Tarih 20 Mart 2020 Koronavirüsün dünyada en son ulaştığı ülkelerden biri olan Türkiye'de yaşıyoruz. Aslında bunun bir dezavantaj olduğunu ve önlemleri çok daha üst seviyelere taşımamız gerektiğini anlamak yerine imanımız güçlü! Melekler tarafından korunuyoruz bize bir şey olmaz dedik geçtik. Mizahını bolca yaptık ölen "gavur"lara sevinenlerimiz bile oldu. Şimdi bizi ne bekliyor hiç bilmiyoruz. Çünkü virüs taşıyıcısı binlerce kişi son iki ayda yurt dışından memleketine döndü. Çok az bir kısmı karantinaya girdi. Çoğu dedesinin nenesinin elini öptü, kucağında yattı. Gün geçtikçe cehaletle savaşın öneminin ne kadar büyük olduğunu anlıyoruz.. Bu virüs bize ne kadar bilinçsiz ve duyarsız olduğumuzu öğretti. Hâlâ insanlar sokaklarda ve hâlâ kolonya stokları ile kendimizi kurtarmaya çalışır vaziyetteyiz. Televizyon programları virüsü kovan duaları, peygamber rüyalarını anlatmaktadır. Sözde profesörler bazı yiyeceklerle kendinizi savunun demekte vesaire...
Bu salgın günlerinde hangi yazarı okumak isterdin diye sorsanız toplumcu gerçekçi yazarları derdim. Hiç beklemeden Keklik ile başladım. Fakir Baba cehaletle savaşın en büyük neferi aydınlığın en büyük savunucularından biridir. Onu ve onun enstitülü arkadaşlarını okudukça ülkemizde hiçbir şeye şaşırmamak gerektiğini anlıyorum. Okuyun ki siz de yıllar önce yazılan ve hâlâ geçerliliğini koruyan kitlesel cehaletimizin farkına varın...
Evde kalın ve kitap okuyun...
Fakir Baykurt
Köy hayatının ulu çınarıdır kendisi ve can suyunu Akçaköy'den almaktadır. Boy verdikçe yetmemiş ona köyünün toprağı Tonguç Baba'nın harmanına doğru yol almış ve Tonguç Baba'nın kıymetli mahsullerinden biri olmuştur. Anadolu'nun binlerce yıllık hasretini sırtına yüklenen Fakir Baykurt; "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" felsefesini kitaplarının ortak teması haline getiren önemli bir değerimizdir.
Gelelim kitabımıza: KEKLİK
Ben Adam Yayınlarının Ocak 2000 baskısından okudum.
Kitabımızın kahramanları Ankara'nın Sulakça köyünde yaşarlar.
Olay örgüsü ailenin en küçük ferdi Yaşar ve onun kekliği üzerinde gelişir.
Yaşar köylerinde güz oldu mu çok üşümeye başladığını söyler ve kitabın başında Anadolu kadının yazgısı gözümüze çarpar;
"Ben heralım babamdan çok anama çekmişim. Güz dedi mi donmaya başlıyorum. Anam da öyle. Sızılı her yanları. Çul çuval örtünür otururken." Der Yaşar.
Anasının çul çuval örtünmesi köylerinde köprüsü olmayan ırmağı geçme yazgısını erkeklerin kadınlara devretmiş olmasından kaynaklanır. Kadınlar ırmağın karşı tarafında bulunan ağıllara varmak için her gün o ırmağı geçmeye zorlanmışlardır. Yaşar da akıl yürütmeleri ile şu sonuca ulaşacaktır:
"Güzleri çok üşürdü anam. Bu zalim sızıları ırmaktan aldı. Köyümüzün avratlarının yarısı sızılı, iyi biliyorum ırmaktan. Heves güves koştular sızılandılar. Erkekler gitmedi, onlardan sızılı olan az. Anamın belden aşağısı, yazları bile keman gibi öter."
Cesur erkeklerin dünyası köprüler kurulduktan sonra başlıyor zannımca..
Anadolu köylülerinin yakından tanıdığı, beslediği ve avladığı bir kuş türüdür Keklik. Köylüler keklik avında da kafese tıktıkları bir kekliği kullanırlar. Onu gür bir çalılığın ardına gizler ötmesi ile toplanan keklikleri vurarak avlarlar. Yaşar'ın köyünde de keklik avı epey popüler bir erkek uğraşıdır.
Yaşar'ın da bir kekliği var ki ama ne keklik elcik bir keklik bıraksa kırlara döner dolaşır geri gelir ve de yanına başka bir kekliği takarak.. Yaşar'ın bu kekliği gün geçtikçe ün kazanır. Keklik avı için ele geçmez bir fırsattır bu keklik. Onunla avlanan bereketli avlarla geri döner lakin Yaşar tutkundur kekliğine çünkü onu sevdiği kız kadar Gülnare kadar sevmektedir...
