Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

456 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
15 günde okudu
Yuval Noah Harari'nin bu kitapta kullandığı anlatım şekli, aslında okuyucularının bugünün toplumu hakkında düşünmelerini sağlamak için kullandığı bir taktik. Kitap görünüşte insanlığın geleceği ile ilgili, ancak gerçekte insanlık, bilim ve teknoloji gibi mevcut eğilimlerin nasıl ilerleyebileceğini vurgulamanın bir yolu olarak kullanılmış ve işlerin gerçekten böyle olmasını mı istediğimizi sorarak bize belli sorgulamalar yapmamızı sağlamayı amaçlıyor. Çağlar boyunca kullanılan bu büyük soru: nasıl yaşamalıyız? Kitapta anlattığı hipotezlerinin sadece geleceğin ortaya çıkarabileceği potansiyel yollar olduğunu açıkça ortaya koyuyor, ancak vurgulanan ve anlatılanlardan ötürü okurken hepimiz için bir uyarı olarak algılanması çok muhtemel. Benim için en ilginç ve düşündürücü kısmı: Hayvanlara daha iyi davranılması konusundaki düşünceleriydi. Kendimizi dünyada bulunan tüm türlerin tepesine yerleştirmiş olsak da teknolojideki yeni gelişmeler bizim bir numaralı noktada ki yerimize bilgisayar teknolojilerini getirebilir. Modern teknoloji, hayvanların duygusal ve entelektüel karmaşıklıklarını, onlara daha az “mal” olarak muamele etmemizi zorlaştıracak şekilde anlamamıza yardım etti. Bu uzun süredir aklımda olan bir konuydu. Neredeyse her hafta bir selfie için habitatından kopartılan ve sonuç olarak ölen başka bir hayvanın haberlerini görüyoruz. Hayvancılık sektörü yüzünden hayvanların oturamayacakları kadar küçük kafeslerle taşındığını ve işkence çektiğini görüyoruz. Sosyal medya akışım; bir çöp parçasından daha fazla düşünülmediği için kötü muamele edilen, terk edilen, zulüm ettirilen, dövülen, çeşitli işkencelere maruz bırakılan, öldürülen ve tecavüz edilen hayvanlarla dolu. Harari her hayvan sever gibi vegan ve kitabında kendine özgü inanç seti ile karşımıza çıkıyor. Vegan olma yolunda adım adım ilerleyen bir vejeteryan olarak beni çok derinden etkileyen bir kitap oldu ve eminim et yiyici insanlar içinde yeni bir bakış açısı ve belki yaşam tarzında bir değişikliğe gitme nedeni olabilecek bir kitap. Genel olarak, beni bu kitapta en çok çeken şey Harari tarzı oldu. Kitaplarını ve anlatım şeklini çok sevdiğim bir yazar. Bu kitabı çabucak bitirebilirsiniz çünkü en karmaşık konular bile anlaşılır dilde ve yumuşak bir tonda ele alınmış. Bu harika kitap için Yuval Noah Harari’ye , yayın evi Kolektif Kitap’a ve çeviren Poyzan Nur Taneli’ye çok teşekkür ediyorum. Umarım okuyan herkesin içine bir kıvılcım düşürmeyi ve egolarından kurtulup gerçekliklerle yüzleştikten sonra bütün canlıların eşit olduğu bilinciyle hareket etmeye başlamasına vesile olur.
