Gönderi

Yaşamı Furuğ Ferruhzad 5 Ocak 1935 yılında Tahran'da doğdu. O yıllarda birkaç önemli olay olmuştur. Birincisi, Rıza Şah birtakım İranlı aydın ve yazarı tutuklamıştı. Bunların birçoğu ya sol aydınlardı, ya da serbest bırakıldıktan sonra sol adı ile, ya da radikal olarak Tudeh Partisi’ne katılanlar veya sonradan ondan ayrılanlardı. Grubun lideri Dr. Tâki Erani, Rıza Şah zindanlarında yaşamını yitirdi ve birçok Iran aydını ve tarihçisine göre, onun ölümü kuşkulu ve gerçekte siyasi bir cinayetti. Aynı yıllarda Rıza Şah, Iran kadınının İslam kurallarına göre gelenekselleşen başörtüsünü bir kenara bırakmasını ve batılılar gibi kuşanmasını öngören mecburi "Keşfi Hicap" yasasını yaşama geçirdi. Türkiye'de, Atatürk'ün Kıyafet Devrimi’ne benzeyen bu olay, değişik dönemlerde değişik anlamlar kazandıysa da, hakkında şunu söyleyebiliriz: Bu tepeden inme reform, İslam Devrimi'nden sonra bir bidat olarak kötülendi ve ve esasen yine tepeden inme başka birkaç reform onun yerini aldı. Kadın özgürlüğü, gereksinimi geçmiş altmış üç, altmış dört yılda kendini duyurmuştur; ancak bu gereksinim kadınlarca duyum-sanmalı ve toplumsal istek olarak ortaya atılmalıydı. Furuğ Ferruhzad’ın önemini bu açıdan irdeleyeceğiz. Rıza Şah'ın icraatının çelişkileri açıktır, bir yandan toplumun bir takım aydınlarını hapse atıyor, diğer yandan ise kadının başörtüsünü zorla açıyordu. O yıllarda, biri edebiyat alanında diğeri ise adi cinayetler dünyasında, önemli iki olay daha olmuştur. Sadık Hidayet yazmış olduğu "Kör Baykuş" romanını Rıza Şah'ın sansüründen çekinerek Hindistan'a götürmüş ve orada fotokopiler biçiminde yayımlamıştır. Yıllarca perde ardı kalan ve ancak Eylül 1940'dan sonra halkın eline geçen bu roman, aşık olmasına rağmen karısını iki kez, biri düşsel ve diğeri gerçek, iki değişik imajla öldüren melankolik bir adamın öyküsüdür. Bu roman, esasen İran’ın ilk önemli romanıdır ve Farsça dilinde romancılığın temelini atmıştır. Cinayet olayı ise Şiraz kentinde Seyfolkalem Hindi'nin işlediği korkunç cinayetlerdi. O, 1934 yılında bir sürü kadını iğfal edip zehirleyerek öldürmüştür. 1966 yılından sonra bu olay, ataerkilliği ve çocukların ve kadınların öldürülmesini çok incelikle ele alarak çizen büyük bir romanın, Sadık Çubek'in Sabır Taşı adlı eserinin temel temasını oluşturmuştur. Ancak bunlar, Iran tarihinin en önemli kadınının doğduğu yıla rastlayan olaylardan sadece birkaçıdır. Onun alınyazısı bu olaylarda yer almıştır; en azından dolaylı olarak onlarla ilişkilidir. Dolaysız olarak bile ilgili olduğu söylenebilir. Furuğ Ferruhzad, Albay Muhammed Ferruhzad ile Turan Veziri Tebar adlı bir kadının kızıdır. Rıza Şah'ın rakip ve düşmanlarını ezmek ve ortadan kaldırmak ve İran'ı Batı’nın güvenini kazanabilecek bir ülke haline dönüştürmek için modern ve düzenli bir orduya gereksinimi vardı. Furuğ'un babası da işte bu orduya umut bağlamıştı ve onun hizmetindeydi. Muhammed, en büyük özelliği ataerkillik olan ordudan aldığı huyu ve doğaya uyarak, o sıkı denetimli bakış açısını kendi evine de egemen kılmıştı. Esasen, Tahran’ın Sipeh Caddesi, Tophane ve Sevvüm Isfend Caddesi’ndeki ordu tesisleri, İdam Meydanı’na ve Tir Alanı'na[3] ve o yıllarda Tahran'ın güney mahalleleri ve insanlarına yakın olan Tahran'ın geleneksel mahallelerinden Emiriye Mahallesindeki yaşam, yıllar boyunca