Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sezen B. yorumladı.
250 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Dikkat! Aşırı uzunluk içerir!
Öncelikle bir konuda herkesle anlaşalım. Bu soruların incelemesini 15 güne yakın bir sürede anca yazdım. Sonu nerede bu yazının, diyerek kontrol edilmeden önce, bu sitedeki en uzun inceleme bu olmuştur, diyebilirim. Kimseden bu Evren incelemesini komple okumasını beklemiyorum. Bu incelemenin %10'una sahip incelemeler bile genelde burada uzun
50 Soruda Evren
50 Soruda EvrenÇağlar Sunay · Bilim ve Gelecek Yayınları · 2011161 okunma
··
1.774 görüntüleme
Sezen B. okurunun profil resmi
Öne Çıkan Yorum
Dün akşam okumaya başladım az önce bitti. :) Çok emek vermişsin âmâ değmiş. Yani benim için, ki eminim bu konulara merak duyanlar için de bir hazine değerinde bu inceleme. Armut piş, ağzıma düş oldu bizim için teşekkür ederiz. :)) Her konu başlığı altında verdiğin bilgiler ve bazılarına ek olarak anlamamızı kolaylaştıran belgeseller ile okurken çok keyif aldım doğrusu. Bu arada en hoşuma giden yerler ise Plüton hâlâ gönlümüzdesin ile güneş için duygusala bağlamadan sensiz yaşayamam dediğin yerlerdi. Tekrar teşekkürler. Bu incelemelerin devamını da bekleriz artık. :))✌
1 önceki yanıtı göster
Numan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler hanımlar. Umarım yararlı olur ve yeni merak kapıları açmaya yarayabilir. Artık ne diye adlandırılıyorsa bu yazı. :) Bilimsel kitaplar hakkında incelemeye pek yanaşmıyorum. Çünkü genelde konunun ne olduğu anlatılmak zorunda kalınıyor. O da görünüşe göre bazılarını nedense rahatsız ediyor. Belki daha sonra Hawking'e bir yazı gelebilir. Bakalım. Çok teşekkürler tekrardan. :)
Mustafa A. okurunun profil resmi
İlk 5 soruyu okudum. Gerisini sonra okuyacağım. :) Özellikle 'Güneşli' kısımdaki bilgileri çok sevdim. Ellerine, emeğine sağlık.
Numan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler hocam. Beğenmenize sevindim. Gerisini okursanız umarım seviye devam eder. :)
Numan okurunun profil resmi
Site hepsini kabul etmediğinden diğer soruları yorum olarak paylaşıyorum. :D 40- Evren’in temel özellikleri nelerdir? İzotropik, homojen bir yapıda oluşu ve evrim geçirmesidir. Biyolojik olan Evrim değil. Zaman olarak farklılaşma ve gelişme olarak. Mesela Evren'in bir yerinde bambaşka elementler içeren daha önce hiç bilmediğimiz bir yapıda yeni bir gezegen falan bulunmaz ya da bambaşka fizik kurallarına sahip yeni bölgeler oluşmaz. Evren gittikçe artan bir hızla genişler. İzotropiktir. Evren'in herhangi bir merkezi yoktur. Yani neresine gidip bakarsanız bakın aynı şekilde özellikler gözlemlersiniz. Mesela hangi yöne bakılırsa bakılsın aynı oranda genişleme görülür. Başı, sonu ya da kenarı bulunmaz. Homojendir. Büyük ölçekte her yere eşit şekilde madde dağılmıştır. Bu nasıl oluyor diyorsanız anahtar kelime büyük ölçek. Yoksa küçük ölçeklerde incelendiğinde, Evren eşit şekilde dağılmış muntazam düzenli bir yapı değildir. Alakası bile yoktur hatta. Gökadalarda ise izotropik ve homojen bir yapı yoktur. Bir zamanlar kendimize büyük önemler yüklemimizden dolayı Evren'in merkezinin Dünya olduğu sanılıyordu. Ama kendi gökadamızın bile merkezinde değiliz. Samanyolu'nun merkezindeki karadeliğin çevresinde dönüyoruz ve merkezden bile oldukça uzağız. Yani gökadalar izotropik değildir. Başı, sonu, kenarı ve merkezi bulunur. Homojen de değildir, kaos hakimdir. Belli bölgeleri çok yoğun gökcismi içerir. Bazı yerler tenhadır. Biz tenha olan bir yerdeyiz. Kitapta Evren'in bu 3 özelliği sadece ağaçlarla kaplı bir gezegen üzerinden anlatılmış. Ben, bir balon üzerinden örnek vereyim. Daha küçük ölçek ve daha anlaşılır. Oda büyüklüğünde tamamen yuvarlak olan bir balonun üstünü noktalarla komple dolduralım. Sonra balonu inanılmaz boyutlara varana kadar şişirelim. Çünkü Evren genişliyor. Ne olur? Noktalar birbirinden uzaklaşmaya başlar. Tıpkı Evren'in genişlemesiyle birbirinden uzaklaşan cisimler gibi. Balonun üstündeki hangi noktaya gidersek gidelim yön tayin edebileceğimiz herhangi bir değişiklik göremeyiz. Merkez diyebileceğimiz bir nokta bulamayız. Balonumuz izotropik bir yapıdadır. Balonumuza büyük ölçekte geriden bakalım. Noktaların belli bir noktada toplandığı ya da hiç nokta içermeyen bölgeler yoktur. Balonumuz homojen bir yapıdadır. Şimdi bu balonunun içindeki havayı almaya başlayalım. En son avucumuzun içine sığacak küçüklükte ama şekli bozulmamış bir yuvarlak kalsın. Bu ne demek? Balon inanılmaz büyüklükteyken üstünde bulunan tüm noktaları ve noktalar arasında içinde enerji bulunan boşlukları da içeren tek bir nokta var artık elinizde. Evren'in sürekli genişlediği keşfedildikten sonra, bu olay Evren'e uygulandı yani film geriye doğru sarıldı. Geriye şu an bulunan tüm madde ve enerjiyi içeren, tahayyül bile edemediğimiz kadar sıcak ve yoğun tek bir nokta kaldı. Avucunuzdaki nokta şekline kadar inmiş balona birden hava verin ve bir noktadan sonra giderek artan bir hızla genişletmeye devam edin. İşte karşınızda Bing Bang teorisi. 