Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

415 syf.
9/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Pardon hanımefendi yoksa siz türbanlı mısınız?
Sene 2009. T.Ü Kimya bölümünden mezun olacak 65 kişiden biriyim. Dışarıda türbanlı, üniversitede başı açık bir insan olarak dört yılımı geçirdiğim fakültenin Organik Kimya dersinde sıradan bir gün. M.isimli hocamız hışımla içeriye girdi ve kürsüsüne çıktı. Onun için derse başlamadan bir tur geyik yapmak ders adına motivasyon aracıydı. O gün hiç dağdan taştan dolandırmadan lafa girdi. Facebook henüz o tarihlerde emekli amca ve teyzelerin hakimiyetinde değil. Hemen hemen herkesin hesabı var, hesabı olmayan birkaç kişiye ise ezik muamelesi baştan kesilmiş bir fatura. İşte o sitede paylaşımların hayat memat meselesi olduğu o zamanlarda hocayı takip etmeyen birkaç zavallıdan biri olarak konuya yabancıyım. Ama sağ olsun hocamız kafamda oluşabilecek herhangi bir soru işaretine mahal vermeden bir resimden tüm ayrıntılarıyla bahsediyor. Resimde sayısını tam hatırlamıyorum dört ya da beş karısıyla poz vermiş bir adam ve onun hikayesine yer verilmiş bir paylaşımın absürtlüğü konumuz. Resimdeki kadınların gözleri dışında her yeri kapalı yani peçeli çarşaf giymişler. Adam eşlerine gülümsemelerini söylüyor.. Bu resmin saçmalığından tutunda, sanki ayırt edebilecek kadınları, gülümsese ne olacak, görünecekte vs vs tüm aşağılayıcı üslubuyla lafı türban meselesine getirdi. Neden o lanet olası bonelerin takıldığını eski dönemlerde annesi de dahil yazma taktığını ancak öndeki saçların gözükmesinin ne sakıncası olduğunu; hayır bu genç yaşta böyle özgürlük kısıtlayıcı bir bez parçasını kafanızda dolandırmanın ne mantığı olduğunu sorup ağzından tükürükler saça saça cevap beklemeden sözlerine devam etti. Tabi emin hatta çok emin kimsenin ona anti tezle cevap veremeyeceğinden. Kendisi özgüvenin, modernliğin, bilimin, zekanın, laikliğin vücut bulmuş hali. Pardon ne haddimize yani. Fönlü saçlarım ile söz istedim. Yüzüm kıpkırmızı sinirden kekeliyorum. Ne söylediğimi, kendimi tüm türbanlı kadınların yerine koyarak nasıl savunduğumu hatırlamıyorum. O an sanki zaman donmuştu. En son yanımdaki arkadaşımın elime dokunup’’ sakin ol ‘’dediğini hatırlıyorum. Bi müddet sonra sakinleştim, sustum. O anda yan sıradaki arkadaşım söz alıp kalktı ve dedi ki ‘’ Esra sizleri çok seviyorum ama burada başörtülü oturmanıza tahammül edemem. ‘’ O an ki yıkık halimi çok duyumsayamıyorum. Ama şaşkındım. Ölesiye şaşkındım. Oysa solcu arkadaşlarım benden kat be kat özgürlükçüydü. Onların tam da istediği gibi etliye sütlüye karışmayan, ibadetlerini milletin gözüne sokmayan, orda burda onları dini sohbetlere katılmaları için zorlamayan, amel defterini kendi gibi inanlarla yarıştırmayan, yeri geldiğinde sömürdükleri sınıfın en başarılı insanlarından biriydim. Ders bitmiş, sınıftan çıkmıştık ki hocanın yanımıza geldiğini gördük. Etek giyen arkadaşımıza tüm münasebetsizliğiyle ‘’ o eteği giyme, ben senin yerine cehennemde yanarım’’ dedi. Tüm bunları şimdi kaleme alırken fark ediyorum ki bu ezilme duygusu ve ötekileştirilme yangısıyla aslında yıllar içerisinde hep susmuş, boyun eğmişiz. O derste aslında benim yaptığım büyük bir cesararetken devamını getiremeyecek kadar korkak ve sinmiş olduğumu derin bir üzüntüyle bugün hatırlıyorum. Ve Kar. Orhan