Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

516 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
32 günde okudu
MASUMİYETİMİZ ÜZERİNE
AŞK ve MÜZE ÜZERİNE Şöyle bir sualle başlamak istiyorum yazıma; aşk nedir ya da ne değildir? Kendi adıma, hayat sahnesinde gözlemlediğim kadarıyla, dizginleyemediğimiz dürtülerle başlayan, her an birlikte olma isteği ile sürekli tetiklenen, heyecan ve mutluluk uyandıran, içine ara ara ızdırap karışmış fakat şiddetinin büyüklüğüne bağlı olarak bir zaman sonra (er ya da geç), bir balon misali sönmeye yazgılı bir ihtiras olarak tanımlayabilirim. Aşk, farklı yaşamışlarca eksik, fazla ya da hatalı yorumlanabilir. Evlilikle devam edenler içinse basmakalıp sözcüklerle söylersek, aşkın yerini sevgi ve saygının aldığı fakat genel olarak çıkmaza girmiş alışkanlık ya da zorunluluk hali diyebiliriz. Bir nevi fedakarlık. Eserde birçok diyalog içerisinde ucundan köşesinden bir tanımlanma girişiminde bulunulmuştur. #79364217 #77041494 İşte, antik tanrıların destansı mitlerinden insanların efsaneleşmiş masallarına kadar tarih boyunca hakkında onlarca yüzlerce ve belki binlerce kez oluşturulan metinler, şiirler, şarkılar, türküler, şölenlerın vs konusu olan aşk, yazarın kaleminin öncü hedefindedir. Kendileri der ki “Romandaki ilk hedefim müze değil, aşk dediğimiz karmaşık, psikolojik, kültürel, antropolojik şeyi soğukkanlılıkla anlatmaktı.” Anlaşılacağı üzere yazarın tek derdi dokunaklı bir aşk romanı değildir. Aşkın yaşandığı zamanı, mekanı ve kahramanlarının tesir ettiği ve bir anıya dönüştürdüğü eşyaları parçalara ayırarak (atomu parçalamak gibi oldu bu) ruhumuzda bıraktığı yaşanmışlığı iyisi ve kötüsüyle, acımasızca detaylandırarak aşkı görünebilir bir nesne haline dönüştürmek, kısaca aşkı müzeleştirmek diyebileceğim bir hadiseye girişmektir. Çoğumuzun hafif gördüğü ya da toplum içinde öyle gözüktüğü, gözükmek istediği, gözükmek zorunda kaldığı ve çocukca bir gelip geçiçilikle yalnızca cinsel duyguların tatminine giden yol olarak ele aldığı aşkı şıp sevdilikten çıkarıp hiçbir vakit dinmek bilmeyen bir sancıya dönüştürür. “Aşkı yüksek bir yere koyup, sevilen şarkılarda yapıldığı gibi, “Aman ne güzel bir duygu!” demek istemiyordum. Bu duyguyu -tıpkı bir trafik kazası gibi- hayatta başımıza gelen ve çoğu zaman bize istemediğimiz kadar acı veren bir şey olarak anlatmak istiyordum. Masumiyet Müzesi her şeyden önce aşk hakkında bir düşünmedir.” Öyle iki cümleyle anlatılacak ve savaşı verilmeden kazanılacak aşka tahammülü yoktur, böylesi bir aşka aşk denmez gözünde. "Sonu mutlu biten bütün aşk hikayeleri, birkaç cümleden fazlasını hak etmez zaten." Bildiğimiz bütün aşklar başarısızlıkla sonuçlanmıştır oysa /masallar hariç, sürekli çarpışmaktan bile sağ çıkmış ve herhangi bir kazaya uğramadan yoluna devam edenlerin zamana yenik düşmek gibi bir geleneği vardır. Bizimki çok iyi gidiyor diyenler için, zamanın akıp giden kayganlığına bakıp “şimdilik” deme cesaretini kendimde bulabiliyorum. Kitabın açılış cümlesi gerçekten bir başka güzellik içerir ve daha başında kendinizi sorguya çekmenize neden olur. En azından ben de o an yaşandı. “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de başka gelişebilir miydi? Evet, bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu bilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu.“ Kitap ilerledikçe bu sözlerin ne kadar hüzünlü bir hal aldığını hep aklınızda tutuyorsunuz ister istemez. Fakat muhtemel soruyu kendime de yöneltmiştim ben. Belki de Pamuk, ilk baştan bu çetin gerçekle yüzleşmemizi istiyordu. Hayatımızın en mutlu anı dediğimiz bir an var mıydı? Daha önce bunun üzerinde hiç düşünmüş müydük? Geçmişe özlem duyduğumuz, tekrar tekrar yaşamak istediğimiz anlar illaki olmuştur fakat bahse konu yegane bir andır, yerini başkaca hiçbir şeyin tutamayacağı, kısaca bu başka bir şeydir! Hayatımızın en en en mutlu anıymış ve bunu bilmiyormuşuz. Bu an, şuan sahip olduklarınız arasında olabilir ve kendinizi isterseniz bir gözden geçirin demek değil midir bu? Çünkü o bilmiyormuşum, sahibiyken bir farkına varamamazlık ve sonsuza kadar bir kaybediş içerir. Ve kitap boyunca kaybedilen bu anı yeniden yakalayabilmek için girişilen ve çok da umut vaat etmeyen mücadeleye ve sıradışı bir aşk hikayesine tanık oluruz. Yıllarca toplanan ve biriktirilen eşyalarda teselli aramak çoğu insan için sonu hüsran olacağı en baştan belli hastalıklı bir takıntı olarak adlandırılacaktır hiç kuşkusuz. "Ben bir kadını saçlarını, mendillerini, tokalarını, bütün eşyalarını saklayacak, onlarla yıllarca teselli arayacak kadar çok sevdim Orhan Bey." ve ekler "Ama merak etmeyin, aşkımızın gelecek kuşaklarca anlaşılacağından hiç şüphem yok." Fakat yine yazarın son sözlerinde dile getirdiği üzere "Eşyaların bizde duygusal bir etki yaratması, hatıralarımızı canlandırma gücü taşıması için en uygun durum tabii ki aşktır. Ben romanımı yalnızca müze kurmak için değil, aşk dediğimiz duyguyu kendimce çözümleyebilmek için de kuruyordum.“ Aksi takdirde evli bir kadının evine sekiz yıl boyunca gidip (23 Ekim 1976-26 Ağustos 1984 arası; 2864 gün; 409 hafta; 1593 akşam yemeği) ve anne ve babasıyla televizyon seyredip, 4213 adet sigara izmaritini biriktirmenin aşkın aklı kör edici etkisi dışında başka bir divanelikle izah edilebilmesinin yolu yok gibidir. Aşk elbette kitabın ana temasıdır ama birçok Pamuk kitabında olduğu gibi arka manzarada eleştirel bir dünya hüküm sürer. Kültürel, toplumsal, siyasal yönden nazikçe ve aynı zamanda acımasızca gerçeklerimizi yüzümüze yüzümüze vurur. Aşkı anlama ve yaşama şeklimiz bile bu eleştiriden nasibini alır. "Aşkı hepimiz kendi sınıfımız, cinsimiz, kültürümüz, ülkemiz, hatta dinimize göre yaşarız." Bu noktadan itibaren tespit edebildiğim hususlar üzerine kısa kısa görüşlerimi belirteceğim. KÜLTÜREL ve TOPLUMSAL ELEŞTİRİ Bekaretin Kutsallığı Üzerine Pamuk, kitabında en güçlü darbesini namus anlayışımıza yöneltmiştir. Meryem’in bakireliğini en kıymetli hazine olarak gören bir toplumun aslında bir anlam ifade etmeyen ve sadece şeklen bir el değmemiş kutsallık abidesi olan bu anlayışa saplantılı bir şekilde nasıl bağlı olduğunu gözler önüne sürer. Bunu da bulduğu her fırsatta önümüze atmaktan geri durmaz. Seçtiklerimden bir kesit; #76942606 #76947221 #76948302 #76949012 #77039575 #77040345 #77465674 #77469086 #77469407 #77555408 #78458776 #78552157 #79360039 #79377270 