41- Kozmik mikrodalga arka plan ışıması nedir? Bing Bang teorisinin kanıtı. Eğer görünüşte biraz korkutucu ve karışık bir konu gibi duran bu isim tamlaması ilk kez bu kitapta karşıma çıksaydı ve herhangi bir bilgim olmasaydı, kafamda tam oturtamazdım herhalde. Kitapta ışımanın ne olduğu ya da hangi boylarda olduğu doğal olarak açıklanmamış. Ben olabildiğince ve elimden geldiğince basit anlatmaya çalışacağım. Çünkü olay büyük oranda bununla ilgili. Bunu net olarak anlamadan olayın ne olduğunu anlamak zor. Aslında bu ilkokul konusu. Bir kaynaktan çıkan ışık, farklı dalga boylarında elektromanyetik dalgalar aracılığıyla yayılır. Ya da yine ilkokul fizik konularından biri olan ısının ışıma yoluyla yani radyasyonla herhangi bir maddeye ihtiyaç duymadan taşınması. Tıpkı gezegenimiz ve Güneş arasında olduğu gibi. Bu fotonlar kaynaktan çıkıp ilerlemeye başladıkça dalga boyları doğal olarak uzar ve yol aldıkça enerjilerini kaybettikleri için, farklı dalga boylarına inerler. Ben en kısadan en uzun dalga boyuna inerek açıklayayım. Dalga boylarına dair sayılar vererek kafaları hiç karıştırmayacağım. En yüksek enerji taşıyan ama en kısa dalga boyuna sahip ışıma Gama ışınlarıdır. Bunlar atom çekirdeğinde meydana gelir. Sonra X ışınları dediğimiz ve hepimizin mutlaka nasıl göründüğünü bildiği ışınlar vardır. Röntgen filmleri, X ışınları sayesinde çekilir. Eğer bizim gözlerimiz bu dalga boyuna ayarlı olsaydı hepimiz birbirimizi röntgen filmlerinde olduğu gibi görürdük. Bizim gözlerimizin görebildiği dalga boyu seviyelerinde, en kısa mesafeye sahip ışıma mor renktir. Görebildiğimiz dalga boyuna gelmeden önce bir ışıma daha var. Mor renkten öncesi ne olur? Mor ve ötesi. Hayır, müzik grubundan bahsetmiyorum. Ultraviyole ışınlarından bahsediyorum. Gözlükleri falan da var. Bu dalga boyundaki ışınlar, artık bizim başımızdaki büyük bir dert. Ozon tabakası ve küresel ısınma diyeyim, siz anlayın. Birçok kişi küresel ısınma olduğunu ve bunun ozon tabakasındaki incelmeden olduğunu bilir. Ama ne alaka, arasındaki bağlantıyı açıkla, dediğimizde tam bir cevap alamayız. Güneş'ten gelen ışınlar, aramızdaki mesafeden kaynaklı olarak büyük oranda hala mor ötesi dalga boyuna sahiptir ve gelişmiş canlıların yaşamı için hiç uygun değildir. Bu ışınların çok büyük bir kısmı bizim atmosferimiz tarafından emilir. En basit anlatımıyla atmosferimiz bir kalkan görevi görerek bu dalga boyunu, görünen dalga boyuna düşürüyor diyebiliriz. Atmosferimiz oluşmadan önce, Dünya üstünde canlı yaşamı bulunmamasının nedeni, gezegenimizin bu ışınları patır patır yemesinden kaynaklıdır. Kalkanımızda bir delik açtık. Ve uyarılara rağmen hâlâ deliğe el birliğiyle vurarak genişletiyoruz. Bu dalga boyu delikten içeri sızıyor ve sahip olduğu bizim için tehlikeli seviyedeki enerjiyle gezegenimiz daha fazla ısınıyor, buzullar eriyor ve cilt kanseri yayılıyor. Ama kimsenin umrunda değil. Bu ışının en yüksek enerjiye sahip olanları atmosferimiz tarafından emilir (tabii ki şimdilik), bu ışının en düşük enerjisi bize ulaşır. Tatilde güneşlenirken oluşan güneş yanıklarının sebebi bu ışının atmosferden geçebilen daha düşük enerjili hâlidir. Vücudumuza sürdüğümüz güneş kremleri bu ışınları soğurur. Yani vücudumuza krem şeklinde bir atmosfer sürüyoruz da diyebilirim. Gelelim gözlerimizin görebildiği dalga boyuna. En kısası mor ve en uzunu kırmızı. Renkler, bizim görebildiğimiz hâliyle bu dalga boyu sayesinde oluşur. Güneş'ten gelen ve artık görebildiğimiz dalga boyuna sahip olan ışık, içinde gökkuşağı renklerinin bulunduğu dalga boylarının hepsini barındırır. Mesela yine ilkokul konularından biri olan 'bitkiler neden yeşildir' sorusunun cevabı, bitkilerin fotosentez yapabilmek için, yapılarından dolayı en ihtiyaç duyduğu kırmızı ve mavi