Pamuk ‘un ilk ve son siyasi kitabı. Hatta Nobel ödülü almasına vesile olmuş çokça eleştirilmiş, dava edilmiş eseri. Kitabı okurken o kadar değişken duygular içinde okudum ve yoruldum ki ne kadarını buraya aktarabilirim bilmiyorum. Tahmin edersiniz ki türbanlı bir insan olarak ilk ve en çok ön plana çıkan konu benim için, üniversitede başını açmak istemeyen genç kızların intihar meselesi oldu. Muhtemeldir ki yaşadıklarımdan bu konuyu hem içselleştirdim hem de uzun uzadıya kitapla birlikte okudukça düşündüm. Sahi neden türban siyasi bir simgeydi. Ne zaman ne koşullarda bu kare örtü bir insanın başında olunca inanılmaz meselelere evriliyordu. 18 yaşında örtünmüş bir insan olarak şunu diyebilirim ki; saç bir kadının bedeninde en çok değer verdiği ve hissettiği parçalarından biridir. Ve onu beklide en güzel gösterecek olan. Yani bu kadar kadının sadece bir ideoloji uğruna saçlarını gizlemesi için çocukluktan itibaren hipnotize edilmesi hatta Cesur Yeni Dünya kitabındaki bebeklere uygulanan hipnopedia gibi bir uygulamadan geçmeleri gerekirdi. Bilmiyorum, abartıyor muyum? Şimdi bu konuyla ilgili kitapta yer alan ifadelere bakınca tekrar tekrar ürküyorum. ‘’Başlarında siyasal İslam ‘ın simgesi olan o bayrakla derslere giremedikleri için intihar ediyorlar. ‘’ ‘’Ka ‘nın çocukluğunu geçirdiği İstanbul ‘un Batılılaşmış çevrelerinde başörtüsü takan bir kadın mahalleye üzüm satmak için İstanbul ‘un civarından mesela Kartal ‘daki bağlardan gelen biri olurdu; ya sütçünün karısı, ya da aşağı sınıflardan bir başkası. ‘’ Not: Bu ve buna benzer irite edici bir çok cümle görebileceğimiz eserin son söz kısmında Orhan Pamuk bu ifadeleri neden bu şekilde kaleme aldığını zarif ve akılcı bir üslupla açıklamış. Amacım asla yazarı antipatik göstermek değil. İncelemenin sonunda bu açıklamalara yer vereceğim. Kitabın ana konusu 90 ‘lı yıllarda türban meselesi yüzünden Kars ‘ta intihar eden kadınlar üzerine olsa da Orhan Pamuk muhtemeldir ki yeteneklerinin sınrlarını hiç zorlamadan modernlik, siyasal İslamcılık, ateizim, gazetecilik, intihar, particilik, mutluluk ve inanç, şeyhlik, aşk, tiyatro, şiir, laik-antilaik çatışması, darbe, imam hatip sorunu, kar, yoksulluk ve inanç, Ermeni meselesi, kürt milliyetçiliği, sanat ile siyaset kavramlarını tüm ustalığıyla harmanlamış ve büyük bir cesaret örneğiyle bu romanı kaleme alıp, yayınlamıştır. Benim için ise kitapta en çok irdelediğim modernlik ve ılımlı İslam kavramları oldu. Modernlik tanımı ya da modernite : ‘’ Avrupa ‘da yaklaşık 17 yy civarında ortaya çıkan, zamanla tüm dünyaya yayılan toplumsal değerler sistemine ve organizasyonuna verilen isimdir. Genel anlamda gelenek ile karşıtlık ve ondan kopuşun; bireysel, toplumsal ve politik yaşam alanlarının tamamındaki dönüşümü ya da değişimidir. ‘’ diye tanımlıyor Vikipedi. Bu tanımlamayı okuduğumda ilk olarak sorduğum soru başörtü artık bir gelenek olarak mı görülüyor; yoksa bir inanç unsuru mu? Muhtemeldir ki çoğu insan sahabe dönemine ait bir korunma aracı olarak görüyor ya da bugün ki çirkin ifadeyle siyasal İslam ‘ın simgesi. İstenildiği kadar farklı görüşlerde başörtü meselesi siyasete entegre edilsin ve iştahla kaosa dönüştürülsün; en basit ifadeyle benim için inancımın gereğidir. Tabi ki her inanan insan bunu uygulayıp uygulamama konusunda özgürdür. Ben türbanlıyım diye karşımdaki insan beni istediği meclise ya da kesime dahil etsin bu sadece onun sorunudur. Ve ben toplumumuzda bu durumun beni yabancılaştırmasına, durdurmasına, bir şeylerden alıkoymasına tüm gücümle karşı çıkıyorum. Böyle ifade edince inanç özgürlüğümün bir mücadeleye ya da savaşa dönüşmesi değil amacım ancak 2013 ‘te yürürlüğe giren türbanla ilgili yasanın henüz insanların algısında bir şeyleri değiştiremediğini üzülerek söyleyebilirim. 