Demirel iktidarının zamanlarında yaşamaktadır Yaşar. Amerikan emperyalizminin hızla yayıldığı, Amerikan fabrikalarının hızla açıldığı ve hızla sömürüldüğümüz zamanlarda yaşamakta olan köylü çocuğudur. Ona kitapta her an eşlik eden bir de dedesi vardır: Elvan Çavuş Atatürk zamanında yaşamış, aydınlık umudunu görüp sonrasında gelen emperyal karanlıkla köylülük kaderine boyun eğmiş bir dededir. ABD düşmanıdır, düzen partilerinin hiçbirini sevmez her seçimde oyunu İşçi Partisine atmaktadır. Bir şey olacağından değil de en iyi onlar konuşuyor diye onlara atar oyunu.
Elvan Çavuş ABD emperyalizmine öfkesini şöyle yansıtır: "Herifler içimize girdi, ne sırrımız saklımız varsa görüyorlar. Bubkadsr olmaz" diye dövünür yıllardır. En çok İsmet Paşa'ya kızar. Bayar'a, Menderes'e temelli zıt. "Daha iyi bir çoban da yok ki oy vereyim!" diyor, gitmiyor sandık başına gitse de İşçi Partisine atar oyunu. "Ne zaman bir hükümet çıkar hastir çeker Amerikanlara, o zaman atarım!" Diyor.
Köylünüm halide ortada o vakitlerde yiyecek yemeği kendi toprağından çıkmıyor olsa açlıktan kırılacak Anadolu köylüsü... "Köylü milletin efendisidir"den en alt tabakaya doğru sürüklenen köylüler bu siyasi sapmalardan kaynaklı itilen hor görülen bir durumdadır.
Amerika Ankara'ya yerleşmiş, fabrikalarını açmış ve mühendislerini getirmiştir. Romanda da geçer bir mühendisin adı: "Harpır" en sevdiği şey de hafta sonu ava çıkmak ve özellikle keklik avına...
Yaşar'ın babası da köylü sefilliğinden bıkar Amerikalılara yanaşarak iş bulmaya çalışan bir tip bi gün şehirde gittiği akrabasının yanında Harpır'la konuşur laf keklik avına gelir Harpır da köye ava gitmek istediğini söyler ve maceramız başlar...
Harpır köye gelince köyün zengihi Karami hemen dibinde biter ve onu yanına çekmeye çalışır Yaşar'ın babası Seyit de ünlü kekliğimizi alarak ava götürmüşt Amerikalıyı Harpır kekliği çok sever talip olur ilk başta Seyit vermek istemez lakin kendisine iş bulacağı vaadi karşısında büyülenir oğlunun canından çok sevdiği kekliği adeta oğlundan kaçırıp Harpır'a teslim eder.
Uyandığında kekliği göremeyen Yaşar çok üzülmüştür bu üzüntüye de dayanamayan dedesi elinden tutar ver elini Ankara'ya kekliği geri almaya ne olursa olsun o kekliği geri almaya...
Şimdi kitabı okuyanlar bir keklik için değer mi bu kadar maceraya diye sorabilir ki romanda da Amerikan yanlısı olan herkes aynı şeyi söyler Elvan Dede ile Yaşar'a ama "Keklik" aslında kuş olmaktan çok ötedir bizim için keklik Anadolu'nun hepsini temsil eder sömürülen Anadolu'da en son elde edilmeye çalışılan değerimizdir keklik Amerikalılar yer altı ve yer üstü kaynakları burcuvalar ile birlikte yiyip bitirirken Yaşar'ın kekliğine de el atması bardağı taşıran son hamledir artık bir şeyler yapmanın sırası gelmiştir lakin karşımızda hem güçlü Amerikan emperyalizmi hem de destekçisi devlet yetkilileri vardır bu kekliği nasıl alacaz geri o da bir bütün olarak bir direnmeyle...
Elvan Dede alır Yaşar'ı ilkin kaymakamın huzuruna çıkar Kaymakam dinler tam terslemek üzereyken Elvan Çavuş verir gazı durur mu "Sen Türkiye'nin kaymakamı biz herhal Amerika'nın buyrugunda değiliz heralım değil mi efendim" bu gazla kaymakam dilekçesini kabul eder ve Vali'ye atar topu Elvan Dede alır Yaşar'ı İl makamında beklerken bir yardımcı gelir şu aklı verir: "Bu kekliği mutlaka geri alalım diyorsanız, bunun yasa yollarından başarılacağını sanmıyorum. Adalet Partisi'nden bir adam bulmalı, o adam önünüze düşmeli, onun ardından yürümelisiniz."
