Gönderi

Bülent Ecevit
"Bülent Ecevit’le ilk karşılaşmamı hatırlarım. Niçin? Alışılmamış derecede, bize yabancı gelecek derecede na­ zikti de onun için. Galiba bir konser ya da bir başka toplantı haberiyle ilgili bir şey söylemek için gelmişti. Ben önümdeki haberle uğraşırken devamlı olarak, ‘Efendim,..’, ‘Nasılsınız?’, ‘Teşekkür ederim’, ‘Rica etsem’, “Mümkünse...” gibi bizim odada nadiren kullanılan kelimeleri işittikçe, dikkatim, tabiî, oraya çevrildi. Üstelik sadece üslubu değil, giyimi de yabancıydı. Üstünde, ga­liba biraz kırçıllı bir kumaştan, dirsekleri, -yamalanmış gibi- meşinle kaplı bir ceket vardı, (ceketin) içinde de gene meşin bir ye­lek. .. İşin tuhafı: Bizim öteki arkadaşların konuşma üslubunda da birdenbire bir değişiklik olmuştu. Sabahları odaya girerken herke­si, “Merhaba Allahsızlar” diye selamlayıp “Feneri nerede söndürdünüz?” diye sormaya ve amirleriyle konuşurken de nezaket kelimelerine pek yaklaşmamaya alışmış bir arkadaşımız, kendinden yaşça belki daha küçük olan ona “Aman Bülent Bey, biz rica ede­ riz... Ne demek efendim... Bir kahvemizi içseydiniz” demeye baş­ lamıştı. O odadan çıkınca da arkadaşımızın gözü bana takıldı. Üslu­bundaki değişikliği açıklama ihtiyacından olacak... Gelenin kim­liği hakkında bir benim, bilgim yoktu çünkü: - Çok efendi çocuk şu Bülent Bey, dedi"
Sayfa 642 - Doğan KitapKitabı okudu
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.