dalga boyunu alıp en bol bulunan yeşile "sen git, sana ihtiyacım yok," diyerek geri yansıtmasıdır. Görünen tayfın en uzun mesafeye sahip olan kırmızıdan sonraki dalga boyu infrared denilen kızılötesidir. Enerji iyice düştüğünden gözle görülemez. Biz bile vücut sıcaklığımızdan dolayı bu ışımayı yaparız. Gece görüş gözlükleri, kızılötesi dalgalarını görebilecek şekilde ayarlı olduğundan, bu dalgada ışıma yapabilecek sıcaklığa sahip her şeyi görür. Bir sonraki dalga boyu, soruyu asıl ilgilendiren mikrodalga boyu. Mikrodalgadan daha uzun bir mesafeye ve daha az enerjiye sahip olan radyo dalgalarını zaten telefon görüşmelerimizde, radyo ve televizyon yayınlarında kullanıyoruz. Mikrodalgalar, radyo dalgalarından biraz daha fazla sıcaklığa, enerjiye ve daha kısa bir mesafeye sahipler. Evlerimizde kullandığımız mikrodalga fırınlarda yemek pişirilmez, yemekleri ısıtmaya yararlar. Işımaların dalga boyunu anladıysak gelelim sorudaki isim tamlamasında bulunan kozmik ışımaya. Evren'in genişlediği keşfedilmeden yani film geriye sarıp elimize Bing Bang teorisi düşmeden önce, Evren konusundaki görüşlerin hepsi durağan, herhangi bir başlangıcı olmayan, sonsuz genişlikte ve içinde sonsuz sayıda yıldız barındıran Evren teorileriydi. Ama bu durağan, ezelden beri var olan sonsuz genişlikteki Evren teorileri açıklanamayan sorular da doğuruyordu. Örneğin; Geceleri gökyüzü ve uzay neden sürekli karanlıktı? Aslında o zaman yapılan Evren tasvirlerine bakarsak geceleri gördüğümüz gökyüzü ve uzay, gündüzlerden bile daha parlak olması lazımdı. Olber, bu sorunu bilimsel anlamda ele aldığı ve bu sorun tam anlamıyla da cevaplanamadığı için bu olaya 'Olber Paradoksu' adı verildi. Bing Bang önceleri kabul görmedi. Herkes Evren'in genişlediği bariz bir şekilde keşfedildiği için, bir zamanlar gökcisimlerinin çok yakın ya da bir arada olduğunu kabul ediyordu. Evet, çok mantıklıydı. Ama belki ilk başta 10 milyar ışık yılı genişliğindeydi ve bilinmeyen bir sebepten ötürü genişlemeye başlamıştı. Aslında kimse Evren'i tek bir küçük bir noktaya sığdırmaya yanaşmak istemiyordu. Çünkü bu olayı inanılmaz karıştırıyordu, akıl almayacak hesaplamalar ve sorular doğuruyordu. Kimse de Evren'in genişlemesinin keşfiyle birlikte akla otomatikman gelen ilk başlarda hiçbir kanıtı olmayan bir teori için, araştırma yaşamını ve ömrünü feda etmek istemiyordu. Ama bazı öngörüler de yapıldı. Evren, eğer tek bir kaynaktan çıkmışsa oluşabilecek o muazzam ve tek kaynaktan çıkan ışıma, genişlemeyle birlikte her yerde aynı dalga boyu seviyesinde olmalıydı. Bazı değerler öngörenler oldu ve bu öngörüler sonradan keşfedilen seviyeye çok yakındı. Ama dediğim nedenlerden dolayı kimse bunu araştırmaya kalkmadı. Princeton Üniversitesi'ndeki bir grup hariç. Onlar çatıya bunu ölçmek amacıyla bir dedektör koydu. Ama bu ışımayı onlar keşfetmedi. Bir telekomünikasyon firması bir radyometre ve uydu aracılığıyla daha pürüzsüz ses için ölçümler yapıyordu. Ama gelen ölçümler hep ekstra bir mikrodalga boyu içeriyordu. Sonunda radyometreyi kullanmayı bıraktılar. Penzias ve Wilson adında iki radyo astronomu, bu radyometreyi uzayda radyo dalgalarını incelemek amacıyla aldı. Ancak radyometreyi nereye doğrultsalar sabit bir değerde ekstra bir dalga boyu geliyordu. Yakınlardaki askeri üssü bile aradılar, siz mi bir şeyler yapıyorsunuz, diye ama cevap hayır oldu. Sonra radyometrenin içine güvercinlerin yuva yaptıklarını fark ettiler. Bu kadar süre güvercin pislikleri mi kafayı yedirtti bize, diyerek radyometrenin içini temizlediler. Ama ses kesilmedi. Bu sesin Samanyolu'nun dışından dâhi geldiğini fark ettiklerinde araştırmalar yaptılar ve çeşitli kişilerle görüştüler. Bing Bang'den geriye kalan fosil ışımayı keşfetmişlerdi. Görüştüklerinden biri de bunu keşfetmek için dedektör kuran üniversitedeki ekipten biriydi. Bu elemanlarla görüşen kişi aradıkları şeyin bulunduğunu anında anlamıştı ve geri dönüp ekibin geri kalan üyelerine o ünlü cümleyi kurdu: "Arkadaşlar, atlatıldık". Gerçekten de atlatılmışlardı. Hemen bir makale yayınladı. Ve yapılan ölçümlerde evrenin her yerinde aynı oranda dalga boyu tespit edildi. Bu dalga boyu televizyonlarda kanal çekmediğinde oluşan karıncalanma ve radyolarda kanal çekmediğinde oluşan cızırtının, çok az miktarda olsa da sebebidir. Yani ufaktan da olsa Bing Bang'in yankısını görür ve duyarız. İkili bu şansa keşfettikleri ışıma sayesinde Nobel'i aldı. Bu keşiften sonra Bing Bang teorisine ateşli şekilde muhalefet eden bilim insanlarının ellerinde bile, bu teoriye karşı çıkabilecek hiçbir şey kalmadı. Evren, gerçekten de çok yoğun ve çok sıcak tek bir noktadan meydana gelmişti. 