Furuğ'un şiirini, yaşamını elle dokunulur somut gerçekleri ile doldurdu. Gerçi Furuğ yaşamının son altı yedi yılında bu tür konulara daha bir kesinlikle bakmıştır; fakat onun çocuksu keskin bakışı, onu orta yaşlarda İran'ın tüm tarihini Tahran kentinde söylemeye sürükleyebilmiştir: ben öyle yaratıcı yığınlar arasında varlığa adım atmışım ki ekmeği olmasa da geniş bakış açısı var ve şimdi kuzeyden taze yemyeşil Tir Meydanı 'na güneyden arkaik İdam Meydanı'na ve kalabalık yerlerde Tophane Meydanı'na varan coğrafi sınırları için dedir (Ey Şanlı Vatan) veya: idam törenlerinde hep urgan bir mahkumun kasılan gözlerini yuvasından dışarı fırlatırken onlar kendilerine dalarlardı ve yorgun ihtiyar sinirleri şehvetli bir düşle gerilirlerdi (Yeryüzü Ayetleri) Yani sadece aile yaşamı değildi ataerkil geleneklerde boğulmuş olan, dışarıda da aynı durum egemendi. Furuğ'un babaevine başka özel bir ahlak kuralı daha egemendi. Karısı ve çocuklarına eşya, malzeme ve mal varlığı gibi bakan bir ordu mensubu baba, bir yandan da bu aileyi dış tehditlere karşı korumaya mecburdu. Diğer yandan ise, o kendisi, kimseye özgürlük tanımıyordu. Gerçekte onları toplumdaki kurtlardan koruyor, evde ise onların özgürlüklerinin gırtlağına bıçak dayıyordu. Furuğ Ferruhzad'ın ikisi kız olmak üzere altı kardeşi vardı. Bu altı kişiden en büyük kız kardeş Puran Ferruhzad, çevirici olarak, çok olmasa da, üne kavuştu ve erkek kardeşlerden biri, Feridun, şarkıcı ve showman olarak, 1966'dan sonra adını duyurmaya başladı. Ancak ailedeki en ünlü kişi Furuğ’du. Kız kardeşi Gloriya ve diğer erkek kardeşleri yüksek tahsil yapmalarına karşın, özel herhangi bir dalda üne kavuşmadılar. Furuğ'un en büyük sıkıntısı babasıylaydı. Öyle görünüyor ki baba, sevgisini özellikle Furuğ'a karşı, gösteremiyordu. Böylesi ailelerde genellikle anne, bu baba sevgisizliğinden doğan boşluğu doldurur. Ancak göründüğü kadarı ile Furuğ için bu böyle olmamıştır. Furuğ, ailesine eleştirici bir gözle bakar. Bir şiirinde tüm aileyi bir araya getirir. Baba tamamen kaderci ve gelenekler ağındadır: baba diyor ki: "benden geçti artık benden geçti artık ben yükümü taşıdım bana düşeni yaptım" ve odasında, sabahtan akşama ya Şehname okuyor ya Nasih-ül-Tevarih. (Bahçeye Acıyorum)   Anne de gelenekçidir, ancak yazılı gelenek hakkında pek bilgisi yoktur. Babada bir çeşit Iran milliyetçiliği göze çarpıyor. Annenin alışkanlığı ve bağımlılığı milliyetçiliğe değil, dinedir. Furuğ’un bu betimlemeleri çok ayrıntılı ve gerçekçidir: annenin tüm yaşamı açık bir seccadedir cehennem korkusu eşiğinde serili anne her şeyin dibinde her zaman bir günahın izi peşindedir ve bahçeye bir bitkinin küfrü bulaşmıştır sanıyor. (Bahçeye Acıyorum) Furuğ bu betimlemede, aile ağacının cinselliğini göz ardı etmemiştir: Önce baba, sonra anne, sonra erkek kardeş ve en sonda da kız kardeş. Furuğ burada kadınları ve erkekleri bir araya toplamıyor! ancak baba ve erkek kardeşlerin özellikleri ve anne ile kız kardeşin özellikleri birbirine yakındır. Furuğ kendi açısından realistik tiplemeler yapıyor. Bu tipler, bu şiirden önce ya da sonra Farsça yazılmış romanlara serpilmişlerdir. Ferruhzad erkek kardeşi hakkında şöyle diyor: erkek kardeşim benim bahçeye mezar diyor kardeşim otların kargaşasına gülüyor (Bahçeye Acıyorum)
·
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.