2016 da ikinci üniversitemi ( Acıbadem- Radyoloji) dereceyle bitirdiğimde Acıbadem Hastanelerinde çalışma şartım başörtümü açmaktı. Çünkü gelen hasta profili gereği modernlik ile türban asla aynı resmin içinde bulunamazdı. Orhan Pamuk kadar cesur değilim konuyu burada kapatmak istiyorum. Romana dönecek olursam Orhan Pamuk kitabında rahatsız etmediği, sorgulamadığı, durun bi düşünün demediği hiçbir kesim yok. Bu konuda yazarı adil ve cesur bulsam da yer alan ifadelerin iğneleyici ve rahatsız edici üslubu yer yer canımı sıkmadı da değil. Altını çizdiğim birkaç satıra yer verirsem; daha anlaşılır olacak sanırım. ‘’Bir tek Allah ‘ın partisinin adayının namusuna güveniliyor, ‘’ ‘’laik olmasına rağmen kadere iyi bir dindar kadar inanan müdür’’ ‘’Pek çok olay sırf biz önceden haberini yaptığımız için gerçekleşmiştir. Modern gazetecilik budur.’’ ‘’sen dine ve cemaate ancak benim gibi Allahsızlar devlet ve ticaret işlerini üzerlerine alırlarsa sarılabilirsin’’ ‘’Türk gazeteleri Batılılar ilgilenmedikçe kendi milletinin sefaletiyle ve acılarıyla ilgilenmez. ‘’ ‘’ Çok mutluyum şimdi, dine hiç ihtiyacım yok, ‘’ ‘’Burada İstanbul ‘daki alaycı inançsızlar yok. Burada işler daha basit. ‘’ ‘’yoksullara özgü bir hayalperestlik ve menkıbe düşkünlüğüyle Ka ‘’ Bu ifadeleri olay örgüsü içerisinde okuduğumuzda bir nebze görmezden gelme veya anlatılan dönem ve gerçeklikle bağdaştırdığımızda doğrucu bir üslupla yazılmış olarak kabul etme durumu olsa da dediğim gibi bi anda irkilmemek ve sinirlenmemek elde değil. Şimdi bu ifadelerin altında yatan romancılık esaslarını, Orhan Pamuk ‘un son söz kısmında açıkladığı nedenleri birkaç alıntıyla incelememde yer veririrsem ben de bu konuda adil davranmış olurum. ‘’Kar yoğun bir suçluluk duygusuyla doludur, ama kaynağı bu mudur, çıkaramadım’’ ‘’Savcılar, bir romandaki Marksist, İslamcı ya da Kürt milliyetçisi militanın sözlerinden dolayı o kahramanı yaratan ve aynı fikirde olmayan yazarı suçlayabilir, hakimlerde aleyhte karar verebilirler, kitap toplatılabilir, hatta- yazar yeterince ünlü değilse – hapse bile atılabilirdi. ‘’ ‘’Orhan bu dincilere niye anlayış gösteriyor! ‘’ diye sitemkar ifadeler işittim o günlerde- Roman sanatının en temel ve güçlü yanının, bizim gibi düşünmeyenlerin, bizim gibi yaşamayanların alemini de dürüstçe anlamak , en azından anlamaya çalışmak olduğunu, böylece yaşayarak hissettim. ‘’ ‘’Sorun darbeci bir generalin ya da İslamcı bir teröristin ne kadar kötü bir insan olduğunu göstermek midir, yoksa onların neden öyle olduklarını anlamak mıdır? ‘’ Son olarak kitabı bitirdiğimde okuduğum her bir bölümün beni birçok konuda düşünmeye sevk etmesini, araştırmaya itmesini sağladığı aynı zamanda şahit olmadığım ve kulaktan dolma bilgilerle yüzeysel kaldığım Türkiyenin siyasal panaromasını bir nebze anlayabildiğim için romanı tavsiye eden hatta okuyun artık diye sık boğaz eden
Osman Y.
