12 Eylül Öncesi Sol:
Sol'un en büyük şairlerinden Nazım Hikmet'in, büyük önder Atatürk
için yazmış olduğu ve Nazım' dan sonra bütün solcuların aynı gözle
baktığı büyük önderimiz "Gardorop Devrimcisi" dedikleri şiiri buraya
öncelikle almadan geçemeyiz;
Trabzon' da bir motor açılıyor
Sa-hil-de ka-la-ba-lık,
Motoru taşlıyorlar
Son perdeye başlıyorlar
Burjuva Kemal'in omzuna binmiş
Kemal Kumandanın kordonuna
Kumandan kahyanın cebine inmiş
Kahya adamlarının donuna
Uluyor
Hav .. Hav .. Hav .. Hak. ....... tuuuuuuu.
Bu zihniyet ile beslenen ve gelişen sol değişik adlar altında genellikle
hepsi de Marksçı, yalnız ayrıntı ve farklarına inildiğinde bir takım
Sovyet Rusyacı (TÖB-DER kongresinde olduğu gibi), Maocu, Çinci Komünist
ayrılıkçı ama hepside benzer düşünüş ve görüşte yüze yakın sol
fraksiyon.
Sol diye bilinen bu gruplara katılan ve bunları oluşturan kişilerde
iki ayrı grupta toplanır.
Türk uyruğunda olmakla birlikte Türk olmayan yada kendini Türk
bilmeyen, Türk kelimesinden rahatsız olanlar (Ermeniler, ayrılıkçılar)
Gerçekten Türk olduğu, kendini Türk bildiği halde yanlış eğitim ve
kültür ortamı, yada herhangi başka bir sebeple içinde yetiştiği Türk toplumunun
yabancılaşmış, ona karşı düşmanca duygular geliştirmiş bu
yüzden diğer gruplarla işbirliği halinde bulunanlar.
Bunların hepsi birden, içte ve dışta Türk Milleti ve Devletinin düşmanlarının
ve sonunda çıkar bekleyenlerinde yardımı ile devleti yıkmak,
ülkeyi bölüp parçalamak için eyleme geçmiş, devlete ve şanlı orduya
kafa tutar olmuştur.
İşgaller, boykotlar, saldırılar, kitle katliamları yaygınlaşmış, güzel
vatanımızda birlik ve beraberlik havası bozulmuşken ve barut kokusu
her yeri sarmış, Anadolu'nun bazı bölgelerinde halk artık göçe başlamış,
kurtarılmış bölgeler ve halk mahkemeleri kurulmuştur. Kalelere kızıl bayraklar asılmış, bir kısım milletvekilleri enternasyonal marşlar
söyleyerek kızıl bayraklar alhnda Mao'nun, Lenin'in pankartları önünde
yürümekten çekinmemişlerdir.
Bu saldın hareketinin hedefi, son bağımsız Türk Devleti'ni bölmek,
parçalamak ve kolay yutulur bir lokma haline getirmek olmuştur. İktidarlar
acz, içerisinde, memleketin her tarafı adeta bu militanların işgali
alhna girmiştir. Bunlara canlan pahasına karşı koyan milliyetçi gençler
acımasızca öldürülmüş, üniversitelerden kovulmuş ve üniversitelerin
kapılarına Mao'nun, Lenin'in büyük posteri asılmış, Atatürk'ün ve Türk
büyüklerinin resimleri duvarlardan indirilmiş, üniversiteye "FAŞİSTLER
giremez diye pankartlar asılmış, milliyetçi bilinen öğretim üyeleri
fakültelerden kovulmuştur.
Bu hareketlere engel olmak isteyen ve üniversitede okumak için
mücadele veren gençler bir bir öldürülmüş ve milliyetçi harekete yönelen
saldırılar dünyada emsali görülmemiş boyutlara ulaşmış, 5000 vatan
evladı komünist kurşunlarla toprağın kara bağrına şehit vermiştir.
O zamanlar tehlikenin farkında olmayan bir takım zevat," bir Faşist
daha öldürüldü ne çıkar" düşüncesi ile hareket etmiş, fakat komünist
çeteler sadece milliyetçilere saldırmakla kalmamışlar, kendilerinden
olmayan herkeksin ve Türk milletinin gözbebeği şanlı ordusunun
mensuplarına da silah çekme cüretin göstermiştir.
Türk devletini yıkmaya, ülkesini bölüp parçalamaya kararlı sol eylemciler,
bunların destekçisi ve koruyucuları, ülke içinde ve ülke dışında
ve en kötüsü demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasi partilerin
içinde, kollan ülkenin en uzak köşelerine kadar uzanmış durumda
Türk Milletinin alın teri ile kurulmuş üniversitelerinde (ilim yuvalarında)
Sol'un nasıl çalışhğını gözler önüne sermek isteriz:
Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde yapılan bir aramada ele geçen silah
ve mühimmat ibret vericidir.
"Ortadoğu'nun duvarlarında Che Guevera ... Ho Chi Minh, Stain'in,
Lenin'in fotoğraflan asılı, orak-çekiç ve çeşitli sol pankartlar, alarm hoparlörü,
molotof kokteylleri, rektörlük binasının üstünde telsiz verici
anten, yerde Türk Bayrağı, dışardan geleceklere karşı koymak için hazırlanan taş ve kumlar, benzin bidonları, makineli tüfekler ve bıçaklar,
kapıların araksına konmuş süpürge ve yangın çıkarıcı maddeler ... Bu
manzara Türk üniversitesinin o zamanki acıklı hali.
Bu duruma tahammül edemeyen ve artık rektörden değil bizzat
İl Jandarma Komutanlığı'ndan yardım isteyen Ortadoğu Teknik
Üniversitesi'nin Fizik Bölümü Başkanı'nın acı fakat gerçek, gerçek olduğu
kadar da ibret verici dilekçesini aynen takdirlerinize sunuyoruz:
İl Jandarma Komutanlığı'na
Ankara
Bir grup anarşist öğrenci tarafından ODTÜ' nün Mimarlık Fakültesi'nin
işgal edilip dekan ve öğretim üyelerinin zorla dışarı ahlmasıyla
7 Nisan 1979 günü başlayan işgal hareketi üzerine üniversite rektörlüğünce
yapılması gereken yegane tedbir ittihaz edilmediğinden 8 Nisan
1979 günü rektörlük binası da işgal edilmiş bulunmaktadır.
Televizyonda Silvan olaylan gösterildi. Köylüler bölücü eşkıya ya
karşı kendini savunmak için malını, tarlasını; kızlar, kadınlar bileziklerini,
yüzüğünü satıp silah almış ve genç kızlan, kadınlan erkeğiyle
eşkıya ya karşı çıkıp, yiğitçe vuruşmuşlar. Bu televizyonda otorite boşluğunu
vurgulamak ve memleketin o zaman içinde bulunduğu vahim
durumu gözler önüne sermek için gösterilmiştir. Şimdi acaba bunlar
"suçlu" diye mahkemeye verilip yargılanacak, mahkum edilebilecek mi?
Bunların yaptıkları da yasalarımıza göre suç teşkil etmiyor mu?
Şimdi de iddianamede yer alan sanık-eylem ilişkileri yönünde müvekkilim
Sayın Alpaslan Türkeş ile ilgili önemli olayı değerlendirmek
istiyoruz: