Gönderi

s.204-206
Bir başka önemli tartışma da İstanbul'un fethinin Hz. Muhammed (sav) tarafından müjdelenip müjdelenmediğidir. Şanlı tarihimizi aynı zamanda kutsal da yapan böyle bir hadisin varlığının muhafazakâr bir tarihçilik için önemi ortadadır; bakalım şık olan aynı zamanda gerçek midir? Hadis mecmuaları arasında Konstantiniyye'nin Müslümanlar tarafından fethedileceğini söyleyen otuza yakın rivayet bulunmaktadır. Fiten ve melâhim edebiyatı içinde yer alan ve biri hariç hepsi fethi kıyamet gününe denk getiren bu rivayetlerin muhtevası ve zaman dilimlerindeki tutarsızlıklar, Osmanlılar zamanında pek fazla sorgulanmadan kabul edilmişlerdir. Bunların dışında kalan ve bugün de hâlâ birçok tarihçinin referans aldığı tek rivayet, "İstanbul mutlaka fethedilecek, onu fetheden komutan ne büyük komutan, onu fetheden asker ne büyük asker" şeklindeki hadis-i şerif'tir. Şehrin fethinin kendilerine sağladığı prestijin de etkisiyle olsa gerek, muteber kaynakların hiçbirinde geçmeyen söz konusu hadis özellikle Türkler arasında büyük kabul görmüştür. Ama ilim adamı olmak bazen Ahmet Yaşar Ocak'ında dediği gibi arı kovanına çomak sokmaktır; peki o zaman soralım: Hakikaten böyle bir hadis var mıdır? Bu noktada yardımımıza bir ilahiyatçı, İsrafil Balcı yetişecek ve titiz bir çalışmayla sur olmasa da hakikat borusunu üfleyecektir. İstanbul'un fethiyle ilgili rivayetlerdeki birçok çelişkiye ve tarihî gerçeklere aykırı olgulara dikkat çeken Balcı, yukarıda belirtilen hadisin güvenilir kaynakların hiçbirinde yer almadığının ve tam da bu yüzden klasik İslam tarihçilerinin bu rivayete itibar etmediklerinin altını çizmiştir. Bu durumun tek istisnası olan Zehebî bile rivayetin meçhul biri tarafından aktarıldığını belirtmekten kendini alamayacaktır. Kaldı ki İslam'ın ilk yüzyıllarında İstanbul iki kere kuşatılmıştır, böyle bir hadis neden o zaman gündeme gelmemiştir? İktidarı şaibeli bir şekilde ele geçiren Muaviye gibi birinin böyle bir hadisin yaratacağı meşruiyeti siyasi emellerine alet etmemesi mümkün müdür? Yine Hz. Ömer'in Anadolu ile Suriye arasındaki geçitleri doğal sınır kabul edip daha ileri gitmemesini nasıl açıklayacağız? İlk Müslümanları ve sahabeyi geçtik, fethi gerçekleştirenlerin kendileri bile bu rivayetlere pek kulak asmamış gözükmektedir. Fatih döneminin kaynaklarında söz konusu rivayete hemen hiçbir atıf yapılmamaktadır. Oysa İstanbul'un fethinin Peygamberimiz tarafından müjdelendiği kabul gören bir şey olsaydı, bunun siyasi propaganda yapmak ve itibar kazanmak için hem Osmanlı tarihlerinde hem de diğer hükümdarlara yollanan fetihnamelerde gururla anılması beklenirdi.
Sayfa 206 - Kronik Kitap
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.