Osman Y.
‘a çok çok teşekkür ediyorum. Ve en sevdiğim alıntı ile artık incelememi bitiriyorum. Kitaplarla kalın … ‘’Huzuruna çıkmam için ayakkabılarımı çıkarmam, birilerinin elini öpüp dizlerimin üzerine çökmem gerekmeyen bir Allah istiyorum ben. Benim yalnızlığımı anlayacak bir Allah. ‘’ (Syf93)
Kar
KarOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 202114,4bin okunma
··
2 artı 1'leme
·
6,1bin görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Sadece 3 dakikanızı ayırın ve lütfen şu incelemeyi okuyun, pişman olmayacaksınız... Kar kitabı için gördüğüm en iyi inceleme Esra. Kitabı o kadar yerinde içselleştirmişsin ki, türbanın nasıl siyasi bir nesne haline geldiğini kendi anılarınla da çok etkileyici harmanlamışsın. Zaten kitap buluşmalarında bu kadar nitelikli konuşan ve böyle anıları olan bir insandan daha çok inceleme yazısı beklemek de hakkımız aslında. Umarım daha çok yazarsın. Eline ve anılarını bu şekilde özgürce yansıtabilmene sağlık.
Esra Koç okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Oğuz. Özendiğim okuyucuların beğenmesi çok mutlu ediyor beni. Vaktim oldukça yazmak istiyorum tâbi ki. Ama hayat işte. Bugün artık sadece kitaplarla vakit geçirecek kadar tek yönlü olmayı hayat kabul etmiyor malesef. Yetişmeye çalışıyorum hayatın hızına.
3 sonraki yanıtı göster
Adem okurunun profil resmi
Öncelikle bu güzel inceleme için çok teşekkür ederim. Resmen kendi yaşantınız ile harmanlayarak kitaba büyük bir katkı sunmuşsunuz. Sizin söylediklerinize katılmamın yanısıra ben de birkaç bir şey eklemek istiyorum. Öncelikle yazarın son sözde söylediği gibi amaç muhafazakar-laik, Kürt-Türk, sağcı-solcu çatışması yaratmak değil. Bizim ülkenin gerçeği bunlar ve toplumsal psikolojimiz, sosyolojimiz mevzubahis olduğunda bu başlıklara değinmeden konuyu ele almak imkânsız. Dolayısıyla yazar sadece bize ayna tutmak istiyor. Barış Atay'ın da Babala Tv'de söylediği gibi hepimizin ideolojisi kendi yaşanmışlığımız sonucunda şekillendi. Hepimiz bir unsuru olduğumuz etnik toplulukların maruz kaldığı olaylara bağlı olarak bazı şeylere sempati, bazı şeylere ise antipati duyuyoruz. Mesela benim de şöyle bir anım var; Yetiştirme yurdundayız, bir hocamız var tüm çocuklar ile can ciğer kuzu sarması, bana gelince buz gibi. Çocuk aklım ile düşündüm ki "demek ki ben soğuk bir insanım, muhabbet etmeye değmem, konuşmayı ve oynamayı bilmiyorum.. " bunun gibi bir sürü şey.. Bir arkadaşım ile oturuyorum ve ona dedim ki "kardeşim ben artık senin gibi Hanefi olmak istiyorum, Alevî olmak istemiyorum artık. Madem ki Allah bize namaz kılmayı emretti, öyleyse Alevilik doğru bir mezhep değil.. " derken arkadaşımın yardımı ile namaza başladım. Yaklaşık bir hafta kadar devam ettik.. sonra bir gün yemekhanede oturmuş yemek yerken arkadan biri sarıldı boynuma. "Sen çok akıllı bir çocuksun, kutlarım seni " deyip yanaklarımı öptü bahsettiğim hocam. O zaman bile dedim ki "demek ki sorun Alevî olmammış.. " Erzurum da çok muhafazakar bir şehirdir hepinizin bildiği gibi. Ve ben çocuk yaşımda sırf Alevî olmamdan mütevellit dışlanmışım farkında bile olmadan.. Sonraları ailem ile daha yakın bağlar kurmam sonucunda öz inancıma geri döndüm.. sonrası konumuz ile alakalı değil ama merak edenler için söyleyeyim; artık müslüman değilim. Önce ateist sonrasında ise agnostik oldum. Hâlen agnostiğim.. Bir Başkadır isimli Netflix dizisinde de yine bu konular irdelenmişti. Herhangi birimizi yoldan çevirip bir psikiyatriste götürün, muhakkak bu kimlik çatışmaları ile ilgili travmalarımız çıkacak karanlık köşelerden. Bizim toplumun sorunu bunlar. Hümanizmi ve söylemleri bir köşeye bırakıp birbirimizi sevmediğimizi, birbirimize zorluklar çıkardığımızı kabul etmeli ve sonrasında ise bu olumsuz düşünceler ile yüzleşip onların üstesinden gelmeliyiz. En azından çocuklarımıza aynı mağduriyetleri miras bırakmamak için bu problemlerin üstesinden gelmeye mecburuz..
Esra Koç okurunun profil resmi
O yıllarda edindiğim dini bakış açısı ile abartılı davrandığımı fark edemeyecek kadar gençtim malesef. Bugün tabiki böyle davranmazdım diyorum. Artık saygısızlık beni bu kadar öfkelendirmiyor. Sanırım birçok konunun çocukluk travmalarına bağlı olduğunu ve savunulan birçok düşünce ve fikrin bize ait olmadığını anladım. Bu yüzden sizin de değerli yorumunuz için unutmadan teşekkür ederek bir kaç düşünce de ben söylemek istiyorum. İnsanların sevgilerine temel oluşturan duygu ya da durumun daha çok kullanma amacına uygunluk, genele uygunluk vs vs kalıplarında şekillendiğini düşünüyorum. Siz o yıllarda alevi bir çocuk olarak azınlıkta kalan biriydiniz. Oysa onların istediği kalıplarda birkaç davranış sergilemeniz diğer tarafa geçmenize neden oldu. Siz bile şaşırmışsınız. Malesef konu sadece bu kadar. İnsan bilinmeyene hep düşman demek istemiyorum. Ama dost olmadığı kesin. Bir başkadır benim de severek izlediğim dizilerden biriydi. İşlenen konu her insan için bir başka olan diğer insanlara yakından bakmak üzerineydi. Bazı karakterler pek oturmasa da imamın açılmak isteyen kızına karşı ılıman tavrı, karavanla gezmesi vs vs bilindik imam profiline pek uymuyor. Yine bunun gibi her kesime hoş görünelim kaygısı güdülerek oluşturulmuş derinlikli olmayan karakterler vardı. Uzatmak istemiyorum. Ama yapılmayanı yapmış olması yönünden sevindirmişti. Bakalim devamı gelir umarım. Bu uzun yorumun sonunda aslında her birimiz bir parmak izimiz kadar farklı kimlik ve inanışlara sahibiz. Bir arada oluşumuz bir potada eritme aynı gözükme zorlantısı getiriyor. Fakat içten içe biliyoruz ki hepimiz kendimiz gibi olduğumuz özgür bir yaşam düşlüyoruz. Kendi adıma öyle. Ben zihnimdeki ütopyada mutlu olmayı öğrendim. Başka türlüsünü başaramadım.