Yardımcı kolay ve var olan gerçek yolu söylemektedir aslında "torpil" bu olmadan işlerin yürür mü hiç? Hele sefilsen köyden gelmiş bir garibansan şehirde yerler adamı..
Valinin huzuruna çıkarlar Vali dinler bu kadar mı değerli der şu keklik evet der Elvan Çavuş oğlan verem olacak almazsak başını kaşır Vali bu iş kolay iş değil ki Amerikalılarla ilişkimizi zedelenir özel yollardan halletmek lazım bu işi der akıl verir Başbakan Demirel'in karısına gidin der ya da Atilla Sunay'a doktordur Cumhurbaşkanının da oğlu haliyle bir yardımı dokunabilir...
Ne hale gelmişiz biz elcik kekliğimizi istemek için en tepeye kadar vardık yine vermezler çünkü ona bir Amerikalı el koymuştur ve Anerikanlar bizim kutsalımız böyle arayıp azarlayıp alamayız el pençe divan yalvarırız verirlerse ne gözel yoksa kaderine razı gel derler...
Her türlü özel yolu zorlayan ikili sonuç alamayınca Harpır'ın evine dayanır bir sivil ekip gelir onları karakola alır göz altına atılırlar... Artık Anarşist olmuştur bu ikilimiz... Gözaltında onlarca öğrenci ile beraberler ilerde yargıç olacak olan bir öğrenci şöyle anlatır onlara Amerikan emperyalizminin ülkemizde nasıl yayıldığını:
"Halkımız için bunların tümü, bulanık şeyler. İlk bakışta anlamak zor: Uzman adı altında binlerce Amerikalı doldu yurdumuza. Her işimize karışıyolar. Bakanlıklarda, genel müdürlüklerde kendi elemanlarımızı baskı altına alıyorlar. Bozuyorlar işlerimizi. Sanayileşmemizi önlüyorlar. Yoksul bir tarım ülkesi halinde kalmamızı istiyorlar. Politikacılarımızın beyinlerini yıkayıp kendi çıkarlarına konuşturuyorlar. Daha seçilmeden götürüp okutuyorlar bunları. İsteklerine göre yetiştirip getiriyorlar. Para ve her türlü olanakla destekleyip seçilmelerini sağlıyorlar. İstediklerini iktidara getirip ülkemizi şarıl şarıl sağıyorlar borçlandırıyorlar.."
Gerçekleri söyleyen herkes göz altında, sadece orta yolcular ve tam emperyalist destekçileri serbesttir. İlla demir parmaklıklara gerek yok dışarıda da göz altında tutulur kısıtlanır, işsiz bırakılır aç kalır gerçekleri söyleyenler. Fakir Baykurt da öyledir. Gözaltılar, hapisler en son Almanya hayatı ile son bulan bir yaşam ama hep gerçekleri söyledi ve savundu. Çünkü ilkeli olmak halktan yana olmak bunu gerektirirdi.
Karakolda İşkence edilir onlara ne sebeple Harpır'ın apartmanını gözledikleri sorulunca keklik derler. Daha çok vururlar falakalar, elektrik vermeler cop ile tehtitler en sonunda bir haftaya salınırlar yine giderler Harpır'ın evine.. yolda onları aynı apartmanda kalan öğrenciler görür evlerine davet ederler ve örgütlü mücadeleye başlamış oluruz.
Apartmanda öğrencilerin ilişki içinde olduğu birkaç eli uzun erkeğin eşleri ve kapıcı Tecir'in eşi Gülcan ile örgütlenmeye kadınlar da katılır el birliği ile yapılan plan devreve sokulur.
Ezilenlerin birlik olduğu zamanlarda emperyalimle dahi baş edebileceğini bu kitapta anlatır bize Fakir Babamız kitabın tümünde yöresel dil kullanılmakla beraber Harpır da kırık bir Türkçe ile konuşturulur. Çok sevdim ben bu kitabı, Anadolu köylüsünün halini, değişmeyen yazgısını gördüm. Para hırsı için kılıktan kılığa giren siyasileri, yandaşları gördüm bilinçli köylülerin mevki sahibi şehirli beyleri, ağaları alt edebileceğini gördüm mücadele ve azmin vücut bulmuş halini gördüm elde edin ve okuyun Keklik biziz, ve şuan dört cepheden bizi saran kapitalizmin kölesi olmaktan kurtaracak Elvan Çavuşlar ve Yaşarlar tek umudumuz...