Kore'nin Boyun Eğişi Kubilay'ın selefleri Kore'ye diz çöktürmeyi başaramamıştı. 1218 yılında Cengiz ve 1231-1233 arasında Ögedey, bu ülkeye seferler düzenlemişlerdi. Kore'nin büyük bölümünde Moğol egemenliği sağlamayı becerseler de, 1233 yılında Kore kralı düşman birliklerini atlatıp, anakaranın doğusundaki Gangva Adası'na kaçmıştı. Kralı parmağında yönetmekte olan Ço ailesi Moğollara düşmandı ve boyun eğmeyi reddediyorlardı. Taht kavgaları ve diğer seferler yüzünden Moğolların dikkati başka yerdeydi, bu yüzden de Mengü dönemine kadar Kore'ye bir sefer düzenlemediler. 1253 yılında Mengü, Ca-la-ır-day adında bir komutanını, boyun eğmeyen Kore üzerine sürmüştü. Aynı yılın sonunda, sonra da 1258 yılında başka Moğol orduları Kore'ye girmişlerdi.87 Anakaradaki Kore güçlerini ezmişlerdi. Zaten kuraklıktan bitap düşmüş Koreliler, büyük sıkıntılar yaşamıştı. Boyun eğen ya da taraf değiştiren Koreliler o kadar zor duruma düşmemişti. Aralarındaki ustalar, diğer Moğol topraklarındaki zanaatkarlar gibi, özel muamele görmüş ve fatihler onlara sık sık iş yaptırmıştı. 88 Deniz savaşındaki deneyimsizliklerinin farkında olan Moğol güçleri, Gangva Adası'na geçmeye çalışmamışlardı - sonraları Java ve Japonya'daki birlikler tarafından örnek alınmayan akıllıca bir karar. Ço ailesinin baskıcı yönetimine karşı halkın tepkisinin tam da o sıralarda yükselmesi, Moğollar açısından şanslı bir durumdu. 1258 yılında askeri darbe yaparak boyun başı olan Ço Üi'yi deviren yeni yönetim, Moğollarla anlaşma yoluna gitti. Veliaht Çon, Korelilerin boyun eğdiğini bildirip rehin olarak kendini sunmak üzere Çin'e gitti. 89 Orada karşılaştığı ilk Moğol yönetici Kubilay olmuştu. Mengü, Sonğ Hanedanı'na saldırmak üzere Siçuan'a gittiği için, Doğu Çin'deki en önemli kişi Kubilay idi. O da Koreliyi hemen, içtenlikle yanına almıştı. Mengü de, Kore kralı da birkaç ay içinde öldüler. Kubilay, Çinli danışmanlarının öğütlerini dinleyip bu veliahtın üzerine oynamaya karar verdi. Genç hükümdarı vatanına dönmesi ve taht hakkını alması için saldı.90 Yeni kralın biraz yetkisi olacaktı ama Kore'de sabit bir de Moğol yetkilisi bulunacaktı. Kubilay, yeni kralın sadakatine ve "erdemine" (bu terimi Konfüçyüsçü danışmanlarından biri kullanmıştı) güveniyordu. Veliaht, yanında Moğol korumalarıyla 1259 sonlarında Kore'ye vardı ve Kral Vonconğ adıyla tahta geçti. Bir sonraki veliahtı Kubilay'ın sarayına rehin göndererek de, sadakatini ve "erdemini" kanıtlamış oldu. Kubilay da karşılık olarak Koreli hükümdara yeşimden bir kemer ile çeşitli armağanlar gönderdi.91 Gelen on yıl boyuna Moğol hükümdar ile Kore kralı arasındaki ilişki giderek gelişti. Kore kralı Kubilay'ın sarayına düzenli baç heyetleri gönderdi, Kubilay da gösterişli armağanlar yollayıp Koreli tüccarlara ticaret olanakları sundu.92 Korelilerin ekonomik darlık dönemlerinde Kubilay tahıl ve et gönderdi. Sınırdaki birliklerine Korelileri taciz etmemeleri, soymamaları ve yağmalamamaları yolunda sık sık uyarılarda bulundu.93 Ayrıca, Mançurya'daki Cürçen tebaasının da Kore sınırına saldırmalarını yasakladı.94 Sonuçta, Vonconğ ile Kubilay arasındaki o kadar yakın bir ilişki kuruldu ki, 1266 yılında Kore kralı hastalandığı zaman Kubilay ona ilaç bile gönderdi.95 Dolayısıyla, "kulu" olarak algıladığı müttefiki Kore kralına karşı bir ayaklanma başladığı zaman da Kubilay, ona yardım için hemen harekete geçti. 