42- Evren ne kadar büyüktür? 92 milyar ışık yılı çapındadır, ama iş biraz karışık. "Gözlemlenebilen Evren"e göre 92 milyar ışık yılı çapındadır. Tam olarak ne kadar büyük bilmemizin imkanı yok. Evren'in bir merkezi yok demiştim. Ama nereden bakarsanız bakın, Gözlemlenebilen Evren'in merkezi baktığınız yerdir. Yani Gözlemleyebildiğimiz Evren bulunduğumuz yere göre değişir. Bir önceki soruda anlattığım Kozmik Mikrodalga Arkaplan Işıması, Bing Bang'in başlangıcından 380.000 yıl sonra ortaya çıkan ışımadır. Çünkü Evren, bir ışımanın yani ışığın var olamayacağı bir hâldeydi. İlk ışık 13.8 milyar yıl önce çıktığından, hangi noktasından baktığınız fark etmeksizin, ne yöne bakarsanız bakın size en uzak ışık kaynağı ancak 13.8 milyar ötedeki bir kaynaktan olabilir. Çünkü ilk oluşan ışığın yaşı bu kadar. Işık hızı da sabit bir hız olduğundan, Gözlemlenebilen Evren'iniz hangi noktadan bakarsanız bakın mesela 14 milyar ışık yılı olamaz. Akıllara hemen, ee o zaman 92 milyar ışık yılı nasıl oluyor ki, sorusu geliyor. Çünkü Evren artan bir hızla genişliyor. Bunu biraz açıklamaya çalışayım. Güneş ile ilgili bir soruda, Güneş'e baktığımızda 8 dakika önceki hâlini görürüz demiştim. Hatta bize 4.2 ışık yılı uzaklığında olan en yakın yıldız Proxima'nın şu an teleskobumuza düşen hâlinin 2015 yılındaki hâli olduğunu, Proxima'yı ortadan kaldırsak bile 2024 yılına kadar görmeye devam edeceğimizi söylemiştim. Yani biz bugün 13.8 milyar ışık yılı ötedeki bir gökcismine baktığımızda onun 13.8 milyar yıl önceki hâlini görürüz. Ama Evren genişledi ve o bizden artık çok daha uzakta. Belki de yok oldu. Ama bilemiyoruz. İşte genişleme hızı baz alınıp yapılan hesaplarda, ışığı bize şu anda olduğu uzaklıktan ulaşmasa bile, 13.8 milyar ışık yılı ötemizdeki bir gökcisminin şu an bizden ne kadar uzaklaşmış olduğu hesaplanıyor. Ortaya çıkan yarıçap 46 milyar ışık yılı. Çap ise 92 milyar ışık yılı. 43- Evren’in genişlemesi ne demektir? Nasıl örneklendirebiliriz ki? Evren'in genişlemesi hiçbir şeye benzemez. Evren neresinden bakarsanız bakın tüm yönleriyle genişler. Mesela biz Samanyolu'ndan gözlemlediğimizde, Evren'in sağ taraflarındayız ama sola doğru genişliyor gibi bir durum yok. Her taraftan genişliyor. Ve bu genişleme sayıları 2 trilyonu bulan gökadaların hangisinden bakarsanız bakın bu şekilde. Hepsinde Evren'in merkezi, durduğunuz yer gibi gözükür ama bu tamamen bir yanılsamadır. Bu soruda akıllara en çok Evren nereye ya da nerede genişliyor gelir herhalde. Bir boşluk ya da uzay gibi bir bölge var, genişledikçe onun kısımlarını içine alıyor diyemeyiz. Evren'in dışında ya da dışı diye bir şey yok. Yani bildiğimiz kadarıyla yok. Son zamanlarda çoklu evren teorileri konuşulmaya başlandı. Genelde anlatılırken baloncukların içindeki farklı farklı evrenler birbirlerine yaklaşıyor gibi örneklendiriliyor. Çoklu evren teorisini konuşulmaya değer bir hâle getirecek birkaç ufak bulgu olsa bile, Bing Bang teorisindeki kozmik ışıma gibi reddedilemeyecek bir kanıt bulunana kadar kimsenin bu ihtimali ciddiye alacağı doğal olarak yok. 44- Evren kaç yaşındadır? 13.8 milyar yaşındadır. Bu yaş, Evren'in genişlemesi ve kozmik arkaplan ışımasının keşfi sonrasında ölçülmüştür. Ama net olarak bu yaş ancak Wilkinson Mikrodalga Anizotropi Sondası'nın 2003 yılında verdiği hassas bilgiler sonrasında verilebilmiştir. Yakın gökadalar yavaş, en uzak gökadalar çok hızlı şekilde bizden uzaklaşır. Evren'in genişlediğini keşfeden Edwin Hubble nedeniyle bu duruma Hubble Değişkeni denir. On milyon ışık yılı ötedeki bir gökada bizden saniyede 220 km hızla uzaklaşırken yüz milyon ışık yılı ötedeki bir gökada saniyede 2200 km hızla uzaklaşır. Yani mesafe büyüdükçe uzaklaşma hızı da artar. Hubble Değişkeni'ni tersine uygulayıp filmi geriye doğru sarınca Evren'in yaşı ortaya çıkar. Tabii bazı değişkenler de eklenerek yapılıyor bu hesap. Mesela ilk dönemlerinde çok hızlı olduğu zamanla azaldığı gibi değişkenler de ekleniyor. 