damla kan sebebiyle bile köpekbalıklarından oluşan bir okyanus misali içinde yaşadığı toplum tarafından paramparça edilmekten korkuyor çoğu zaman. Bunu ya görerek öğreniyor ya okuyarak, ya dinleyerek... Ama mutlaka hissediyor hayatının bir anında. O noktadan itibaren ise zırhlar kuşanıyor, duvarlar inşa ediyor çevresine, muhafızlardan oluşan bir çevre ediniyor. Sonuç? Yalnız ama güvende hisseden; tanınan ama bilinmeyen; saygı duyulan ama sevilemeyen bir insan... Clemence masumiyetini içine gömerken hepimizden biri gibi aslında. Ne kadar kızsak da ona bir yandan da kötü olmasını değil de ışığını kaybetmesine üzülüyoruz, hepimizin bir parça kaybettiğimiz gibi... Ortaçağda zindan hücreleri olarak kullanılan tükürük ve boğuntu hücreleri toplum denen zindana ve toplumdaki güç erklerinin hayatlarımıza olan etkilerine çok benziyor. Toplum, keyfince ve özgürce yaşamayı seçenleri bu hücrelere hapsederek bu harekete imkan vermeyen hücrelerinde ne uyutarak gerçek bir düşüş yaşanmasına izin veriyor, ne de tamamen dik durarak baş kaldırmasına... çömelerek yaşanabilen hayatlar yaşatıyor işkence misali, hepsi bu! Tükürük saçan gardiyanın yüzüne tükürdüğünü tutuklunun yüzüne gelen tükürüğü silmeye izin verilmeyen ama isterse gözlerini kapatabileceği bir hayat ile gözlerini kapatan ama sessizce durumu kabullenen esir insan ne güzel betimlenir Camus tarafından! Hayran olmamak elde değil. “Veremli ciğerler kuruyarak iyileşir ve mutlu sahiplerini yavaş yavaş havasız bırakır.” Tıpkı iyileştiğini, modernleşerek uygarlaştığını sanarak içten içe ölen insanlık gibi... Velhasıl-ı kelam “Sonunda herkes bir yere gelir, ama dize gelmiş ve başı eğik olarak.” diyen Camus son tokatını da atarak bitirir büyük eserini. Seçim insanın... İnsan, kendine ve insanlığa karşı! Serbest çağrışım parçası da bu olsun: m.youtube.com/watch?v=l-9VZZW...
Düşüş
DüşüşAlbert Camus · Can Yayınları · 201915,1bin okunma
··1 alıntı·
185 görüntüleme
Necip G. okurunun profil resmi
Küçük hacmine rağmen içine çok şey sığdıran kitapların başında gelir Düşüş... Tam ortadan ikiye ayrılır ve iki farklı ruh halinin içine sokar okuru... İncelemenizde çok güzel cümle ve tespitlere rastladım. Özellikle “insan, yaralandığında akıttığı birkaç damla kan...” ifadesi ile başlayan paragraf harikaydı. Bu güzel incelemeye denk geldiğim için çok mutluyum:) Emeklerinize sağlık... Selam ve sevgilerimle...
Özlem okurunun profil resmi
Kitabın etkileyiciliği sarıyor bizi ve ne şanslıyız ki o çemberin içinde kalanlardan oluyoruz. Beğenmeniz mutlu etti beni, teşekkür ederim nazik yorumunuz için:) selam ve sevgiler benden de size gelsin...
Sanata ve Hayata okurunun profil resmi
Bu kitaba dair Harika bir inceleme olmuş gerçekten👏
Özlem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim ☺️
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.