1269 yılında, im Yon adında bir komutan, Ço boyunun yolundan gitmeye -yani, hükümdarı askeri hizip yoluyla yönetmeyeçalıştı. Vonconğ'a karşı bir darbe düzenleyip tahta kendi adayını geçirdi. Ne gariptir ki, im Yon'un güçlenmesine rıza göstermiş olan bu gaspçı, Vonconğ'un öz kardeşiydi.96 Kubilay, darbe haberini almasından bir ay geçmeden, Vonconğ'un Moğol sarayında rehin olan oğlunun önderliğinde üç bin kişilik bir birlik yola çıkardı.97 Ertesi yılın başlarında Moğol orduları im Yon güçlerini dağıttılar ve Vonconğ'u yeniden tahta geçirdiler. Ancak askerlerin tehdidi sürdü. İsyancılar ancak 1273 yılında anakaranın güneyindeki Çeju Adası'nda bütünüyle ezildiler. Bu sırada Kubilay da Vonconğ ile ilişkisini sağlamlaştırdı. Aralarındaki bağı güçlendirebilmek için, Doğu Asya'da uzun zamandır kullanılan bir yönteme, siyasi evliliğe başvurdu. Çincede adı Hu-tu-lu Cie-li-mi-şi olarak bilinen kızını, Kore veliahtı ile nişanladı. Yani, zamanla Kore'nin başına Kubilay'ın torunu geçecekti.98 Moğol hanedanı boyunca, Kubilay'ın halefleri de aynı siyaseti izlediler ve Kore hanedanı ile güçlü bağlar kurdular. 1273 yılı geldiğinde Kubilay, Kore'yi bu kurduğu hanedanın yörüngesine oturtmuş durumdaydı. Korelilerden baç alıyor ama bir yandan da onlara önemli ekonomik desteklerde bulunuyordu. Koreliler, dağ sıçanı ve susamuru kürkü, gümüş, kumaş ve kağıt veriyorlardı. Ayrıca Moğolların, özellikle de Kubilay'ın çok hoşlandığı avcı şahinleri sağlamak için bir Şahincilik Dairesi de kurdular.99 Teknik olarak Çin seramiğinden daha ileri ola� Kore seramiği de Çin'de değerliydi. Bir tarihçinin saptamasına göre; "Korelilerin [çömlekte parlak kırmızı renk sağlamak için] bakır oksit kullanmaya başlamaları, bunun Çin'de kullanılmasından yüz yıl kadar önceye dayanıyordu."100 Bu yüzden Çinliler, Korelilerin çömlek ustalığına değer veriyorlardı. Kore kaynaklarındaki ilginç bir alıntı, Moğol yöneticileri arasında en azından bir kişinin (Kubilay'ın ta kendisi), bu çömleklerin hem zarafetine, hem pahalılığına duyduğu şaşkınlığı anlatır. Co adındaki bir Koreli elçi, Kubilay'a güzel bir vazo armağan edince, Ulu Kağan şöyle demiştir: "Porselen üzerine altın boyamalarının nedeni, güçlendirmek mi?" Co'nun yanıtı: "Hayır, yalnız süsleme amaçlı." Bunun üzerine kağan: "Bu altın yeniden kullanılabilir mi?" Co dedi ki: "Porselen kolay kırılır, altın da öyle. Nasıl tekrar kullanılabilir ki?" O zaman Kubilay dedi ki: "Bundan böyle altın kullanmayın, bana da bunlarla gelmeyin."101 Bu alışılmadık, neredeyse bağnaz yanıtı, Marco Polo da dahil olmak üzere Kubilay'ın sarayında bulunan yabancıların anlattığı şatafatlı yaşam tarzıyla örtüşür görünmüyor. Yine de bu anlatılanların çoğunun, Kubilay'ın hükmünün son yıllarını temel aldığı gözden kaçmamalıdır. İmparatorluğunun ilk yıllarında, kendini devlete ve meşruiyetini kanıtlamaya bütünüyle adamıştı, Çin sarayının sunduğu şatafata da pek bakmıyordu. Koreli elçi ile konuşması, standartlarının ve değerlerinin değişmesinden önceye, imparatorluğunun ilk yıllarına ve ayıklık dönemine denk gelir.