Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

120 syf.
10/10 puan verdi
·
31 saatte okudu
1980lerde başlayan değişimin sesi
Nurdan Gürbilek ile bu kitabı ile tanıştım ve bu önemli, saygın kalemi bu zamana kadar okumadığım için hayıflandım. Yaşadığı ülkeyi iyi gözlemlemiş, ülkedeki ve dünyadaki değişimleri iyi okumuş, toplumun devinimini anlamaya çalışmış yazarın bunu yaparken kullandığı samimi, alçakgönüllü, sakin, klişeler ve popülerlikten uzak dili beni büyüledi. Diğer kitaplarını da kısa zamanda okuma ödevi verdim kendime. Öncelikle 1980ler denince neleri anlıyoruz, neleri yaşamış/konuşmuşuz o dönemde, onları ben kendimce listeleyeyim: 1980 askeri darbesi, elinde Kuran-ı Kerim ahaliye din dersi veren ve “komünüst”lere karşı uyaran Kenan Evren, işkence, tutuklamalar, yurtdışına kaçamadıysa hapislerde sürünen aydınlar, tek kanallı (TRT) devlet televizyonu, sayısı hızla artan gazete ve dergiler, ANAP (Anavatan Partisi) ile Turgut Özal ve Semra Özal, her siyasi konuda görüşü alınan görevdeki askerler, “halkın en çok güvendiği kurum=ordu” anketleri, şirketlerin yönetim kurullarında emekli askerler, kapalı ekonomiden çıkış, serbest piyasa ekonomisine geçiş, kaçakçılığın azalışı, Amerikan pazarlarının ortadan kalkışı, İstanbul sermayesine karşı hızla büyüyen Anadolu Kaplanları, Papatyalar, televizyonda öncesinde zinhar yasak olan arabesk müziğin, yılbaşında Nesrin Topkapı’nın, Bülent Ersoy’un yer alması… Bugün bize şaşırtıcı gelen bir çok yasağın ve tabunun delindiği, değişikliğin 10 yıl içinde yıldırım hızı ile yaşandığı bir dönem… Bu kitabında yazar, 1980lerde ülkemizde yaşanan keskin kültürel değişimi çözümlemeyi amaçlıyor. 1980ler, yazarın deyimi ile, bir yandan çerçevesini ülkenin o zamana kadar görmediği ölçüde baskının, yasağın, devlet şiddetinin çizdiği, öte yandan ise bu toplumun pek de tanışık olmadığı başka bir iktidar biçiminin, kendini kurumsuzluk olarak sunan, yasaklayıcı değil oluşturucu, kışkırtıcı, özgürleştirici bir sivil iktidarın damgasını vurduğu dönem. 1980lerin ilk yarısında toplum darbenin gölgesinde tutuklama, işkence, korku ve süregelen hakim devlet ideolojisi ile bastırılmış iken 1980lerin ikinci yarısında aynı toplumun birçok alanda eşi görülmemiş hızla patlamasını; kimliklerin, sözün, sokağın dilinin, şehirlerde gecekondu mahallelerinin, Anadolu’da taşranın on yıllar boyu üzerinde oluşmuş ve bir şekilde kanıksanmış baskıdan kurtularak büyük hızla ortaya çıkışını ve her dokunduğunu da kendisi ile birlikte değiştirişini anlamaya ve anlatmaya çalışıyor. Resmi devlet ideolojisinin o zamana kadar baskıladığı, yok saydığı, dile getirenleri hapislerde süründürdüğü tabuların; yok sayılan Kürtler, kadınlar, farklı cinsel kimliklerin ortaya çıktığı ve konuşulabildiği, devlet televizyonu ve radyosundan uzak tutulan arabesk müziğin evlere serbestçe girebildiği, çeşitlenen basının özel hayata yöneldiği, şehirlerin çeperinde yer alanların merkezde hak iddia ettiği bir dönem. Bunun ardılında önceki ahlaki tabuların hızla kaybolduğu, her şeyin hızla tüketildiği, para kazanmanın bir numaralı değer haline geldiği de bir dönem aynı zamanda. Cumhuriyet tarihimiz boyunca siyaset yapmak, yani toplumu oluşturan bireylerin toplumun yönetiminde söz sahibi olması, zaten hep zordu ülkemizde. 1980 darbesi zaten zor olan bu siyaset imkanını topyekun ortadan kaldırdığından, yazara göre, kalabalıkların kültürel kimliklerini siyaset olmaksızın doğrudan, dolaysız yollarla ortaya koydukları bir dönem olmuş 1980ler. Yine yazarın diliyle, Ankara ütopyasının inandırıcılığını yitirmesiyle İstanbul’un başka bir ütopyanın, başka bir modernleşme vaadinin simgesi olduğu bir dönem. Kemalizmin topluma biçtiği modern, medenileşmiş rolün ve bu doğrultuda uygulanan baskının ve oluşan “üst kültür”ün özgürlükler temelinde hızla dağıldığı, daha önce aşağılanan ve görülmek istenmeyen “aşağı kültür”ün patladığı bir dönem de aynı zamanda. Dönemin partisi ANAP’ın (Anavatan Partisi) yalnızca Kemalizmin