1998 Nobel Edebiyat Ödüllü
Portekizli Yazar Jose Saramago
kitabı başladığı gibi bitiriyor:
"Ertesi gün hiç kimse ölmedi."
.
Adı bilinmeyen bir ülkede, bir gün insanlar ölümsüzleşir, ne kadar hasta ya da yaşlı olsalar da ölmezler. Artık ölüm, kendi görevinden vazgeçmiştir. Ölüm insanları sınamak için onlara sonsuz yaşamı hediye etmiştir, ama başta kutlamalarla karşılanan bu durum bir süre sonra ülkeyi kaosa sürükler. Hatta sırf artık ölebilmek için başka ülkelere gidenler olur. Bu sadece 7 ay sürer ve ölüm insanlara eflatun renkli bir mektupla yaptığı hatadan bahseder ve artık ölümün geri geldiğini duyurur ama bir şartla.. .
Ölümün ağzından dinlediğimiz bu kitap, aslında ölümü dışsallaştırmanızı, hatta onunla dalga geçebileceğinizi düşündürüyor.
Ölümün edebi, sosyolojik, felsefi, psikolojik yönlerini analiz etmenizi sağlıyor. Okurken ölümsüz olsaydınız ne yapardım derken, bir yandan da kimse ölmezse neler olabilceğini kendi içinizde irdelemenizi sağlıyor.
Ölümsüzlük fikri de en çok ahireti sorgulamanıza yol açıyor. Kliseler, sigortacılar, cenaze görevlileri, huzurevleri, hastalar, aileler ve en çok da hükümet panikliyor bu durumda.
Tabi bunların hepsi distopik bir masal gibi geliyor insana.. .
Saramago'nun her kitapta bir hayvan sevgisi işlediğini duymuştum. Burdaki ise bir köpekti. Ayrıca satır aralarında sık sık marcel proust'dan, klasik müzik üzerine bach'in parçalarından ve viyolonselden bahsetmektedir.
Tek kötü yanı yazım dili deseler de, o kadar sürükleyiciydi ki diline alıştıktan sonra bu beni hiç rahatsız etmedi. Malum yazar nokta ve virgülden başka bir şey kullanmıyor. Diğer kitaplarını severek okuyacağımdan şüphem yok❤