Gönderi

“Bir harabe sanırım” dedi Lucy oraya iyice yaklaştıklarında. Tahmini, o ana kadar yapılan tahminlerin en iyisiydi. Gördükleri şey, gri sütunlarla çevrili ve zemini düzgün taşlarla döşenmiş, çatısı olmayan geniş ve dikdörtgen biçiminde bir yapıydı. Bir ucundan diğerine neredeyse yerlere değen koyu kırmızı bir örtüyle kaplı, uzun bir masa gördüler. Masanın her iki tarafında, üzerlerinde ipek minderler olan, ince oymalı çok sayıda taş sandalye vardı. Fakat masanın üzerinde Yüce Kral Peter’in Cair Paravel’de oturduğu zamanları aratmayan bir ziyafet sofrası kuruluydu. Hindiler, kazlar, tavuskuşları, yabandomuzu kelleleri ve geyik etleri, ejderha, fil ya da pupa yelken giden bir gemiye benzeyen turtalar vardı, dondurmalar, kıpkırmızı ıstakozlar ve pırıl pırıl somon balıkları, fındıklar, üzümler, ananaslar, şeftaliler, narlar, karpuzlar ve domatesler vardı. Altın ve gümüşten yapılmış tuhaf biçimli bardaklar ve sürahiler vardı; meyvelerin ve şarabın kokusu bir mutluluk vaadi gibi onlara doğru uçuşuyordu.
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.