taşralaştırdığına, yok saydığına yönelik bir serbestliği değil, aynı zamanda yüksek kültürün “yüksek” olabilmek için tahammül etmek zorunda kaldığı mahrumiyetin giderilmesini de temsil ettiği bir dönem. Başka bir deyişle yalnızca aşağı kültür için değil, seçkinler için de bir özgürlük vaadi ile birlikte cazibe yarattığı bir dönem. Arabesk krallığının 1970’lerin efendi ama isyankar, kitlesi ile arasında mesafe bırakan, haksızlığa uğramışları kendi kimliğinde birleşmeye çağıran, onların vicdanı olmaya aday, sabırlı, tevekküllü, tahammüllü yıldızı Orhan Gencebay’dan; sokağın artık “adalet” değil “özgürlük” istediği 1980’lerde parayla buluşan taşralıların, itilmiş Kürtlerin ve Anadolu köklerini özleyenlerin yıldızı; sansürsüz, kontrolsüz, içinden geldiği gibi davranan İbrahim Tatlıses’e devrolmasında yaptığı gibi; dönemin ruhunu anlamaya, tariflemeye ve bize aktarmaya çalışıyor Gürbilek. Gürbilek denemelerinde taraf tutmuyor; bir tarafı eleştirirken diğer tarafı olumlamıyor. Beğensek de, beğenmesek de bize dönemin fotoğrafını çekiyor sadece. Yazılarını kaleme aldığı dönemde henüz bu gelişmelerin sonucunu izleme şansı olmadığından tespitlerinin doğruluğunun iddia edilemeyeceğini de alçakgönüllülükle vurguluyor üstelik. Ben Gürbilek’in bu kısacık kitabında kendim için çok cevap buldum. Günlük hayatımızda çoğunlukla unutuyoruz ama küçümsemek, reddetmek, yargılamak kolay, ancak anlamaya çalışmak zor. Halbuki ortak daha iyi bir geleceğe ilerlemek, farklılıklarımızı törpülemekten değil, tam tersine hatta, birbirimizi anlayıp farklılıklarımız ile, onlar sayesinde değer yaratmaktan geçiyor. Bunları bana tekrar hatırlattığı ve düşündürdüğü için minnet borçluyum yazara. Kitaba ilişkin “keşke şu da olsaydı” dediğim üç konu var. Birincisi, döneme çok aşina olmayınca bahsedilen olayları tasavvur etmedeki zorluk. Ben bahsi geçen kişileri/yazıları çoğunlukla internetten araştırarak ilerledim, ancak ek ya da dipnot olarak verilse idi çok daha rahat ederdim. İkincisi, 1980ler Türkiye’de ekonominin gidişinin topyekün değiştiği bir dönem olmasına karşın yazarın bu konuyu değerlendirmelerine dahil etmemesi. Ekonomideki değişimin toplumsal değişimi nasıl tetiklediği üzerine birkaç denemeyi daha bu güzel kalemden okumak hoş olurdu doğrusu. Son olarak ise denemelerin birbirinden kopukluğu. Yazar bunu zaten sunumunda dile getirmiş, o yüzden bir eksiklik değil, ancak konuların farklılığı ve geçişlerin olmaması takip ederken bir tık zorluk yaratıyor. İncelememi buraya kadar sabırla okuduysanız, sizlere de teşekkür ederim:) Dağınık, karışık bir inceleme oldu; lakin ne kadar uğraşsam da daha iyisini toparlayamadım. İyisi mi, konu ilginizi çektiyse direkt Gürbilek’in kaleminden okuyun:)
Vitrinde Yaşamak
Vitrinde YaşamakNurdan Gürbilek · Metis Yayıncılık · 2014769 okunma
··
792 görüntüleme
mesut bahtiyar okurunun profil resmi
Listeye alındı, elinize sağlık.
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkür ederim efendim...
Nesrin A. okurunun profil resmi
Nurdan Gürbilek ismini sürekli duyup, okuma şansına yeni eriştiğim bir yazar benim de. Dolu dolu, bizim yazarlarımızla Oğuz Atay'la, Yusuf Atılgan'la, Tanpınar'la, Peyami Safa'yla, Orhan Kemal'la ve daha fazlasıyla donanımlı bir kadın. Tam anlamıyla vakıf olabilmek için verdiği örnekleri daha derinden bilmek gerekiyor haklısınız, ama araştırma için de yeni kapılar açması daha güzel değil mi? İncelemenizi gerçekten çok beğendim, çok güzel toparlamışsınız haksızlık etmeyin :)
AkilliBidik okurunun profil resmi
Çok teşekkürler, sevindim beğendiğinize... Ben, yazdığım gibi, yazarı yeni tanıdığıma hayıflandım, çok keyifli bir dili var. Zaten sosyolojiden çok edebiyat eleştirisi yapıyormuş, o yüzden diğer kitaplarını daha da merak ediyorum.
Adem okurunun profil resmi
Elinize sağlık okuma merakı olanların merakını gidereceği türden bilgilerle dolu bir inceleme olmuş. Listemde olan bu yazarı yakın zamanda okumaya başlayacağım :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.