Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

70 syf.
9/10 puan verdi
"Yalnız kesin olan bir şey varsa, o da, kadının olanaklarının bugüne dek hep baltalandığı, insanlığın bunlardan hep yoksun kaldığıdır; hem kendi çıkarı hem de hepimizin yararı açısından, talihini denemesine izin vermenin zamanı gelmiş de geçmiştir." Kadın - İkinci Cins 3, Simone de Beauvoir Bu kitap üç tane röportajdan oluşmaktadır. İkinci röportaja J.P. Sartre'da katılıyor diğer ikisinde sadece Simone de Beauvoir ile olan konuşmalar yer alıyor. Röportajları yapan kişi Alice Schwarzer'dir. Kendisi Alman bir gazetecidir ve kurucusu olduğu feminist dergi olan Emma'nın köşeyazarıdır. Bu kitap Kadın Çevresi Yayınlarının, Söz Kadınların Dizisine ait bir kitap. Kadın Çevresi Yayınları, 1984 yılında kurulmuş ve Türkiye'de ilk Feminist bazlı yayın yapan yayınevi olarak kabul edilmektedir. Yayınevinden çıkan ve satış sitelerinde bulabildiğim bazı kitaplar: Ben Bir Feministim; Simone de Beauvoir Evlilik Mahkumları; Lee Comer Feminizm; Andree Michel . . Kadın Çevresi Kadınları bu kitaba önsöz hazırlamasını istemek için 1986'da Simone de Beauvoir'a bir mektup yazdılar ama o zaman çok hasta olan Simone de Beauvoir belki de bu isteği göremedi ve ölümünden üç gün sonra bu kitap Türkiye'de basıldı. Simone de Beauvoir 70'li yıllarına yaklaşırken kendini Feminist olarak nitelendiren bir kadındır. Çünkü daha önce sahip olduğu inanç kadın sorunlarının sosyalist gelişim bağlamında çözülebileceğine dairdi. Daha sonra Sosyalizme olan düşlerinin gerçekleşmeden önce, somut bir durum olan kadın hakları mücadelesine katılım göstermenin gerekliliğini vurgulayıp aktif olarak Feminizmin içinde yer almaya başladı. Feminizm hareketinin erkeklerden bağımsız olmaması gerektiğine vurgu yaparken bunun hemen olması gerektiğini ifade etmiyor çünkü kadın mücadelesinde yer alacak olan erkekler her ne kadar duyarlı olsalar da eril düzenin getirdiği bazı alışkanlıkları sergileyebileceklerini ve yeni yeni oluşum gösteren kadın hareketinin içinde yer alan kadınların ilk başta onları baskı altına alan erkek egemenliğinin bazı fertlerinin huzurunda kendilerini baskı altında hissedebileceklerini ve rahat bir şekilde düşüncelerini ifade edemeyeceklerini söyler. Sonuç olarak bir erkek kendini Feminist olarak nitelendiriyor olsa bile aradaki mesafeyi korumalı ve paternalizme karşı uyanık olunmalı der. Paternalizm : Koruyuculuk perdesi altında diktatörlük. Sınıf mücadelesinin kadını kurtarıp kurtarmayacağı sorusu üzerine Simone de Beauvoir şöyle değinir: Sınıf mücadelesinin kadınları kurtarmayacağı fikrine "İkinci Cins" kitabını bastıktan sonra erişir. Çünkü kitabı basıldığında en sert tepkileri sol örgütlenmelerden almış (Komünistler, Troçkistler, Maocular) ve bu tepkiler gelince kadın uyanışının aslında sınıfları pek ilgilendirmiyor olduğunu anladığını dile getirmektedir. Sağ veya sol her iki tarafın oluşturduğu gruplar erkeklerin denetiminde ve sol gruplar olması beklenen devrimden sonra kadının olağan bir şekilde yerini alacağına