45- Evren’deki uzaklıklar nasıl ölçülür? Işık yılı olarak. Yani ışığın bir yılda aldığı yola göre. Işığın bir yılda aldığı mesafe ise 9,4 trilyon km'dir. Yani bize yakın yıldız olan Proxima'yla aramızdaki mesafe yaklaşık 40 trilyon km'dir. Evet, en yakın mesafe bu. Peki nasıl ölçülür? Yakın ve uzak gökcisimlerini ölçmede farklı yöntemler kullanılır. Genelde Samanyolu'nun küçücük bir kısmını ölçmede kullanılan en bilindik yöntem paralaks yöntemidir. Aslında küçük hesaplarda basittir. Lise geometrisinde kullanılır. Hatta askerde nişan almadan önce mesafe tahmini yapmak için parmak atlatma yöntemi olarak mutlaka anlatılır. Kolunuzu dümdüz uzatarak baş parmağınızı nişan aldığınız uzaktaki bir noktaya doğru dümdüz uzatırsınız. İki gözünüzü sırayla kapatırsınız. Baş parmağınız hareket etmemesine rağmen arkaplanın kaydığını görürsünüz. Eğer arkaplan tahmini 10 metre kayıyorsa bunu 10 ile çarpar ve aradaki mesafeyi 100 metre olarak belirlersiniz. 10 ile çarpmanızın nedeni, iki gözünüz arasındaki mesafe ile baş parmağınızı uzattığınızda göz ile parmağınız arasındaki mesafenin 10 katı olmasından dolayıdır. İki gözünüz bir üçgenin tabanları olmak üzere çok dar açılı bir üçgen olur. Peki bunu en yakın mesafenin bile 40 trilyon km'yi bulduğu bir uzaklığa nasıl uygularsınız? Yıldızın konumu arka fondaki çok uzak yıldızlara göre belirlenir, 6 ay sonra Dünya yaptığı hareketle Güneş'in diğer tarafında olacağından yıldızın arka fondaki kayması belirlenir. İlk konumla 6 ay sonraki konum arasındaki mesafe, Dünya ile Güneş arasındaki mesafenin 2 katı olur, yani 300 milyon kilometre. Belirlenen paralaks açılarıyla mesafe parsek cinsinden hesaplanır. Oldukça akıllıca. Ama uzak mesafelerde bu yöntem işlemez. Uzaklık merdiveninin sonraki basamakları gökcisimlerinin parlaklıklarına dayandırılır. Sefeit denilen yıldızların parlaklık değişkenlerine bakarak mesafe belirlendiğinden bu yönteme Sefeit Değişkenleri denir. Sefeit yıldızlarına en güzel örnek Kutup Yıldızı'dır. 4 günde bir parlaklığı %10 oranlarında değişir. Tully-Fischer yönteminde ise gökadaların kendi eksenindeki dönüş hızı ve mutlak parlaklıkları arasındaki ilişkiye göre hesaplanır. Belli tip Süpernova patlamalarında oluşan parlaklığa göre de mesafe belirlenir. Bunlar gibi birkaç mesafe belirleme yöntemi daha vardır. 46- Evren’e ilişkin bilgiler nasıl elde edilir? Gökbilim, gözlük merceklerinden üretilen teleskoplarla başlamıştır ve temel gözlem aleti olmuştur. Daha sonra ışık toplamak için mercek yerine ayna kullanılmaya başlanılan yansıtmalı teleskoplarla devam etmiştir. Fotoğrafların keşfedilmesiyle bir devrim yaşanmış ve gözlenebilen cisimler görüntü olarak kayıt altına alınmaya başlandıktan sonra gelişen teknolojiyle elektronik kayıt cihazlarından yararlanılmıştır. Elektromanyetik tayfın tamamen keşfedilmesiyle beraber 20. yüzyılda farklı dalga boylarını inceleyebilen uzay teleskopları fikri gündeme gelmiştir. Radyoteleskopların artmasıyla ve gittikçe gelişmesiyle birlikte astronomi altın çağını yaşamaya başlamıştır. 47- Karanlık madde nedir? Güneş sistemimizi ele alalım önce. Gezegenler Güneş'e yaklaştıkça daha fazla kütleçekim etkisinde olduklarından daha hızlı bir dönüş hızına sahiptir. En hızlı dönen gezegen Merkür'dür. En yavaş gezegen ise Güneş'in kütleçekiminden en uzaktaki Neptün. Şimdi Samanyolu'na bakalım. Samanyolu'ndaki tüm yıldızlar, merkezdeki süper kütleli karadeliğin kütleçekim etkisindedir ve onun etrafında döner. Fizik kuralları her yerde geçerlidir. O zaman normalde ne olması gerekir? Karadeliğin çevresindeki yıldızlar daha hızlı dönmesi gerekirken uzaklaştıkça aradaki bağ zayıfladığından dönüş hızının düşmesi gerekir. Ama öyle olmuyor. Samanyolu'nun en dışındaki yıldızlar bile en yakın yıldızlar kadar hızlı dönüyor. Amaaan demek gökadalarda böyle olması gerekiyor, diyebilirsiniz. Ama karadelikten en uzaktaki bu yıldızların bu hızla aradaki bağı koparıp gökadanın dışına savrulması gerek. Ama olmuyor. Bu 50 ve 1000 arası gökada içeren gökada kümeleri ya da 1000'den fazla gökada içeren süper kümelerde de mevcut. Bu küme ve süper kümeleri içeren gökadaların da bir arada duramaması gerek. Ama duruyorlar. Bunu ilk fark eden 1930'larda Zwicky adında bir gökbilimci oluyor. Bir süper gökada kümesini gözlemleyen Zwicky, gökadaların onları bir arada tutan kütleçekim çekim etkisine göre çok hızlı döndüklerini keşfetti. Ancak ne kadar gözlem yaparsa yapsın, bu kadar ciddi bir kütleçekim etkisine neden olabilecek bir kütleden bırakın az miktarda bulunmasını eser bile yoktu. O da ortada görünmeyen ama görünen kütleden kat kat fazla bir kütleye sahip büyük bir şey olduğunu bilim dünyasına duyurdu. Ama kimse tarafından sallanmadı. 