Yuval Noah Harari
Yuval Noah Harari
Poyzan Nur Taneli
Poyzan Nur Taneli
Kolektif
Kolektif
Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi
Homo Deus: Yarının Kısa Bir TarihiYuval Noah Harari · Kolektif Kitap · 201712,1bin okunma
··
230 görüntüleme
Adem YEŞİL okurunun profil resmi
Melissa
Melissa
Hanım, tekrar merhaba. Evet, az biraz rötarlı da olsa, incelemenizi açıp, okuma fırsatını ancak fırsat buldum. Malum, bir Pazar sabahının en güzel yanı, güne iyi ve güzel bir kahvaltı ile başlamak olduğu düşüncesindeyim. Kimimiz için, şu kapital düzenin bize bıraktığı bir Pazar sabahı ve günü kaldı diyebilirim. Hoş, aslında bazen bunu bile çok görüyorlar, ama bu sonrasında ele alınacak bir konu diyebiliriz. Hazır konu kahvaltıdan açılmışken, incelemenizde ele aldığınız veganlık meselesini de gördükten sonra, yalan yok, et ve et türevi şeyleri tüketen birisi olarak, ister istemez az biraz utandım. Zor değil bunu atlatmak ve bir vegan olabilmek, ama bazı alışkanlıklar ve bilhassa damak zevkleri öyle bir çırpıda, kolay kolay bırakılamıyor. Ama hem sağlık açısından hem de doğaya vicdanen sunmamız gereken ahlâki açıdan dikkat etmekte de fayda var, haklısınız. Şimdi hazır burada konu et ve veganlıktan açılmışken, burada çok aşırı bir detaya girmeden, o günün şartları gereği, bir avcı toplum olarak yürütmekte olduğumuz, elde ettiğimiz birçok deneyimi/faaliyeti, evrim sürecinde yerleşik düzene geçtikten sonra, kazanmış olduğumuz rahatlığa karşı tercih etmemiz oldu. Aslıdan çok geriye dönük bakıldığında, burada neler ifade edilmek istenildiğini çok iyi anlayacağız. Yerleşik düzen tabii ki birçok yeniliği yanında getirdiği gibi, kaçınılmaz bir gerçeği de beraberinde getirmedi değil. Nüfus, popülasyon artışı ve bununla birlikte gelen temel ihtiyacımız olan gıda sorunu! Burada çok dikkate aldığım ve her daim işaret ettiğim, karamsar kuramlarıyla ünsalan İngiliz nüfus bilimcisi ve politik iktisat teorisyeni Thomas Robert Malthus’tur. Malthus’un 1798'de ‘Nüfus Prensibi Üzerine Bir Deneme’ adlı kitabında dikkate alınması gereken şeylerden, teorilerden birisi de; “insan nüfusunun, temelde var olan gıda kaynaklarına göre çok daha hızlı gelişmesine işaret etmektedir. Malthus'un düşüncelerinde yer verdiği temel gıda kaynakları aritmetik olarak ilerler, gelişme gösterirken, insan nüfusunun ise geometrik olarak çoğalacağıdır. ... İşte dikkate alınması gereken bu artışlar arasındaki farkla birlikte, yaklaşık olarak bir yüzyılın sonunda temel besin maddeleri üretimi beş kat artarken, mevcutta olan dünya nüfusu ise tam 16 kat artış sağlayacaktır.” Eğer bir ara vaktiniz olursa ve konu dikkatinizi çektiyse, lütfen bakınız derim. Evet, gönül ister ki vegan olalım, ama şu an için elde kalan tek seçenek bu. Ürettiğimiz gıda ürünleri ve yapay gıda mühendisliği de bu artışa doğal olarak pek bir çözüm sunamamakta ve besin kalitemiz, genetik mühendislik ile birlikte hem düştü ve hem de bizi temelde aldığımız bu besinler aracılığı ile hasta eder oldu. İşin özü, gerek vegan gerekse et ürünleri de olsa, artık bu dünya biz insanları kaldıramaz oldu. Bu gıda ürünlerini ve gereksinimlerimizi üretirken doğa ve evremize verdiğimiz türlü tahribattan hiç bahsetmiyorum bile. Özellikle, doğada yaşayan canlılara olan vahşi yaklaşımımız (burada birçok insanı tenzih ederim) gerek psikolojik, gerek fiziki anlamda git gide arttı. Dünyanın her yerinde bu tür hadiseleri sosyal medya ve haber kaynakları aracılığı ile görür olduk. Üzülerek ifade etmek isterim ki; ülkemiz, doğasına ve diğer canlı türlerine saygıyı ihmal eden, hatta resmen hiçe sayan ülkeler arasında neredeyse zirveyi oynamakta. Burada aklıma şu soru gelmiyor değil; Kimliğimizde yazan ‘İslam’ dini biz insanlara bunu mu işaret ediyor (?) diğer canlılara karşı katı olun mu diyor! Burada değerli yazarımız ve din adamı olan, rahmetli
