BÜYÜK ADAM
Millete ve vatana bağlılık bakımından birkaç türlü vatandas vardır. Bunların basında kahramanlar gelir.
Hiçbir karsılık beklemeden kendisini her zaman millet ve vatan uğruna harcayabilenler, kahraman
vatandaslardır. Bu birinci sınıfın sayısı oldukça azdır.
Đkinci sınıfı iyi vatandaslar teskil eder. Bunlar tek baslarına ve her zaman kendilerini kendi istekleriyle
feda etmeseler bile, iyi bir ad bırakmak bahasına kendilerini feda edebilen kimselerdir. Kutlu görevler
için, ülküler için kendilerini harcayan bu iyi vatandaslar, yanlarında kendilerine benzeyenleri gördükçe
cesaretlenir ve birinci sınıfa yaklasırlar.
Üçüncü sınıf, kendilerini feda edebilecek yaratılısta olmamakla beraber, baska her hususta fedakarlığa
katlanabilen, hatta kendisini feda etmek gerektiği zaman, bu fedakarlığı hiçbir istek duymadığı halde
katlanan, yani kaçmayı düsünmeyen vatandaslardır.
Dördüncü sınıf, vatan ve millet için ancak baska bir kazanç karsılığında fedakarlık yapabilen, fakat
hiçbir zaman kan fedakarlığına girisemeyen ve kan fedakarlığından kaçınmak için her çareye basvuran,
her hileyi yapan kötü bir sınıftır.
Bir de hainler vardır ki, onlardan bahsetmeyi lüzumsuz buluyorum. Hafızaları biraz yormakla, bunun
birçok örneğini bas rolü oynayan büyük adamlar, ancak ilk iki sınıftan çıkmıstır.
Gerçekten büyük adam olanı ayırmak pek de kolay bir is değildir. Çünkü, sahsiyetleri tarafsız olarak
incelemeye engel çok sey vardır. Bu engellerin basında propaganda gelir. Propaganda kötüye
kullanıldığı zaman o kadar fena seydir ki, bazan büyük adamları değersiz kimseler olarak gösterdiği
gibi, bazan da alelade kisileri büyük adam diye tanıtabilir. Hele, tek taraflı propaganda nice gerçekleri
ortadan silmektedir. Bereket versin ki, bir propaganda, asıl gerçekleri hiçbir zaman sonuna kadar
gizleyemiyor. Doğru olan sey ergeç ortaya çıkıyor.
Mesela Osmanlı sadrazamlarından Gedik Ahmed Pasa büyük fetihler yapmıs büyük bir vezir gibi
gösterilir. Bu yanlıs telakki iyice yerlesmis, hatta sair Yahya Kemal “Gedik Ahmed Pasa’ya Gazel” diye
güzel bir siir bile yazmıstır. Fakat gerçek hiç de böyle değildir. Gedik Ahmed’in fetihleri diye gösterilen
seyler, muhtesem ve yenilmez Osmanlı ordusu ile bazan savassız, bazan kısa bir savasla elde edilmis
ve küçücük devletlere karsı kazanılmıs ucuz basarılardır.
Değersiz Gedik Ahmed, haksız yere böyle sisirildiği gibi, II. Abdülhamid de haksız yere küçültülmüs,
müstebit, zalim, hatta hain gibi gösterilmistir. Bu da Đttihatçıların propagandası sonucudur. Halbuki son
zamanlarda yapılan bazı ilmi yayınlar, Sultan Abdülhamid, lehinedir. Henüz sahsiyetinin değerini tam
manası ile bize bildirecek bir kitap yazılmamıs olmakla beraber, simdiden su gerçeği kabul edebiliriz ki,
ittihatçılık dokuz on yılda mahvettikleri imparatorluğu 33 yıl dağıtmadan tutabilmis olmakla,
Abdülhamid büyük bir iktidar sahibi olduğunu göstermis ve aleyhindeki yayınların haksız olduğunu
ispat etmistir. Hele kanlı oyunlara asla girmemesi de, kıyıcı olduğu hakkındaki iddiaları çürütecek bir
delildir. Bundan baska, mevkiinin sorumluluğunu iyi kavramıs bir kimse idi. Đstanbul’a yürüyen ve
içinde düzenli kuvvetlerden çok Rumeli’nin türlü soylara mensup basıbozuk döküntüleri bulunan
Hareket Ordusu’nu dağıtmak, Abdülhamid’in elinde idi. Fakat saltanatını korumak için bile olsa, buna
yanasmadı. Pasaları, çok kuvvetli muhafız kıtalarını Hareket Ordusu üzerine yürütmek için izin
istemisler, fakat o, halife olmak dolayısıyla müslümanı müslümana kırdıramayacağını söyleyerek bunu
reddetmisti.
