Gönderi

İnsan beyni gelişimi itibariyle, sonradan öğrenmeye muhtaç doğar. Organik olarak ne denli öğrenmeye yatkın hatta hiçbir canlıda görülemeyen, neredeyse doğar doğmaz düşünmeye ve konuşmaya yetenekli olsa da, sonradan öğrenmek zorunluluğu ile maluldür. İşin garip veya saşırtıcı yanı, yaşadığı toplum biçimlerinden daha yavaş ve sonradan gelişir. Üretici Güçlerden bilhassa Teknik, toplumları alıp Üsküdar'ı aşırır; insan beyni neredeyse çoğu zaman apışıp kalır. Ama yine de insan beyninin kanatlanışı olmaksızın hiçbir gelişim damgalanmamış olamaz. Bu şaşırtıcı ve ilginç olduğu kadar ibretlerle dolu maceranın, biz konumuz bakımından, yavaş öğrenmelerle dolu yanını; Muhammed'in gelişimi ve Tektanrı fikri açısından ele alalım. İnsan, beyninin gelişimi açısından öncelikle pratik (öğrenmeye mecbur) bir varlıktır. Ama bunun hemen yanı başında da şaşılacak kertede yani öğrendikçe, teori yapmaya da yatkın bir varlık olduğu ortaya çıkar. Biraz uyanık ve yetenekli beyin, duru olduğu ölçüde, Medeniyetin kakafonileriyle iğdiş edilmemişse tüylerini diken diken edecek yeni fikirlere ulaşmadan yapamaz. Şöyle de diyebiliriz: Medeniyet, yaşanan güncel Determinizmdir. Ama güncel olan, eski Tarihöncesi Kankardeş Komüncül toplum biçimlerini ve geleneklerini dümen suyuna soksa da onların insan beynindeki etkilerini kolay kolay yok edemez. İşte bu çelişkinin, ilkel Sınıfsız Komüncül Gidiş ile Sınıflı Medeniyet Gidişinin yaman diyalektik güreşinin beyinlerdeki yansımaları, insanın kendisini bile şaşkına çeviren ileri keşifleri, buluşları getirmiştir ve getirecektir. Beynin eski ile yeni Determinizmin bu yaman çarpışmalarıyla ulaştığı sentezler (keşifler), gerçekte sadece topyekûn Tarihsel Gidiş Kanunlarının kendisini ifade edişi olur. O insanı veya insanları; kendisinin elçisi (Resulü) veya Peygamberi (Enbiya'sı) veya iyi Kutsal Kulu (Nebi'si) veya Peygamber yarısı olan Veli'si haline getirir.
··
7,1bin görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.