Gönderi

"Şey," dedi, "neden adam karısını öldürdü? Daha doğrusu, gözyaşı dökmek için illa da üzülmesi mi gerekiyordu? Soğan koklasa olmaz mıydı?" Donup kalmıştım.Bu kadar basit bir şeyi neden akıl edememiştim?Dudaklarım kıpırdadı, ama hiç ses çıkmadı.Aynı gece,hem yazmanın temel hedeflerinden birini, ironiyi öğrenmiştim, hem de en büyük tuzaklardan birini: tutarsızlık.Üstelik Hasan'dan.Yaşamı boyunca tek bir sözcüğü bile okuyamamış,yazamamış Hasan'dan.Soğuk ve karanlık bir ses ansızın kulağıma fısıladı: Bu cahil Hazara'ya mı soracağız? O ne bilirmiş? Altı üstü bir hizmetçi.Ne cüretle seni eleştiriyor? "Eh" diye başladım ama cümlemi bitiremedim Çünkü aynı anda Afganistan,bir daha dönüşü olmayan bir biçimde değişti. [syf.35] ..... "Lütfen bizi rahat bırak,Ağa," dedi Hasan,düz bir sesle.Assef'e 'Ağa' demişti;kısacık bir an,toplumsal sıralamadaki yerini beynine böylesine kazıyarak, onu bir an olsun aklından çıkarmayacak biçimde özümseyerek yaşamanın nasıl bir şey olduğunu merak ettim. [syf.43] ...... Kış,Kâbil'deki her çocuğun en sevdiği mevsimdi; en azından babası iyi cins bir soba alabilen çocukların. [syf.49] ..... "Yanıldığını söyle.Savaş onuru ortadan kaldırmaz.Tam tersine, barış zamanından çok daha fazla onur gerektirir." [syf.118] ..... "Allah hepimizi kurtaracak.Neden ona yakarmıyorsun?" Baba burnuna bir tutam enfiye çekti.Bacaklarını uzattı."Bizi kurtacak olan,sekiz silindirle bir karbürator," dedi.Bu diğerlerinin Allah konusuna bir daha hiç değinmemelerine yetti. [syf.123] ...... Tek kelime etmiyoruz;söyleyecek sözümüz olmadığımdan değil, gerekmediğinden -birbirinin dünyadaki ilk anısı olan, aynı memeden süt emen kişilerin konuşmaya ihtiyacı yoktur. [syf.125] ...... Bir sonraki anımsadığım şey, mazot tankerindeno çıkarken gün doğumunun gözlerimi kamaştıran, kör edici ışığı.Yüzümü gökyüzüne çevirdiğimi, gözlerimi kısıp dünya havasız kalmak üzereymiş gibi, hırsla soluduğumu anımsıyorum.Toprak yolun bir tarafına, taşlı bir hendeğin kenarına uzandım, gri sabah göğüne baktım; havaya, ışığa, yaşadığıma şükrettim. [syf.126] ...... "Allah'ın takdiri diye bir şey gerçekten var." "Yalnızca yaptıkların ve yapmadıkların vardır."dedim [syf.206] ...... "Hasan," dedim.Bu adı en son ne zaman telaffuz etmiştim?Suçluluğun epeyce gerilerde kalmış,sivri uçlu dikenleri içimi bir kez daha yokladı,acıttı; bu adı yüksek sesle söylemek bir büyüyü bozmuştu da bütün o dikenler, iğneler içime batmak için özgür kalmıştı sanki.Ansızın Rahim Han'ın küçük dairesindeki hava kalınlaştı,ısındı, sokağın kokularıyla ağırlaşıverdi. [syf.206] ...... Ali'nin donmuş yüzünü gözümün önüne getirmek,o dingin gözlerini gerçekten görmek için kendimi zorladım, ama zaman çok açgözlü bir şey -bazen,bütün ayrıntıları çalıp kendine saklıyor. [syf.220] ...... İşte,yaratıcı yazarlık öğretmenimin burun bükeceği bir klişe daha -azıcık değiştirilmiş haliyle:Babasına bak,oülunu al.İyi ama, doğru değil miydi? Sonuçta, Baba'yla birbirimize hiç tahmin etmediğim kadar çok benzediğimiz ortaya çıkmıştı.İkimiz de, yaşamlarını bizim için feda eden insalara ihanet etmiştik.Ayni anda, dank etti:Rahim Han beni buraya sırf günahlarımın değil, babamınkilerin de kefaretini ödemem için çağırmıştı. [syf.231] ..... Toprak bir yolda güçlükle ilerleyen, üstü başı perişan, yailı bir adamı gösterdi; omzuna çalı çırpıyla dolu, kocaman bir çuval vurmuştu."