40 yıl sonra iki fizikçi daha aynı sonuçları duyurdu. Ama onlar da kâle alınmadı. Daha sonra gökadaların dönüşleri hakkında araştırma yapan ve bize en yakın Andromeda Galaksisi'ni inceleyen astronom Vera Rubin, merkezdeki yıldızlarla uzaktaki yıldızların aynı hızda döndüğünü buldu. Bu evrensel kütleçekim yasasına ters bir durumdu. Samanyolu dahil diğer gökadalar incelendi ama hepsinde durum aynıydı. O zamana kadar birkaç kişinin duyurduğu ama pek ciddiye alınmayan olay artık reddedilemeyecek hâle gelmişti. Karanlık madde sadece ismine baktığımızda yalnızca görünmeyen bir madde gibi değil. Bilinen maddenin hiçbir özelliğini göstermiyorlar. Elektromanyetik anlamda radyodalgası boylarında bile ışıma yapmıyor. Işığı ne emiyor ne yansıtıyor. Ama maddeyle kütleçekim üzerinden etkileşiyor. O zaman varlıkları nasıl biliniyor? En büyük kanıtı zaten gökadaları birbirine tutturan bir harç olması gerektiğidir. Karanlık madde, bir gökada içinde bulunan madde miktarının 4-5 katı oranında olacak şekilde, gökadayı bir küre gibi sarıyor. Bu sayede gökada bir arada kalıyor. Bir diğer kanıtı da kütleçekimsel mercek yöntemi ile belirleniyor. Bu en basit şekliyle şöyle bir yöntem: Çok uzak bir gökcisimden gelen bir ışığın yolu izleniyor. Işık, yolu üzerinde karşılaştığı gökadaların içinden geçerken maddelerin kütleçekimine takılarak deformasyona uğruyor. Ancak ortaya çıkan harita ile gökadaların haritası ve ışığın maruz kaldığı kütleçekim miktarı hiçbir şekilde uyuşmuyor. Evren'deki madde oranı yani gökadalar, yıldızlar, gezegenler ve diğer gökcisimlerinin hepsi ancak %5'lik bir yer kaplar. O zaman geri kalanı karanlık madde midir? Hayır, yapılan hesaplamalara göre karanlık maddenin oranı ancak %23'e yakın bir orandadır. O zaman Evren'in geriye kalan 4/3'ü boşluktan mı oluşur? Pek sayılmaz. Karanlık madde: youtu.be/FwG9jsLG4jo 48- Karanlık enerji nedir? Bilinmiyor. Karanlık maddenin varlığı ve etkileri kesin olarak biliniyor. Sadece herhangi bir şekilde incelenmesinin bir yolunu bulmak lazım. Ama karanlık enerjiye karanlık denilmesinin nedeni tam olarak ne olduğunun bilinmemesinden kaynaklıdır. Evren'in genişlemesinden karanlık enerjinin sorumlu olduğu düşünülüyor. Evren'in genişlediği keşfedildikten onlarca yıl sonra bu konuda yeni bir bilgi daha keşfedildi. Evren sadece genişlemiyordu, giderek artan bir hızla genişliyordu ve kimse bunu beklemiyordu. Ama bir şey fark edildi. Eğer Evren en başından beri sürekli artan bir hızla genişlemiş olsaydı, şu anki genişliğinden çok daha büyük olması gerekirdi. Yeni hesaplar yapıldı. Ve Evren'in genişleme hızının sürekli artan bir ivmeye 5 milyar yıla yakın bir süre önce kavuştuğu belirlendi. İlk 9 milyar yıl içinde, sabit kalmayı geçin, genişleme hızının oldukça düştüğü dönemler bile olmuştu. Bu bilgiler baz alınınca ortaya şu çıkıyor. Evren'deki madde ve tabii ki karanlık madde ilk zamanlarda daha çok yer kaplıyordu. Çünkü Evren daha küçüktü. Ve bir zamanlar şu an aralarında milyonlarca ışık yılı bulunan gökadalar ve içlerinde bulunan maddelerin hepsinin astronomik anlamda dip dibe olduğunu biliyoruz. Karanlık enerjiye kütleçekimin tersi olarak kütle itim kuvveti de diyebiliriz. Evren daha küçükken ve şu an bulunan tüm madde ve karşıt madde bir aradayken muazzam bir kütleçekim vardı. Karanlık enerji bu kütleçekimin etkisine kapıldı ve hız yavaşladı. Ama tamamen durmadı ve gıdım gıdım Evren'i genişletmeye devam ederek 5 milyar yıl önce bir eşiği geçti ve kütleçekim etkisi zayıfladığından dolayı sürekli artan bir hıza kavuştu. Ben bunun daha iyi oturması için şöyle örneklendireyim: Elinizde tek bir süs balığının konulduğu en küçük akvaryumlardan biri var. Bu akvaryum, Evren'in ilk zamanlardaki hâli olsun. Bu akvaryumun yarısı dolu olsun ve içindeki suyu karanlık enerji olarak kabul edelim. Tabii böyle bir şey kimse yapmasın ama bu küçük akvaryumun içine 50 tane balık koyalım. Bunlar da madde ve antimadde olsun. Ne olur? Akvaryumun çoğunu kaplayan şey balık olur. Daha sonra bu 50 balığı yüzlerce litrelik bir akvaryumun içine alalım. İşte bugünkü Evren bu şekilde. Balık sayısı değişmedi ama suyun seviyesi ve akvaryumun büyüklüğü değişti. Eğer sonsuza kadar bu şekilde büyümeye devam ederse bu 50 balık göl, deniz ve okyanuslarda kendine yer bulmaya başlayacak. 49- Evren’in içeriği nedir? 