Gedik Ahmed ile II. Abdülhamid örnekleri tarihin birçok ünlüleri üzerinde uygulanınca malum
telakkilerden baska türlü sonuçlar alınacağı muhakkaktır. Bundan baska tarihteki sahıslardan
hangisinin büyük olduğunu arastırırken zaman, çevre ve imkan sartlarını asla gözden kaçırmamak
gerekir. Yavuz Sultan Selim, acaba Balkan Savası’nda padisah olsaydı ne yapabilirdi? Belki hiçbir sey
yapamaz , belki pek az sey yapardı. Fakat davranısları ve uğrasmaları ile büyük adam olduğunu
herhalde ispat ederdi. Bundan dolayıdır ki, büyüklüğü basarı derecesiyle ölçemeyiz. Basarı, zamanın,
yerin, çevrenin, daha önce o sartları hazırlayanların, biraz da tesadüf ve talihin isidir.
Osmanlı padisahlarından Genç Osman, hemen hemen hiçbir sey yapamamıstır. Bununla beraber pek
büyük bir sahsiyettir. Çok önemli planları vardı. Sehid edilmeseydi, bugünkü Türkiye’nin manzarası
bambaska olacaktı.
O halde, hangi sahsiyetlere büyük adam demeli? Bunun esasları sunlardır:
1. Büyük adam, her seyden önce iyi niyet sahibi adamdır. İcraatındaki amiller, toplumun yükselmesidir.
Kendisinin bir çıkar kaygısı yoktur.
2. Büyük adam, her devirde erdem ve meziyet diye tanınan vasıfların birçoğuna sahip olan adamdır.
3. Büyük adam, özel hayatında da yüksek ve temiz olan adamdır. Birtakım meziyetleri olan reziller,
hiçbir zaman büyük adam değildir.
4. Mevkii için milleti feda eden değil, aksine gerektiği zaman millet uğruna mevkiini, hatta hayatını
verebilen adam büyük adamdır.
5. Gerçekleri görebilen, acı gerçeklere cesaretle bakabilen, haksızlık bilmeyen adam büyük adamdır.
6. Sözü ile isi arasında zıtlıklar bulunmayan, yalan ve hiyleden payı bulunmayan adam büyük adamdır.
7. Büyüklüğün sartlarından biri de zekadır. Ahmaklardan büyük adam çıktığını tarih kaydetmemistir.
8. Adam seçmesini, her isin ehlini bulmasını bilen adam büyük adamdır.
9. Büyük adam olmak için ailevi sartlar da vardır. Her aileden büyük adam yetismez. Soysuzlasmıs,
çürümüs, morfinoman veya alkolik ailelerden büyük adam çıkmaz.
10. Büyük adam, seref hususunda çok titizdir. Verdiği sözden asla dönmez. Bu hususta, Hindenburg
misali çok manalıdır. Maresal Von Hindenburg, Almanya cumhurbaskanlığına seçileceği zaman, o aralık
Hollanda’da sürgün hayatı yasayan Kayzer Wilhelm’den müsaade almıs, subay çıkarken imparatora
sadık kalacağına dair yeminle cumhurbaskanı olmak arasına ahlaki bir tezat görerek onun fikrini
sormustur. Hindenburg, Kayzer Wilhelm’in, üzerinden yemin sartını kaldırması üzerine
cumhurbaskanlığını kabul etmistir. Sözüne bu kadar sadık olan adam, elbette büyük adamdır.
11. Büyük adam, sorumluluktan kaçmaz. Balkan Savası’nda Edirne’yi savunan merhûm Sükrü Pasa,
kahramanca döğüsüp de tutsak düstükten sonra, adı bütün dünyayı tuttuğu halde, kendisini yine
sorumlu saymıs, esirlikten döndüğü zaman kendisini “divân-ı harb”e verilmesini istemistir. Sükrü Pasa
da bunun için büyüktür.
***
Sözün kısası, büyük adam pek seyrek yetisir. Bir millet için büyük adam yetistirmek ne kadar büyük bir
mutluluksa, yetistirmemek de o kadar büyük bir felakettir. Bundan daha büyük ve korkunç olan felaket
ise, alelade adamları büyük sanacak kadar gafillesmektir.
Özdeyiş, 6. Sayı, Mart 1947