İşte,gerçek Afganistan bu, Ağa Efendi.Benim bildiğim Afganistan.Sen mi?Sen burada her zaman bir turisttin, yalnızca haberin yoktu." [syf.239] ...... Çocukların saatle neden fazlaca ilgilenmediklerini şimdi anlıyordum.Onlar saate bakmıyordu ki.Yemeğime bakıyorlardı. [syf.247] ...... "Şöyle dedi: 'Çok korkuyorum.'Neden, diye sordum.'Öyle mutluyum ki, Doktor Resul.Böylesine büyük,müthiş bir mutluluk, insanı korkutuyor.'Yine nedenini sordum, şöyle dedi:' Senin bu kadar mutlu olmana, ancak senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler.' Hemen onu susturdum: 'Hişşt.Hadi ama.Saçmalama.' " [syf.255] ...... Güldüm.Kısmen şakaya,kısmen de Afgan mizahının hiç değişmemesine.Savaşlar çıkmış, internet icat olmuş, bir robot Mars'ta gezinmişti ve Afganistan'da biz hâlâ aynı Nasrettin Hoca fıkralarına gülüyorduk. [syf.271] ...... Şu kendini her ieyden üstün gören maymunların sakalına tüttüreyim.Tesbih çekip anlamadıkları bir kitabı ezbere tekrarlamaktan başka ne bilirler?Afganistan bunların eline düşerse, Allah yardımcımız olsun. [syf.274] ...... "Çocuğu istiyorum," dedim, bir kez daha.Sohrab'ın bana dikili gözleri parladı.Bunlar,kurbanlık bir koyunun gözleriydi.Sürmesi bile aynıydı -Kurban Bayramı'nda mollanın arka bahçemizde kesmeye hazırlandığı koyunun gözlerine sürme çektiğini, ağzına da bir kesme şeker verdiğini çok iyi anımsıyordum.Sohrab'ın gözlerinde yalvarma görür gibi oldum. [syf.289] ...... Kendini daha mı iyi hissediyorsun?Ne mutlu olmuştum ne de kendimi daha iyi hissetmiştim;hem de hiç.Ama şimdi,evet.Bedenim paramparça olmuştu (ne kadar kötü olduğunu, çok daha sonra anlayacaktım), ama kendimi iyileşmiş hissediyordum.Sonunda sağlığıma kavuştum.Güldüm [syf.294] ...... O zamanlar kendine karşı çok katıydın,hâla da öylesin -bunj Peşaver'de, gözlerinde gördüm.Ama bunu aşacağını biliyorum.Vicdanı olmayan, iyiliği bilmeyen bir insan acı da çekemez.Afganistan'a yaptığın bu yolculuğun, acılarına bir son vereceğinden eminim. [syf.305] ...... Emir,toplumun onayladığı, meşru parça; miras aldığı bütün maddi ve manevi değerlerin, bedel ödememe ayrıcalığının varisi. [syf.306] ...... Afganistan'da çocuk çok ama öocukluk yok. [syf.321] ...... Artık Baba'nın yanıldığını görebiliyorum;bir Allah var, her zaman da vardı.O'nu burada, bu umutsuz, yılgın koridordaki insanların gözlerinde görebiliyorum.Burası Allah'ın gerçek evi;O'nu kaybedenler O'nu yine burada bulabilir -göz kamaştırıcı ışıkları, göğe yükselen minareleeiyle o beyaz camide değil. [syf.349] ...... Mutlu son diye bir şey var mı? Her şey bir yana, yaşam bir Hint filmi değil.Afganların en sık yinelediği deyiştir: Zendagi Migzara.Hayat devam ediyor.Başlangıcı,sonu,kemyah, nah-kam, bunalımları,sevinçleri önemsemeksizin, ağır, tozlu bir kervan gibi ilerliyor. [syf.360] ...... Sohrab'ın suskun olduğunu söylemek, yanlış olur.Suskunluk, huzur içeriyor.Sakinlik,dinginlik.Yaşam düğmesinin sesini kısmak gibi. Sessizlik ise düğmeyi kapatmak.Kesmek.Tamamen durdurmak. [syf.364]
·
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.