5 temel içeriği vardır: Baryonik madde(kuarklar ve elektronlardan oluşan atomlar ve o atomlardan oluşan elementlerle meydana gelen maddelere baryonik deniyor), ışık, nötrinolar, karanlık madde ve karanlık enerji. Madde, karanlık madde ve karanlık enerjinin ne kadar yer kapladığı üstteki iki soruda yazıyor. Işık tüm elektromanyetik dalga boylarında 0,005'lik bir yer kaplıyor. Nötrinolar ise daha da az olarak 0,0034 oranında bir yer kaplar. Nötrinolar, ışık taneciği olan fotonlara benzer. Işık hızında hareket ederler ve kütlesizdirler. Ama fotonlar gibi maddeyle etkileşime girmeye hiç meraklı değildirler ve keşfedilmeleri bu yüzden çok zordur. Varlıkları kuramsal olarak öngörülmüş ve yıllar sonra Reines tarafından keşfedilmiştir. Reines'e Nobel Fizik Ödülü verilmiştir. Bu en sevdiğim belgesellerdendir. Araçlarımızın yapımında kullanılan elementlerin kökeni hangi yıldızlardan geliyor. Bunun üstüne bir belgesel: youtu.be/u524v1HkDig 50 - Evren’in sonu nasıl olacak? Üç senaryo var. Evren'in gittikçe artan hızda genişlediği öğrenilmeden önce, karanlık maddenin kütleçekim etkisi de hesaba katılarak bu genişlemenin bir süre sonra duracağı ve Evren'in küçülmeye başlayacağına dair varsayımlar öne sürülüyordu. Evren gittikçe küçülerek bir tekillik durumuna inecekti. Tekillik ile başlayan Evren, bir tekillikle son bulacaktı. Bu senaryoya Büyük Çökme adı veriliyordu. Ancak Evren'in artan bir hızla genişlediği keşfedildikten ve bu çökmeyi yaşatacak madde miktarı da olmadığından bu senaryo artık oldukça geri plana itildi. İkinci senaryo, karanlık enerji sorusunda verdiğim 50 balık örneğine yakın bir senaryo olan Büyük Donma'dır. Evren, Büyük çökme yaşamadan ya da herhangi bir şekilde büyümesi durmadan sonsuza kadar artan bir hızla genişlemeye devam edecek. Gökada grupları, kümeleri ve süper kümeleri birleşerek tek bir kütle hâline gelip koca kütleleler oluşturacak ve aralarında trilyonlarca ışık yılı mesafeleri olacak. Evren gittikçe büyüdükçe soğuma başlayacak ve içindeki her şey ölecek. Şu an gidişata bakarsak en mantıklı senaryo budur. Sonuncu senaryo Büyük Parçalanma'dır. Buna göre karanlık enerji giderek şiddetini artıracak ve Donma yaşanmadan çok önceleri kütleçekim etkisini yenecek. Bütün gökadalar, içinde bulunan yıldızlar ve yıldız sistemleri birbirinden kopararak boşluğa savuracak ve Evren'in sonu gelecek. Aslında tüm senaryolar karanlık enerjinin yapısına düğümleniyor. Nasıl davranacağını ve nelere neden olabileceğini kimse bilmiyor. Diğer gökcisimleri ve gruplarının ölümü hakkında net bilgiler var. Çünkü trilyonlarca örnek bulunabiliyor. Ama Evren gibi bir yapının sonu hakkında doğal olarak kimsenin baz alabileceği bir örnek yok. Çoklu evrenlerin varlığı sadece teoride kalmaya devam ederse hiçbir zaman örneği de olmayacak. Evrenin sonu: youtu.be/VJ4pRySuZHg
Kaan okurunun profil resmi
"Dünya nasıl bir gezegendir? Talihsiz bir gezegendir." :)) burada güldüm ve hak verdim. İnsanlar uzun yıllar Güneşe boşuna kutsallik atfetmemisler. Yaşam kaynağımız ancak bir o kadar da ölüm kaynağımız olabilir. Gerçi buna da yine biz insanlar yol açıyoruz: Atmosfere vs verdigimiz zararlarla... Belgesellerden karadelikle ilgili olanı izlemiştim. Diğerlerini de izleyeceklerim arasın aldım. Oldukça uzun ama bir o kadar da sürükleyici bir anlatımla bilgilendirici bir yazı olmuş hocam, emeğine sağlık tekrardan. Dün hepsini okumuştum ancak bu konularda merak edilen bir şey olduğunda tekrar basvurabilegim bir yazı. Evrenin genişlemesinde senin de belirttigin gibi insanın aklını zorlayan ve sonra da bu yüzden aman sonra düşünürüz veya bunu bile demeden üzerinde durmadan geçtiğimiz bir durum var: Evren nereye genişliyor? Hani bir su yatağı genişliyor dersem bilirim ki mevcut bir alanın sınırlarına baskı yaparak ileri kat ediyordur. Ancak söz konusu evren olunca, hiç yok olana doğru kendi alan mi açıyor ya da kendi içinden bir alan püskürtüp ona doğru mu genişliyor gibi bir sürü kafa karıştırıcı sorular peydah oluyor. Eski Yunanlılar da heralde bunlara yaklaşan şeyler düşünmüş olmalılar ki 'Ex Nihilo Nihil Est' yani hiclikten bir bir şey çıkmaz, hiclikten bir şey gelmez fikrini felsefelerinin temeline yerleştirmis olmalılar: Her şey zaten var olmalidir ki devamı gelsin vs. Ancak Bing bang de tekillikten geliyor, o zaman aslında Eski Yunanlılar bir noktada doğru mu düşünmüşler, çünkü en son noktada bir var olandan(tekillik) geliş var. Ama öte yandan da bu tekilligin öncesinde ne vardı veya bu tekillik tam olarak nedir soruları geliyor hemen, sözün özü sorular her zaman cevaplardan fazladır. :)