inandıklarını belirtiyor. Kadınların tamamen özgürleşmesi için de birkaç koşulun gerçekleşmesi gerektiğini savunuyor. Öncelikle Kapitalizm düzeninin tamamen kalkması gerekmektedir. Ondan sonra hangi yaş ve hangi durumda olursa olsun evli olan kadının kocasından bağımsız bir şekilde maddi kazanç elde edebilir duruma gelmesi gerektiğini ve son olarak aile kurumunun yapısının değişmesine mümkünse tamamen ortadan kaldırılması gerektiğine inanıyor. Çünkü evlilik bir kadını düzenin istediği yere çekme konusunda çok güçlü bir silah ona göre ve bu inancı dolayısıyla onlarca yıl ilişkisini sürdürdüğü Sartre ile o yüzden evlenmedi ve çocuk da yapmadı. İkinci kısımda sorular Simone de Beauvoir ve J.P. Sartre'a soruluyor. 26 yaşında bir kızı evlat edinme süreçleri soruluyor ki evlat edindikleri kız kendi ailesi tarafından mutsuz kılınan bir kızdı yeni bir babası bir ailesi olmasını istemiş diye belirtiyorlar. Ama J.P.S bir aile duygusallığına hiç erişmediğini topumsal bir babalık, bir destek yapmak amacıyla iyi hissettiren bir şey olduğunu ve en önemlisi kendi varisini seçmek istediği için böyle bir şeye kalkıştığını belirtir. Bu varis maddi kazançları bırakmak için değil de düşünsel kazanımları olan kitaplarının hakkını koruyacak birini belirlemek içindi. Alice Schwarzer ikisini bir arada bulmuşken zekice bir soru yönelterek J.P Sartre'a Simone de Beauvoir'un iki yıldır aktif olduğu kadın mücadelesi hakkında ne düşünüyorsunuz diye soru yöneltti. J.P Sartre aslında Simone gibi düşünmekte ve süren kadın mücadelenin erkeklerden tamamnen bağımsız sürmesinin ne kadar doğru olduğunu söylerken Simone lafa girer ve: "Ama erkekler asla kadınlarla tamamen aynı şekilde düşünmezler!" Der. J.P.S: dediğinize göre öyledir der ve verdiği ilk röportajdaki görüşleri ile farklılaşan bir Simone söze girer ki bence onun asıl fikirleridir bunlar. "Siz bile, kuramsal ve ideolojik olarak kadın özgürlüğünün destekçisi olan siz bile, ben dahil kadınların kendi kadın olma durumları olarak tanımladıkları her şeyi paylaşmıyorsunuz. Anlayamacağınız bazı şeyler var. Örneğin az önce Alice demin rahatsız edilmeden Roma sokaklarında bir yürüyüşe çıkamadığından söz ediyordu. Bu, sizin bir erkek olarak deneyimleriniz içinde değil işte. Ve ben size bundan sözettiğimde, "Bu söylediğiniz beni özel olarak ilgilendirmiyor çünkü ben kadınlara asla saldırgan bir biçimde davranmadım" dediniz.... Ne kadar arınmış olurlarsa olsunlar, erkekler kadınların maruz kaldığı saldırganlığı anlamakta güçlük çekiyorlar. Evet Simone o an J.P. Sartre'a öyle demektedir. Lakin Sartre'a da hakkını vermektedir çünkü Sartre Fransa'da kadınların kürtaj yasası mücadelesi ve doğum kontrol haplarının kullanım serbestliği mücadelesinde uzak durmamış fiziksel olarak mücadelelerde bulunmuştu.. Eserimiz genel çerçevede bu konuları işliyor. Ben bu son iki paragraftan yola çıkarak birkaç şey demek istiyorum. eril düzenin her türlü imkanını kullanıp kadın mücadelesini sonuna kadar anlıyor gibi davranmak bir yere kadar sahteciliktir. Özellikle sadece medya haberleri üzerinden duyar kasmak tamamen sahtecilik. Benim kadın çalışmaları üzerine okumalar yapmam tesadüf eseri değildir. Lisans eğitimimi her zaman Sosyoloji veya psikoloji üzerine yapmak istemiştim lakin bu iki bölümün ülkedeki hali ortada diye Türkçe Öğretmenliği bölümünde karar kıldım lakin öğretmenlik de yapmıyorum şuan bu ayrı bir çelişkim ama konu bu değil tabi. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra bu sevdadan vazgeçmedim yine sınava girdim yine okuyabilirdim lakin maddi manevi sorunlar yeniden örgün eğitim okumama müsade etmiyordu o yüzden Açık Öğretim fakültesinden Sosyoloji bölümüne başladım ve şuan son sınıftayım daha sonra toplumsal cinsiyet, kadın çalışmaları üzerine bir yüksek lisans yapma amacım var ama daha önceki girişimlerimde yaşadığım talihsiz kayırma olaylarına tekrar düşmemek için vazgeçebilirim. Eğitim olarak ilgim bu düzeyde. İş ortamına değinmek istiyorum. Birleşmiş Milletler'in finanse ettigi ve ülkemizdeki Suriyeli sığınmacıları ilgilendiren bir projede 3.5 yıldır çalışıyorum. Ve kadının dışlanmış ikinci cins olduğuna her gün gözlemler veya diyaloglar kurarak şahit oluyorum. Ben bu işe girmeden önce örneklemim kendi fiziksel çevremdeki kadınlardı ama bu üç buçuk yılda binlerce kadına ulaşacak boyutta bir genişleme oldu. O yüzden bu konuda konuşma hakkına sahip olabilirim diye düşünüyorum. Kadın olma durumu ülkeden ülkeye, kültürden kültüre değişmiyor lakin gördükleri ayrım, şiddet boyutu ülkeden ülkeye kültürden kültüre değişiyor. Bugün Avrupa'nın en gelişmiş ülkesinde de kadınlar şiddete uğruyor ama Doğu'ya doğru geldiğimiz vakit durum gerçekten çok farklı bir hal alıyor. Bir kızın adet gördükten sonra evlenmeye itildiği bir cografyadan bahsediyoruz. 16 17 li yaşlarda olan evliliklerin dışarıdan bakan biri için bile çok olağan göründüğü bir kültür bu. O yüzden ister kadın ister erkek olsun başka bir kültüre ait insanları eleştirirken lütfen dikkatli olun özellikle kadınlarını eleştirirken. Bu çalışma süreci içinde 13 yaşını tamamlamayan çocuk gelinler de gördüm 14,15 yaşlarından da onlarca mi yüzlerce mi gördüm bilemiyorum... 27 yaşında anneanne olan kadınlar gördüm. Bir kocaya aralarında en az otuz-kırk yaş farkı olup dördüncü eş olarak giden çocuk gelinler gördüm. Uç örnekleri sıralıyorum günlük hayatta geri kalan fiziksel şiddet ve taciz tecavüz olayları bu listeye giremeyecek kadar kadınlar tarafından olağan kabul edilmektedir çünkü. Bununla birlikte çok güçlü olan kadınlar da gördüm ailesini karşısına alarak gördüğü her türlü şiddete rağmen pes etmeyip kendi hayatını belirleyen kadınlar. Eşlerinden gördükleri şiddete rağmen adli süreçler başlatıp alıp başını gidebilen ve gittiği yerde bir şekilde hayatını geri kazanabilen kadınlar gördüm. Genç yaşta birkaç çocuğu ile dul kalam tekrar erkek hâkimiyetine girmemek adına çalışıp kendi çocuklarına bakan kadınlar da gördüm. Lakin bu sayı çok az çünkü var olan sistem bu başarıyı yakalamak için pek imkan sağlamıyor. Benim gözlemlerim kadının bu