1 sonraki yanıtı göster
Elif okurunun profil resmi
Dünyanın bir çok ülkesinde ve hatta müslüman olmayan hemen hemen her ülkede türban özgürlüğü varken, bir müslüman ülkesinde bu yasağın bu kadar yakın bir tarihte, hatta olaylı bir şekilde kaldırılması malesef bu ülkenin kendine solcu diyen, özgürlükçü diyen halkının ve de siyasetçilerin en büyük yüz karalarından. Üniversitede hocalık yapan, aydın diye geçinen bir insanın, eğitimcinin bu kadar sığ düşünmesi de malesef çok üzücü. İncelemeni çok beğendim ve sırf bu incelemeden sonra bu kitabı okuma kararı aldım. Eline, yüreğine ve kalemine sağlık...
Esra Koç okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim katkın için Elif. Malesef yıllar geçse de reelde çok fazla yol alamıyoruz. Bazen pes etsem de vazgeçmediğim çok şey var. İyi ki diyorum çoğu şey için. Özgür bir dünyada yaşama umuduyla her güne uyanıyorum. Umarım bir gün dahi olsa öyle bir günü yaşamadan ölmem. Sağlıcakla ..
Bu yorum görüntülenemiyor
Osman Y. okurunun profil resmi
Eline sağlık Esra , çok detaylı ele almışsın kitabı ve kendi hayatınla da paralel noktalara temas etmişsin. Elbette bence en güzel incelemeler de böyle ortaya çıkıyor , kendi hayatımızı önemsemeyeceksek niye okuyoruz ki zaten ? Önerip sebep olduğuma da sevindim :)
Esra Koç okurunun profil resmi
Kesinlikle dediğin gibi bazı kitaplar içimize daha çok işliyor. Ve onları unutmak daha zor. Darısı başka kitaplara o zaman 😌😌
Bora Demir okurunun profil resmi
Benim bildiğim kadarıyla 2007 yılında üniversitelere girişte kılık kıyafetle alakalı yasaklar kaldırıldı. siz 2009 da boş yere yasağa uygun davranmışsınız Esra Hanım.
Esra Koç okurunun profil resmi
Hayır kaldırılmadı. Öyle olsaydı haberimiz olurdu emin olun.
Ayşe okurunun profil resmi
Bahsettiğiniz dönemlerden geçmiş biri olarak söylediğiniz her cümlenin altına imzamı atarım. Çok güzel, faydalı bir inceleme olmuş. Kaleminize sağlık
Esra Koç okurunun profil resmi
Teşekkür ederim ❤️
Nisa okurunun profil resmi
Ben de eskiden ferace giyen ve çok dindar olan bir ateist olarak özgürlüğe bu denli önem veriyorum. İki taraf için de empati yapabiliyorum. Tek takıldığım yer, mutlu olmak için dine ihtiyacı olmadığını söylediği yerde sinirlenmiş olmanız. Gerçekten de her kesimi anlamamız gereken çok yer var, bazen kendi içinde bulunduğumuz topluluğu bile anlayamıyorken bunun zor olduğunun farkındayım. İncelemeniz gerçekten hoşuma gitti, elinize sağlık.
Esra Koç okurunun profil resmi
Teşekkür ederim değerli yorumunuz için. O yıllardaki fevri tavırlarımdan ve insanların davranışlarını kişiselleştirme noktasından oldukça uzağım. İnsanların, en azından toplum içinde yaşayan bir insanın ortak ahlak, etik kurallar ve farklı görüşlere saygılı olma noktasında minimal düzeyde bi noktada olmasını bekliyorum. Bunu göremeyince, küçümsendiğimi hissedince ben de kendim gibi davranamıyorum. Fakat dediğim gibi zaman içinde yok saymayı, görmemeyi ve yapılan her davranışın, savunulan her düşüncenin kendi geçmiş kabullerimizden, öğretilerimizden, zaman zaman etkilendiklerimizden kaynaklandığını anladığım için artık kabullendim bu durumları. Yine de ömür boyu sürecek bir uğraş. Benim için en azından öyle.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.