Numan okurunun profil resmi
Çoklu evren diye bir şey yoksa hiçbir yere genişlemiyor. Evren her yönden genişliyor. Bir kenarı, merkezi, şuyu, buyu yok yani. Evren'in genişlediği yer yine Evren oluyor. Her yerde balon örneği veriyorlar. Ben de ondan verdim. En basiti bu. Ama o zaman da ee benim odamın içinde şişen balon benim odamın içinde şişiyor işte, gibi bir noktaya geliniyor. Ama geldiğimiz o nokta bizim çok sınırlı boyut algımızı göstermekten başka bir şey olmuyor. Biz Evren'i mecburen hep 3 boyutlu hâliyle düşünüyoruz. 4. boyut olan zamanı birçok kişi düşünmüyor. Zaman denilen şey birçok kişi için dakika, saat, yıllar falan. Ama bunlar bizim için anlamlı olan kurgular. Evren'in umrunda olan şeyler değil. Mesela tekillikler, fizik yasalarıyla ancak 11. boyutta uyuşmaya başlıyor. Sicim teorisi bu. Çünkü karadelik mevzusu bile fizik yasalarının çöktüğü bir nokta. Tavsiye ettiğim belgesellerden birinde bundan bahsediliyor. Genel Görelilik ve Kuantum bir türlü birleşmiyor, birleştirmeye uğraşıyoruz ama matematiğimiz yeterli değil sanırım diyorlar. Şu an ikisi de ancak 11. Boyuta gelinince birleşebiliyor. Tekillikler açıklanabiliyor. İlk iki boyutluydu diyenler var. 11 boyutla başladı diyenler var. Var da var. Karışık konular cidden. :D Çok teşekkürler bu arada hocam.
1 sonraki yanıtı göster
Numan okurunun profil resmi
İncelemelerin bir karakter sınırı varmış sanırım. Öğrenmiş olduk. 41. sorudan örnek verdim. Ama 40. sorudan sonrasını site kabul etmiyor. Çok uğraştım geri kalan sorular için. Hemen sitenin sınırlarının yeniden belirlenmesini talep ediyorum! Yakarım bu gezegeni! :D
Earthling okurunun profil resmi
Yorumlardan anladığım kadarıyla kimse henüz okuyamamış tamamını:) ve açıkçası okunabileceğini de sanmıyorum ve neden okunsun zaten diyerek de ayrıca sorguluyorum. Kitaptan daha uzun bir inceleme, konu da bilimse eğer okuyana ne katacaktır? Temeli olmayan kişi dönse dolaşsa aynı bilmsel yazıyı okusa da bilgiler uçup gidecektir. O yüzden roman okur gibi okunmaz pozitif bilim yazıları. Edebi eserlerle ilgili incelemeler bu anlamda değerlidir, üyenin fikirlerini içerir. Ancak bu türden bir incelemenin amacı sanıyorum ki öncelikle yazanın kendi bilgi haznesini arttırmak veya sağlamlaştırmaktır. Bilgi neden arttırılı/biriktirilir konusunu da başka bir zaman tartışırız artık:)
Numan okurunun profil resmi
Bu konuda cevap vermekten sıkılacağım belli oldu. Mesela Kozmik Mikrodalga Arkaplan Işıması nedir sorusunda sadece mikrodalga değil tüm dalga boylarını, ışıma nedir falan anlattım. Aslında ilkokul konuları bir çoğu. Ama ezbere dayalı bir eğitim sistemimiz olduğundan daha o sene içinde uçup gidiyor bu bilgiler. Hani biri bu nedir diye merak ederse anlaması açısından böyle en başından anlatmaya çalıştım. Zaten kimsenin tamamen okumasını beklemiyorum ve bu yüzden rica olarak soru başlıklarına bakıp merak ettiğiniz soruların cevaplarını okumanız benim için yeterli dedim. Benim amacım öncelikle dediğiniz gibi bilgilerimi pekiştirmek. Ama bir kişi bile bir tane soruyu okuyup verilen cevapla o konuyu araştırmaya başlarsa beni oldukça mutlu eder. Bunu bilmesem bile. Yoksa sadece bunu okuyup kimse o bilgiyi sağlam yerleştiremez. Öyle bir iddaada kimse bulunamaz zaten . Keşke o kadar kolay olsa.
1 sonraki yanıtı göster
barış okurunun profil resmi
Yer imlerine kaydettim, çünkü ilk paragraftaki ilginizi çeken bölümleri okuyun ricanı gözardı edip h.sonu özenle tamamını okuyacağım, kalemine ve emeğine sağlık şimdiden
Numan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Barış. Senin de ilgin var bu konulara biliyorum. Carl Sagan'ın kitabının tekrar basılacağını haber vermenin üstüne geldi, güzel bir tesadüf oldu. Şimdiden keyifli okumalar. :)
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Allí okurunun profil resmi
Felixin atlayışına kadar geldim ama çok uzun gündüz gözüyle okurum:) Şimdiden zihninize sağlık emek vermek çok güzel /sevgiler
Numan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler. Oraya gelmenize bile sevindim. Soru seçerek ilerleyebilirsiniz. Kimseden bu uzun yazıyı tamamen okumasını beklediğim yok. :)
2 sonraki yanıtı göster
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.