kültüre doğar doğmaz adapte edildiği ve eğitim yolunun da kapandığı için otomatik olarak hayattan tek beklentisinin evlilik olduğudur. Bu hayatta başka bir amacının olduğunu kimsenin de ona söylememesi geniş çaplı bir kabullenme sürecini meydana getiriyor. Çocuk gelinlere neden bu kadar erken evlendin sorusunu yönelttiğim vakit "bizim orada herkes öyle yapar bilmiyorum" cevabını veriyorlar genelde.. Bu ne kadar çarpıcı bir cevap.. bir cinsin adeta kıyımına denk gelen bir cevap ve bu mekanizmanın en büyük dişlisini de bu kadınlar, çocuk gelinler habersiz bir şekilde döndürmeye devam etmektedir. O yüzden haberdar olmalarını sağlamak adına kadınların süren bir mücadelesi var. Burada Mary Wollstonecraft'a söz hakkı vermek istiyorum ki kendisi 400 yıl önce bunları söyledi. "Hakarete uğradığında haksızlığa karşı çıkmak yerine eriyen kalp, nasıl bir hamurdan yapılmıştır? Kendisine tiranca davranmasına rağmen, erkeğini içtenlikle okşayabilen bir kadının erdeminin dar görüşler ve bencillik üzerine inşa edilmiş olduğunu söylemek yanlış mı olur?" Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi, Tabii bu kadının bu durumu kabullenme sürecinin zorunluluğu ile alakalı bir durum olsa da bu kabullenişi yüzyıllar önce eleştimekten geri durmamıştır. Daha sonra şöyle seslenir. "Kız çocuklara neredeyse doğumlarından itibaren kadın muamelesi yapılıyordu; çocuklar eğitim yerine, kadınlara sunulacak cinsten övgüler alıyorlardı. Bunlar, zihni zayıf düşürüyordu." Yukarıda değindiğimiz ve günümüzde devam eden durumu ifade ediyor. Daima eğitimi savunmak gerekiyor nedeni ise kadınların kurtuluşunun en önemli yolu eğitimden geçiyor. İkinci yolu ekonomik bağımsızlıktır. Eğitimsiz bir kadın, kendi kimliğinden habersiz bir kadın ekonomik bağımsızlığını da erkeklere kaptırır da ondan. Simone de Beauvoir da şöyle der: "Toplumun kadına hazırladığı yazgı genel olarak evliliktir. Kadınların çoğu evlidir, evlenip ayrılmış ya da dul kalmıştır. Evlenmeye hazırlanmakta ya da evlenmediği için dertlenmektedir. "Evlilik Çağı, Simone de Beauvoir Bilinçli erkek sayısının azlığı dolayısıyla onları bir kenara bırakalım ama öncelikle kendini gerçekleştirme yolunda ilerleyen kadınların birebir aynı sorunları yaşadığını bildiği hemcinslerini bu konuda aydınlatmak zorundalar. Bu bir gönüllülük işi olduğu sürece kadınlar kaybeden tarafta yer alacaktır. Erkekler bu baskılara maruz kalmadığı için bu davayı sahiplenme ihtiyacını hissetmiyorlar. Bu durumun onlar için bir zorunluluk olarak algılanmasını beklemek günümüzde ütopik bir söylem lakin kadınlar için bu bir zorunluluk bu gerçekçi bir söylemdir. Kadın yazgısının evlilikten çok öte bir şey olduğunun farkına varılacak zamanlar geldi de geçti. Sözlerime Sevgi Soysal'ın ölüm döşeğinde Londra'da BBC'ye verdiği demeçte ki bir parçayla son vermek istiyorum: ""Londra'da, Ankara'da, İstanbul'da ya da Zap suyunun yanı başında nerede olursa olsun kadınları birbirlerine ortak eden tek bir şey vardır hayat. Sürmekte ve sürecek olan hayatın tartışılmaz emekçisi olmak."
