Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sanata ve Hayata

Sanata ve Hayata
@Sanatahayata
·
Puan vermedi
"Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine yandığım cinsine çeker" , "Armut dibine düşer" gibi özlü sözlerimize bu kitabı okumadan evvel de heeep katılmışımdır. Bu kitap bittikten sonra Aile büyüklerimi araştırmaya daha iyi tanımaya çalıştım. Onları tanımak biraz da kendimi tanımaktı çünkü. Bazı sevmediğim huyları, bazı kurtulmak istediğim korkularımı kabullenmeyi öğrendim, Çünkü Benimle Başlamadı. Atalarımızın yaşadıkları savaşlar, yoksulluklar, dostluk ilişkileri, ölümleri, travmaları.. onlar ölüp gitse de bizim hayatımızı halen etkiliyor olabilir. Kitapta bir çok farklı örnek var dikkatimi çekenlerden birini anlatılabilecek en basit şekil de anlatayım: Yazarın bir danışanı üşüme hissi yaşıyor ve uyuyamıyor. eğer uyursa kötü bir durum yaşayacağı korkusuna kapılan 20 yaşındaki bu danışanın aile geçmişi araştırılınca, bir fırtına sırasında onun yaşlarında donarak ölen bir aile büyüğü olduğu anlaşılıyor. Yazar, danışanın üşüme hissi yaşaması ve korkusunu bu duruma bağlıyor. Kısaca bazı sevmediğimiz özelliklerimizin, travmalarımızın tedavisi olmayabilir. Geçmişin de telafisi yoktur. Bu nedenle bu durumları farkedip kabullenmek bizi daha iyi hale getirebilir.
Seninle Başlamadı
Seninle BaşlamadıMark Wolynn · Sola Yayınları · 202212,8bin okunma
Reklam
Bahttan kaçamamak
Ama ne yazık ki Tanrı’nın eliyle bir insanın alnına yazılı olan şey, insan eliyle silinemez! Ve yaratılanlar kanatları olsa bile, bahtlarından kaçıp kurtulamazlar!
251 syf.
·
Puan vermedi
Okuyalı çok oldu da inceleme yazmayı unutmuşum. Her bir gece devrildiğinde, Binbir Gece Masalları biterse ne yaparım yerine hangi masalları korum diye düşünüyorum. Sahi ne yaparım! Hayattan, yani sıkıcı esas gerçekten çekip alıp, başka bir dünyaya götürüyor bu masallar.. İyi ve kötü İfritler , ihtişamlı doğu sarayları ve o sarayların cennetmiş gibi anlatılan bahçeleri, süslü isimler, sakiler ve şarkı söyleyenler, aşkından hasta olan şehzadeler. Sonsuz mutluluklu aşklar. en hoşuma giden anlatımları ise ; hiç tatmadığım halde canımın çektiği yemekler. Şam tatlıcısındaki badem ve narlı sütlü tatlı. "karanfil taneleriyle kokulandırılmış bir şuruba yatırılarak billurlaşmış hurmalar" Sanki masal içinde yaşananlar mümkün olabilirmiş gibi. Sanki Binbir Gece'de tüm yaşananlar vaktiyle yaşanmış gibi
Binbir Gece Masalları 5
Binbir Gece Masalları 5Anonim · Afa Yayınları · 199813 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
251 syf.
·
Puan vermedi
Binbir Gece Masalları 5
Binbir Gece Masalları 5Anonim
7/10 · 13 okunma
bugünkü pek çok sosyal ve psikolojik özelliğimizin bu tarım öncesi çok uzun dönemde oluştuğunu öne sürer. Bugün bile bu alanda çalışan akademisyenler beynimizin ve zihnimizin avcılık ve toplayıcılık yaşamına adapte olduğunu öne sürerler. Yeme alışkanlıklarımız, çatışmalarımız ve cinselliğimiz, avcı-toplayıcı zihnimizin etrafımızdaki post-endüstriyel ortamın mega şehirleri, uçakları, telefonları ve bilgisayarlarıyla etkileşiminin bir sonucudur. Bu ortam bize önceki tüm nesillerin sahip olduğundan çok daha fazla fiziksel kaynak ve uzun ömür sağlarken, bir yandan da sıklıkla yabancılaşmış, depresif ve baskı altında hissettirmektedir.
Reklam
Biz buğdayı evcilleştirmedik, buğday bizi evcilleştirdi. Evcilleştirmek (domestikasyon) Latincedeki domus (ev) kelimesinden türemiştir. Evde yaşayan ise buğday değil, Sapiens'tir.
