Gönderi

264 syf.
10/10 puan verdi
“Sen Gününü Gün Et, Anı Yaşa, Kendini Sev, Altta Kalanın Canı Çıksın
Vatan Yahut İnternet Mustafa Kutlu sakin şehirden bahsediyor bu kitabında. Batıda buna “Cittaslow” yani yavaş şehir deniyormuş. Şehrin kalabalığından, karmaşasından kaçanlar bu sakin şehirlere sığınıyormuş. Nüfusu elli bini geçmeyen, sanayisi olmayan, yeşili bol şehirlermiş buralar. Bunlardan biri de İzmir Seferihisarmış. Bu durumdaki şehirler İtalya’da Cittaslow teşkilatına müracaat ediyormuş, onlar da değerlendirip şartlar uygunsa durumu onaylayıp belge veriyorlarmış. Yazarımız Toki’ye öneride bulunuyor. Bu kadar şehir kuruyorsun bir tane de böyle sakin şehir kursan ya. Tek katlı veya bilemedin iki katlı, bahçe içerisinde evler yapılsa, devasa camiler yerine kuş yuvası türünde küçük camiler olsa, bahçeler o evde yaşayanların sebze neyve ihtiyaçlarını karşılayacak büyüklükte bırakılsa, otomobil olmasa, yollar sadece ev taşımaları, ambulans ve itfaiye gibi acil durumlar için kullanılsa ne güzel olurdu. Sakin şehirde yaşayanlar, “tüketim ekonomisi"ne değil, “kanaat ekonomisi"ne teslim olmalılar. Büyüme, zenginlik, konfor, refah, kalkınma olmayacak. Oteller butik olacak ve en fazla beş çeşit kahvaltı olacak. Bu yiyecekler de sıradan değil, seçkin yöresel gıda türünde “ye beni”cinsinden olacak. Sakin şehirle ilgili kitapta çok detay var. Merak edenler kitabın yüz yirmi dördüncü sayfasına bakabilirler. Bana çok ilginç geldi. Hız ve haz çağımızın gerçeği. Biraz sakin olmakta fayda var. Yazarımız son zamanlarda pıtırak gibi her yerde biten AVM’lere ve Anadolu'nun en ücra köşesine kadar yapılan devasa kültür merkezlerine de eleştiriler getiriyor. AVM’lerin yeni bir kültür dayatması olduğunu hepimiz biliyoruz. Kültür merkezlerinin de çoğunun boş ve hantal binalardan oluştuğunu söylüyor. Kültürün içinin doldurulamadığını, halkın bu merkezlere uzak durduğunu ifade ediyor. Kültür merkezlerinin dolu dolu olmasının okuma alışkanlığıyla ilgisi bulunduğunu ifade ediyor. Kitap eğer ihtiyaç listesinde 237. Sırada ise öncelikle bunun üzerinde durulup, halkta okuma alışkanlığının kazandırılması konusunda çabalar sarfedilmesini söylüyor. Bunun içinde öncelikle devlet-özel sektör-milli eğitim-aile, elele verip önce bulunulan muhitte bir kültürel potansiyel oluşturulmalıdırlar, diyor. Mustafa Kutlu, Anadolu’nun içerisinin boşaldığını, mesela bir yılda Sivas’ta 232 köyde artık yaşayan kimsenin kalmadığını söylüyor. Köy boşalınca oradaki güzelim toprakların da işletilemediğini, boş ve garip kaldığını ifade ediyor. Elin oğlu susuz çölde tarım yapıyor, biz ise sulu yerdeki toprakları bırakıp geliyoruz, ne acı, diyor. Gelecekte çıkabilecek bir savaşın gıda ve su yüzünden çıkacağını, 2008’de yaşanan kıtlıkta Avrupa’nın ve Amerika’nın oldukça zor durumda kaldığını, bunun için çeşitli toplantılarda karar üzerine kararlar alındığını ifade ediyor. Adamlar Amerikalardan gelip, bizim buğdayımızla buğday tohumlarını aşılayıp, yılda 50 milyar dolar tasarruf sağlarken, biz ise tarımdan kaçıp sanayi toplumu olmaya bakıyoruz, tespiti yapıyor. Yine kitapta edebiyatın yerini artık medyaya bıraktığını, medyada üçüncü sayfa haberlerini iyice kanıksadığımızı, neşe ve eğlence programı izler gibi, olanlar karşısında kılımızın kıpırdamadığını ifade ediyor. Hissiyatımızın artık iyice dumura uğradığını söylüyor. Bütün bunları da ahlaktan uzaklaşmak olarak görüyor. Ahlak’tan kastı burada ilahi emir ve yasaklardan uzak kalmak olarak tanımlıyor. Öte dünya inancı, hesap günü yoksa, “sen gününü gün et, anı yaşa, kendini sev, altta kalanın canı çıksın.” var. Bunun arkasında hesap gününü hesaba katmayan, etrafı dikenli tellerle çevrili, bol güvenlikli sitelerde yaşayan, arabasından hiç inmeyen, selam vermeyen, kilit üstüne kilitli evlerde yaşayan, her mutluluğu maddede arayan abus çehreli maddiyatçılar var diyor. Bunların aletleri, casusları, insanları, üniversiteleri, sivil toplum kuruluşları, aktörleri, bankaları, kankaları var, diyor. Şefkat, merhamet, cömertlik, rikkat. Efendim, anlayamadım. Türkçe konuş. Nedamet? Niçin? Okuduğunuz bir kitap elbet sizlere çok şey katar. Bu kitap da farklı düşünmek anlamında âlemime zengin düşünceler kattı. Yazarın sanat, şiir ve aşk üzerine ve bilhassa türkülerimiz üzerine yazdığı yazılarda altını çizdiğim çok yer oldu. Çiçekler Mustafa Kutlu’nun olmazsa olmazı. Çiçeklerden anlamadığını ama onları çok sevdiğini ifade ediyor. Buhurumeryem adlı çiçekle bu kitapta tanıştım. Kaç saksı aldıysa da bir türlü tutturamadığını, çiçeğin gözünün önünde buhar olup uçmasına, sararıp yok olmasına gönlünün razı olmadığını üzülerek söylüyor. Yazıyı kitaptaki bir türküyle sonlandırayım. “Kayadan indim düze/ At bağladım nergize.” Yedi yıl hizmet ettim/ Bir ela gözlü kıza. “Koca bir atı, bir zarif çiçek dalına bağlama, incelik ve zarafetin eseri. Ela gözlüye yaklaşmanın büyük bir sabır ve incelik gerektirdiğini bu güzel türküyle anlıyoruz.”
Vatan Yahut İnternet
Vatan Yahut İnternetMustafa Kutlu · Dergah Yayınları · 20141,305 okunma
··
73 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.