Gönderi

Platonik aşkın daha mükemmel bir psikolojik analizi olamazdı
Karşılıksız bir aşka tutulan biri bu tutkusunu biraz olsun kısıtlama olanağına sahiptir; çünkü o bu yoksunluğun yalnızca kölesi, kulu değil,aynı zamanda da yaratıcısıdır.Âşık olan bu tutkusuna karşılık almayı başaramıyorsa bu, hiç değilse onun kendi suçudur.Ama karşılıksız olarak sevilen kişi,ölçüsünü ve sınırlarını kendinin belirleyemediği bu tutkuya gem vurmakta çaresizdir.Bir başkası tarafından sevilen herkes o kişinin karşısında çaresiz kalır.Böyle bir ilişkinin çaresizliğini yaşayan belki de yalnızca erkek tarafıdır, çünkü yalnızca o,bu tutkuya karşı koyma zorunluluğunun acısını,tasasını ve suçunu çekmekle yükümlüdür.Eğer istenmeyen bir tutkuya,karşılıksız bir aşka karşı koyan kadınsa,bu cinsiyetinin doğal bir sonucu olarak nitelendirilir.Kadınlara baştan beri reddetme hakkı tanınmış olduğu için,en ateşli aşkı,en büyük tutkuyu bile geri çevirmesi zalimlik sayılmaz.Ne yazık ki durum bunun tam tersiyse,yani bir kadın yüzünü kızartmayı göze alıp sevgisine karşılık alıp alamayacağını bile bilmeden,bir erkeğe umutsuz aşkını itiraf etmeyi göze almışsa,karşısındakinin soğuk kalması ve bu sevgiyi reddetmesi korkunç bir durumdur.Bir kadının isteğine karşılık vermemek erkeği,onun gururunu kırmak,onu utandırmak anlamına gelir;seven kadını reddeden bir erkek,onu en nazik noktasından incitmiş demektir.Dolayısıyla eğer bir kadın bir kez zaafını açığa vurmuşsa, en nazik,en ince davranışlarla ilişkiden kaçınmaya,en tatlı sözlerle özür dilemeye çalışmak bile anlamsızdır,her dostluk girişimi karşıdaki için yaralayıcı olacaktır.Erkeğin her karşı koyması kabalık, zalimlik olarak nitelendirilecek,kendisine sunulan aşkı kabul etmediği için suçsuzken suçlu durumuna düşecektir.Bu, korkunç,içinden çıkılmaz bir tutsaklıktır.Tam kendini özgür ve huzurlu hissettiğin,kimseye karşı bir sorumluluğun olmadığı bir anda,birden yabancı birinin ihtirasının tek hedefi ve avı olmak, bu arzulanmayan isteğin tuzağına düşmüş biri olarak yaşamının tepetaklak olması.Artık büyük bir sıkıntı ruhunuzun en içine kadar işlemiş,gece gündüz sizi bekleyen,sizi özleyen,sizi arzulayan,sizin için inleyen bir kadının,bir yabancının varlığı sizi içten içe kemirmeye başlamıştır.O varlığının her zerresiyle, tüm bedeniyle, kanıyla canıyla, senin ellerini, saçını, dudaklarını, bedenini, geceni, gündüzünü, duygularını, cinsiyetini, tüm düşüncelerini ve düşlerini arzuluyordur. Seninle her şeyi paylaşmak,her şeyini almak ve seni bir solukta kendi içine çekmek istiyordur. Artık uyusan da uyumasan da, gece gündüz bu dünyada seni bekleyen,senin için yanıp tutuşan, senin düşünü kuran birinin olduğu gerçeğini göz ardı edemezsin. Seni sürekli olarak düşünen bu ruhu düşünmek istememen, ondan kaçmaya çabalaman da boşunadır, çünkü artık sen kendinin değil onun içinde yaşamaktasındır.Yürüyen bir ayna misali,yabancı biri birdenbire seni içinde taşımaya başlamıştır;ama hayır, ayna değil, çünkü o bile yalnızca ona isteyerek sunduğun bir görüntüyü yansıtır;halbuki bu kadın, seni seven bu yabancı sen sunmadan tüm benliğini ele geçirmiş, seni kendi kanının içine hapsetmiştir. Sen hep onun içindesindir, nereye kaçarsan kaç kendisiyle birlikte seni de götürmektedir. Artık bir yerlerde başka bir insanın içinde onun tutsağı olmuş, onun eline geçmişsindir, hiçbir zaman kendin olamayacak, kendini özgür ve bağımsız hissedemeyecek ve hiç suçun olmadığı halde sürekli takip edilecek, ona karşı hep sorumluluk duyacaksın; sürekli seni düşünen, seni arzulayan bu ihtirasın pençesinde kıvranacak,düşünüldüğünü her zaman hissedeceksin.Bu istenmeyen ihtirastan duyulan nefret ve korku bir gerçeği tam anlamıyla kavramamı sağladı:Bir erkeğin en anlamsız ve en çaresiz kaldığı durum istemediği halde sevilmekti, bu, acıların en büyüğü, işkencenin en dayanılmazı olduğu gibi hiç suçsuzken en büyük suçtu.
Can YayınlarıKitabı okudu
··
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.