Ben Bir Feministim
Ben Bir FeministimSimone de Beauvoir · Pazartesi Yayınları · 1996143 okunma
··
299 görüntüleme
Earthling okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme Adem, teşekkürler. Ben Bir Feministim kitabı ve senin de yazdığın
Evlilik Mahkumları
Evlilik Mahkumları
,
Feminizm
Feminizm
kitapları Mor Çatı Vakfı'nın kurucuları ve gönüllüleri olan kadınlar tarafından Türkçeye kazandırıldı. Evlilik Mahkumları kitabını da tavsiye ediyorum. Pdf mevcut. Ayrıca
Evdeki Terör
Evdeki Terör
de konuyla ilgili yine Mor Çatı'dan oldukça bilgilendirici bir kitap. Kitapla ilgili de bir şeyler söylemek istiyorum vesilenle. Okumaya başladığım ve henüz bitirmediğim kitaplardan biri bu röportaj. Kitabın ismi belki birçok insanı okumaktan geri tutuyor. Çünkü feminist kelimesi erkek-egemenlik tarafından özellikle aşağılanır, yaftalanır ve kadın bile ben feministim diyemez hale gelir. Ben ise bunu söylemeyi ve tüm ezilenlerin kendilerini isimlendirmesini çok önemsiyorum. Ne için mücadele ettiğimizi bilmeli ve çıkarılan zorluklara rağmen arkasında durmalıyız. Erkeklerin feminist mücadeleye desteği konusunda Beauvoir ile aynı düşünüyorum. Aslında tüm mücadeleler için aynısını düşünüyorum. Erkekler kadınların ne yaşadığını bilir, kadınlar ise onu yaşar. Dolayısıyla tecrübelerimizi derinlemesine bilme şansı yok erkeğin. Biz de erkeğin neler yaşadığını tam olarak bilemeyiz. Bir Türk bir Kürt'ün ne yaşadığını bilemez, bir beyaz insanın siyahilik tecrübesi yoktur. Deniz Tekin'in kadınlardan bahsettiği şarkıda söylediği gibi: BEN HİÇ ÖLDÜRÜLMEDİM. Bırakalım herkes kendi yarasını sarsın, başkasının yarasının acı miktarına, acıdan attığı çığlığa müdahale etme hadsizliğine girmeyelim. Dilerim ki kadın çalışmaları yapabilir ve literatüre bu yolla katkıda bulunabilirsin. Ama bu gerçekleşmese bile, az sayıda insanda bulunan sağduyunla çok iyi işler yapacağına eminim. Sevgiler.
Adem okurunun profil resmi
Yorum ve kitap önerileri için teşekkür ederim okuma listeme ekleyeceğim. Bu yorumun vesilesiyle de ben bir şey ekleyip katkıda bulunmak istiyorum. Yukarıda bahsettiğimiz kitapları Türkçe'ye kazandıran Mor Çatı Vakfının gönüllü kadınları ülkemizde çarpıtılarak sunulan Feminizmi doğru kaynaklardan aktarabilmek adına emek verdiler ve biz onların öncü emeklerinin sonucunda doğru okumalar yapma konusunda kaynak kitaplara sahip olabildik. Doğru kaynaklardan okununca Feminizmin sanıldığı kadar uzak durulması gereken bir hareket olmadığını iki cins de kavrayacaktır.
Özlem okurunun profil resmi
Adem hocam,yüreğinize sağlık.O kadar güzel anlatmışsınız.Kadınlar olarak çok bilinçsisiz,bilmiyoruz ve bilmediğimizi kabul etmiyoruz bu daha kolay geliyor çünkü.Her olayda erkeklerden daha önce davranıp suçluyoruz kadınları halbuki anlayamaya çalışsak kendimizi koysak yerine bunlar başımıza gelmeyecek.Kadınları örgütlemek erkekleri örgütlemekten daha zor demiş Emma Goldman, o kadar haklı ki.
Adem okurunun profil resmi
İyi özetlemişsiniz Özlem Hanım. Yorumunuz için teşekkür ederim.
Neşe okurunun profil resmi
Bu detaylı ve vurgulu incelemen için teşekkürler Adem. Senin de belirttiğin gibi, çoğumuz medya üzerinden duyarlılık gösterileri yapıyoruz. Kaç kişi elini medya araçlarının butonlarından bir süreliğine de olsa kaldırıp, gerçekten taşın altına koyuyor? Cevabı hepimizin malûmu. Dikkat çekiyorsun, bıkmadan anlatıyor-yazıyorsun. Eline sağlık. Ayrıca, yürümekten vaz geçmediğin eğitim yolun açık olsun. Başarılar dilerim.
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim hocam. Kendimize okuma yoluyla kattıklarımızı ifade etmenin en iyi yolu yazmaktır diye düşünüyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.