Voltaire Tanrı hakkında, "Tanrı yoktur ama bunu sakın hizmetkarıma söylemeyin, yoksa geceleyin beni öldürür," demiştir.
Yönetimlerin, örgütlerin ve şirketlerin kararlarına etki etmek isteyen biri, mutlaka rakamların dilinden konuşmayı öğrenmek zorundadır. Bu işin uzmanları "fakirlik", "mutluluk" ve "dürüstlük" gibi kavramları bile rakamlara çevirmek için ellerinden geleni yaparlar ("yoksulluk sınırı", "bireysel mutluluk seviyesi", "kredi notu"). Fizik ve mühendislik gibi bilgi alanlarıysa neredeyse normal insan diliyle tüm bağını kopararak tamamen matematiksel yazıyla sürmektedir.
Tarihteki her an bir dönüm noktasıdır. Geçmişten bugüne tek bir yol gelir, ancak bugünden geleceğe giderken çatallaşarak sonsuz sayıda seçenek sunar.
Tarihin altın kurallarından biri, geriye dönüp bakınca bariz olarak görünen şeyin olay esnasında son derece belirsiz olmasıdır. Bu, günümüzde de aynıdır. Küresel ekonomik krizden çıktık mı, yoksa daha kötüsü mü gelecek? Çin süper bir güç olana dek büyüyecek mi? ABD hegemonyasını kaybedecek mi? Köktendinciliğin yükselişi geleceği de etkisi altına alacak bir dalga mı, yoksa uzun dönemde etkisini yitirecek geçici bir akım mı? Çevre felaketine doğru mu, teknolojik bir cennete doğru mu gidiyoruz? Bütün bu durumlar için çok güçlü argümanlar geliştirilebilir, ancak sonuçtan emin olamayız. Önümüzdeki on yıllarda insanlar geriye dönüp baktıklarında bu soruların hepsinin cevabının çok açık ve net olduğunu düşünecekler.
Reklam
nasıl oldu da Rusya, İtalya ve Avusturya bu farkı kapamakta başarılı olurken İran, Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu başarılı olamadı? İlk sanayi dalgasının teknolojisi görece basitti. Çinlilerin veya Osmanlıların buhar makineleri ve makineli tüfek üretmesi veya demiryolları inşa etmesi bu kadar zor muydu? Dünyanın ilk ticari demiryolu 1830'da İngiltere'de yapıldı. 1850'de Batı ülkeleri neredeyse 40 bin kilometre demiryoluyla baştan başa örülmüşken, Asya, Afrika ve Latin Amerika'nın tamamında yalnızca 4 bin kilometre ray döşenmişti. 1880'de Batı, 350 bin kilometreden fazla demiryoluna sahip olduğunda, dünyanın geri kalanında bu rakam yalnızca 35 bin kilometreydi (bunun büyük kısmı da İngilizlerin Hindistan'da inşa ettikleriydi).
Afrikalı düşmanlarla karşılaşan Avrupalı askerler arasında yaygın bir deyiş "neleri varsa gelsinler, bizim makineli tüfeğimiz var, onların yok," şeklindeydi. Bununla birlikte, sivil amaçlı teknolojilerin de eşit derecede önemi vardı. Konserve gıdalar askerleri besliyor, demiryolları ve buharlı gemiler askerleri ve malzemelerini taşıyor, yeni ilaçlar askerleri, denizcileri ve lokomotif mühendislerini iyileştiriyordu. Bu lojistik ilerlemeler Avrupa'nın Afrika'yı fethinde makineli tüfekten daha büyük rol oynadı.
Bu Avrupalıların bilime yatkın bir genetik yapıya sahip oldukları veya fizik ve biyoloji alanlarında sonsuza kadar egemen olacakları anlamına gelmiyor. İslam nasıl bir Arap tekeli olarak başlayıp sonradan Türkler ve İranlılar tarafından ele geçirildiyse, modern bilim de bir Avrupa icadı olarak doğmasına rağmen bugün çok etnikli bir girişim haline gelmiş durumdadır.
Hıristiyanlık ve Nazizm gibi bazı dinler, milyonlarca insanı sadece nefret yüzünden öldürdüler, kapitalizmse milyonlarca insanı açgözlülükle karışık umarsızlıkla öldürdü. Atlantik'teki köle ticareti, Afrikalılara yönelik ırkçı bir nefretle ortaya çıkmadı. Hisseleri alan insanlar, hisseleri satan aracılar ve köle ticareti şirketlerinin yöneticileri, Afrikalıları düşünmüyorlardı bile
122 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.