Gönderi

3 MAYIS Yıl 1944, 3 Mayıs. Yine böyle bir bahar sabahı!.. Millî Mücadele’nin kara bağrında, Ankara’da bir kıyamet koptu!.. Bu kıyamet hayra alâmetti!.. Şer gibi gösterildi... Böyle bir bahar sabahı: “Bu topraklar için toprağa düşenlerin” çocukları, vatansızlara, imansızlara karşı kıyam ettiler. Yeni nesilleri, ilkokullardan başlayarak üniversiteye kadar Allahsız, ahlâksız, ruhsuz bir felsefe ile yetiştirmek isteyenleri, böyle bir görüşün temsil ve tel kincileri tel’in ettiler. 3 Mayıs 1944 bir bahar sabahı, millî neşidelerin, millî destanların söylendiği, meçhul şehidin yükseldiği meydanları kendi malûm maksatları için kullanmak, iman kalelerini devirmek, “Ulus Meydanı”nı “Kızıl Meydan”a çevirmek isteyenlere karşı geldiler!.. Senelerdir Millî Mücadele’yi yapan ruh, Kuvayı Milliye ruhu bu meydanlarda katledilmiş, Mehmetçiğin ve adsız kahramanların hakkı, yüksek makam, bol harcırah milliyetçileri tarafından “Biz yaptık, biz yarattık, etrafında sımsıkıyız” gibi beylik, bayramlık nutuklarla bu meydanlarda gasp edilmişti!. 3 Mayıs 1944 sabahı... Genç Kuvayı Milliyeciler, çiğnenenlere hakkını vermek, çiğneyenlere haddini bildirmek için feveran ettiler. Bu hareket Rusya tarafından daima tehdit edilen Türkiye’nin istibali bakımından, takdirlere lâyık bir hareketti. Fakat heyhat! Kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyenler, vatanları oturdukları sandalye kadar dar olan, Türklüğe değil, Türk olmayanlara yâr olanlar, bu yerli ve millî hareketi hazmedemediler. Çankaya ile emniyet müdürlüğü arasında mekik dokuyan yüksek isimler, alçak seciyeler, karayı ak, akı kara gösteren hokkabazlar kendilerine karşı yapılan bu hareketi, devletin, kanunun, hatta vatanın aleyhine bir hareketmiş gibi gösterdiler. İlhamlarını Allah Millet Vatan sevgisinden alan, deli denizler gibi köpüren bu coşkun ruhlara, bu temiz alınlara çamurlar attılar. Faşist, Gardist, Troçkist... Ne kadar “İst” ve pis, damgalı kelime varsa bu ağızlardan boşandı. Kiralık kalemlerden döküldü. Hâdise umumî efkâra bambaşka bir şekilde anlatıldı!.. Kimsenin cebinde tek bir jilet bıçağı yokken, bu talebe hareketi toplu tüfekli bir hareketmiş gibi gösterildi. Resmî tebliğler neşredildi. Nutuklar söylendi... Türk milliyetçilerini, devlete, nizama, kanuna karşı gelmekle itham eden bu adamlar, bizzat kendileri kanun üstü konuşarak mahkemelerden evvel hüküm vererek, kanunu da, nizamı da insafsızca çiğnediler. Bu adamlar bununla da kalmadılar. Yabancı deyince tüyleri diken diken olan Türk milliyetçilerini “yabancı parmağı” ile harekete gelen insanlarmış gibi gösterdiler!.. Vatan hainliği ile suçlandırdılar... Mektep sıralarında iken komünizme karşı kendini helâk edercesine vatan için, millet için mücadele açan gençleri mekteplerden tahrikçi diye kovdular... Adaleti politikanın kirli eline teslim ettiler... Vatan kara sevdalılarını, yalın kılıç meydana atılan Türk milliyetçilerini zincirlere vurdular. Divanı harplere verdiler, zindanlara attılar. Tabutluklar, bayıltıncaya kadar dövülen insanlar, mahzenlerde çürüyenler, 1500 mumluk ampullerin altında Yücel’in aşkına dökülen ecel terleri... Bütün bunlar... Bunları C.H.P. ve başındakiler yaptılar... İsnatlar ispatsız kaldı. Sözleri, ithamları desteksiz kaldı... Askerî yargıtay verilen karan 32 yerinden delik deşik etti. Fakat yapılan bunca isnatların, bunca mezalimin hesabını kim verecek?.. Hâlâ bu adamlar başımızda! Hâlâ, millî hareketler, tahrikçilik ve irtica ile damgalanmakta... Hâlâ vatan çocukları zindanlara atılmakta... Yetsin artık bu gidiş, Bitsin artık bu çile; Yeni 3 Mayıslara doğru Yürüyeceğiz el ele...
·
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.