Yaşar Nuri Öztürk
Yaşar Nuri Öztürk
‘ün bir kitabındaki dikkat çekici pasajına işaret etmek isterim; “Zulüm, varlık düzeninde yozlaşma ve yabancılaşmaya sebep olmaktadır. Ve bu anlamda en büyük zalim, insandır. Çünkü yaradılış düzenini ve tabiattaki denge ve ahengi bozan tek varlık insandır.” #43007894 Evet, eğer teknoloji ve teknolojinin nimetleri olmasaydı, bizler bu tür vahim olayları, hadiseleri kolay kolay öğrenemeyecektik. İşte teknolojinin nimetlerinden biri de, hızlı bir şekilde kaynağa erişerek, yaşamakta olduğumuz bu 21. yy.da bilgiyi ışık hızında yaymaktır. Ama bir dakika, o kadar bilgi akışının içinde hangisi doğru (?), hangisi yanlış! Aslında daha neler var neler, biz insanları gelecekte bekleyen ve sanırım en erken 2050 yılına doğru, biz insanların birçok beklentisini temelden sarsacak ve yeni düzeni getirecek olan. Çok şey konuşmak isterim, ama tüm bunlar hayal diyen arkadaş ve okurlara da selam olsun. Bundan yaklaşık 20 yıl önce, şu an elinde olan Android OS’de bir hayaldi ve gerçek oldu. ;) Size incelemenizin güzelliği ve düzgün Türkçeniz için teşekkür etmek isterim. İnanın keyifle okudum ve ilk ya da ilklerden olmasına rağmen, gayet etkileyici ve akıcı ele alınmış bir inceleme olmuş. Zaman ayırıp, biz okurlar için kaleme aldınız ve zahmet verdiniz. Kaleminiz keskin, okurunuz bol ve bu yolda başarılarınız daim olsun.
Melissa okurunun profil resmi
Çok teşekkürler detaylı yorumunuz için bahsettiğiniz kitabı okuyacağım bende çünkü ilgi alanımda olan bir konudan bahsediyor. Veganlık konusunda hali hazırda et yiyen biri olmanıza rağmen yaklaşımınız ve realistliğiniz çok etkileyici. Alışkanlıkları değiştirmek zor haklısınız ama umarım hepimiz yakın bir gelecekte başka hiçbir canlıya acı vermeden yaşayabilmenin bir yolunu buluruz. Bende size cowspriacy belgeseli izlemenizi tavsiye ederim temelde iklim krizi ve endüstriyel hayvancılığın gerçeklerini anlatıyor. Geçmişte zorunluluktan insanların yaptığı geleneklerin çoğuna artık mecbur olmadığımız ve bilimsel açıdan doğru olmadığını öğrendiğimiz halde devam ettirmemiz bence çok uzun sürmeyecek. Bilimin her zaman kazanacağına inanıyorum. Öte yandan nüfus artışına bağlı olarak sürdürülebilir bir düzen aslında veganlık çünkü bildiğiniz gibi hayvan endüstrileri besi hayvanlarını beslemek adına verimli tarım arazilerimizin çoğunu yetiştirmektedir ve bu araziler hayvanları beslemek yerine insanları beslemek için kullanılsaydı dünyada açlık muhtemelen kalmayacaktı. Bir solar enerji mühendisi olarak aslında yenilenebilir enerji alanına yönelmemin en temel nedeni iklim krizi sorunumuzdu ve iklim krizinin en büyük neden maalesef hayvan endüstrilerinin oluşturduğu metan gazı.. Ben gelecekten umutluyum çok yakın bir gelecekte umarım zulüm düzenini hep birlikte değiştirebiliriz. Güzel yorumlarınız içinde çok teşekkür ederim, iyi dileklerinizin aynısını sizin için diliyorum 🕊
3 sonraki yanıtı göster
Gül Uğurlu okurunun profil resmi
Harika bir inceleme olmuş. Tebrik ederim ☘️✨👏🏻
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.