Tabuların ve Biçimsel Ahlakın Gülünçlüğü Üzerine Yalnızca atadan kalma olduğu için şaşmaz doğrularımız ve biricik gerçeklerimiz olarak gözüken kesinliklerimiz, geleneklerimiz ve tabularımız vardır. Bunların koskoca bir hiç olduklarını kavrayabilmek için, onlara dışarıdan bir yabancı gözüyle bakabilmek gerekir. Ben buna dostlar arasındaki konuşmalarımda "doğduğumuz çemberin dışına çıkıp bulunduğumuz alana bakmak" olarak tanımlarım. Bir Afrika Kabilesi'nin tabularındaki gülünçlüğü bakar bakmaz tespit edebiliriz. Fakat o bakış kendi içine yöneltildiğinde insanın bu trajikomik vaziyeti tespit etmesi hiç de kolay bir iş değildir. Şu alıntıya dikkat lütfen; #78559602 Yazarın bana kendisini çok sevdiren bir adlandırması vardır tabularına hapsolmuşlar için söylediği: "Tabuları Düşünemeyen İlkeller" Evet, tabu bir ilkellik belirtisidir. Kısacası elalem ne derlerlercilerden olmamak ve hayatı bizzat kendimiz için yaşamak gerek. Bu durumu da kitaptan alıntılarla örneklemek isterim. #77133459 #77135124 #78557096 #78559602 #78575526 #79366290 #79368370 "Aklımda o geceden zevk almama engel ahlakçı düşünceler, kitaplar, romanlar vardı." Ahlakçı düşüncelerin bir çoğunun yakılması gerekenlere inananlardanım, aksi takdirde sonrasız olan kısacık hayatımızı sabırla ve boşa harcanmış olarak bizden sonrakilere teslim edip yokluğa karışmış oluruz. Siyasi Dar Görüşlülüğümüz Üzerine Sağ-sol çatışması içerisinde çıkmaza girmiş bir ülkenin hüzünlü, aklı selimden uzak ve kanlı manzarasını özetler bize sık sık; "Paşam, ordu yönetime ne zaman el koyacak, komünistlerle irtica, iki yandan ülkeyi felakete sürüklüyor..." #77469957 #78350035 #78562091 #30279886 #78569245 #78826469 #78828136 Sanırım kitabın son sözünde yazarın siyasi otoriteye olan sitemini ve inatla sürdürdüğü duruşunu çok daha net olarak görebiliriz: "Bir anlamda sınıfımızın dışına düştük. Kemal, Füsun'a olan aşkı yüzünden; ben, edebiyat sevgim ve siyasi durumlar yüzünden. İkimiz de pişman değiliz." Aile Kavramının Sahte Mutluluğu Üzerine "Bütün sıkıntılar aile havası içinde eriyip, dağılıp gidiyor." Aile kavramının herkeste aynı tesiri yaratmadığını adımız gibi biliyoruz oysa. Mutlu olmasan bile mutluymuşsun gibi yaşamak bilhassa sanal dünyada çok popüler uzun zamandır. Herkes herkesi biliyor, kimse oynamasın. İstisnalar elbette vardır ama bu tamamiyle kişinin karakteri ve hayata bakış açısıyla ilgilidir. Ve çocuk yapmak tek başına bir çare değildir, tutunacak dal arayanlara duyurulur. Mutlu olmak için çocuk yapılmaz, eğer o çocuğa iyi hazırlanmış bir gelecek vaat edemiyorsanız, Allah rızkını verir her beşerin deyip kurtlar sofrasına atmayınız. Öyle dedikleri gibi en az üç tane diyenlere de aldanmayın, gözünüz kesiyorsa diyorum. Yatağını ayıranlar ile zorla yatağa girenlerin toplum içinde ne kadar mesut gözükmeye çalıştıklarını da biliyoruz. Aşk felaketini unutmak için sevgisiz bir evliliğe kucak açanları da... Görücü usulü evliliklerin nedenlerini de biliyoruz. Yanlış anlaşılmasın, toplumun temeli olan aile müessesi (anne, baba, çocuk) en değerli hazinemiz, korumak boynumuzun borcu fakat gerçekleri de görmezden gelemeyiz. Alıntılardan bazılarını bırakıyorum. #77462156 #77463273 #77470286 #77473078 #78299460 #78452206 #78547472 Toplumumuzda Kadın Olmak Üzerine Tacizin her türlüsünü icat etmekte özel bir yeteneğimiz olduğunu artık herkes çok iyi biliyor. Nefes almak bazen çok zor oluyor olmalı kadınlarımız için. Dört bir yandan erkek egemenliği tarafından kuşatılmış ve şekillendirilmiş bir ülkede, daha çok yeni olan bir geçiş dönemindeyiz. Cumhuriyet kadar genç! Biraz sancılı olacağına fakat bir gün, inatla, arzu ettiğimiz o fiiliyatta da eşitlikçi olan düzene kavuşacağımıza inanıyorum. #76931294 #78589307 #79359173 #79365043 #79366758 #79367021 #79372151 Örtünmek ve Açılmak Üzerine Konu genellikle modernlik ya da inanç konusu üzerinden tartışılsa da işin içine dinsel dogmalar girdiği vakit söylenecek hiçbir söz tesir etmeyecek, yapılacak hiçbir tartışmadan netice alınamayacaktır. Aklıma gelen cümleleri örneklendirerek açıklama isteğim var fakat hakaret olarak anlaşılacaklarını biliyorum. Hassas ruhları incitmeyelim. Ancak şu var ki sağduyu sahibi birinin örtünerek cennet yolunda epeyce bir yol katedeceğine inanması da bizi hayretler içinde bırakmaktadır. Hiçbir şekilci unsur ahlaki bir değer olarak dayatılamaz. Konu ile ilgili son sözüm budur. #78567346 #78579199 Sözde Vatanseverlik ve Müslümanlık Üzerine Hiçbir şeye, hiçbir değere inanmamayı doğal kabul edebiliriz. Bu olasıdır. Bazıları yalnızca kendileri için yaşar. Zararı dokunmuyorsa bin yıl yaşasın. Fakat bir de öyleleri vardır ki aramızda, inanmadıkları ve içten içe eğlendikleri kavramları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktan hiç çekinmezler. Bu kavramları yüceltip, onları dokunulmaz ve tartışılmaz değerler haline getirip sefasını süren siyasetimizin ve iş dünyamızın şiirsel yalanlarına kulaklarımızı ne zaman tıkayacağız acaba? Her vatan millet diyene, her hacı hocayım diyene inanmayalım artık. Bu da yerinde bir alıntıdır sanırım #78585109 Kadına Şiddet Üzerine Orhan Pamuk, neredeyse hayatımızın içinde yer alan her eleştirel durumumuzu kitabın içinde harmanlamıştır. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet de bunlardan biridir. "... tam karşımızdaki dairede gene bir karı-koca kavgası çıkar, koca karısını dövdüğü için içimize işleyen çığlıklar duyulurdu." Bir erkeğin, bir kadını darp etmesini, hangi gerekçeyle olursa olsun sanırım hiçbir vakit anlayamayacağım. Çok mu deli oldun kardeşim, bas, arkanı dön git! Namus meselesi hiç deme zaten, kılıfın hükmü kalmamıştır artık. Erkeklik bu değildir. Erkeklik Üzerine Yine yurdum erkek dünyasına hoş dokundurmalar yapmıştır Pamuk. Hayatım boyunca güce dayalı ve bilek gücünün üstünlük sayıldığı bir atmosferde yaşadım. Çoğu zaman gövde gösterisi yaptım ve itiraf ederim ki bundan da hoşnut oldum. Belli bir yaşa gelene kadar da tüm bunların bir saçmalıktan ibaret olduğunu fark edemedim ne yazık ki. Yazar, insan öncesi atalarımızdan kalma bu vaziyetimizi yer yer vurgular. #78587381 Rüşvet Bürokrasisi Üzerine Memleketteki herhangi bir kurumu ele alalım. İşin görülmesi için devletin onayına ihtiyaç duyulan her alanda bir kokuşmuşluk almış başını gitmiştir. Elbette yolu bu çetrefilli güzergaha düşenler ne demek istediğimi anlamışlardır. "Olmaz efendim, mümkün değilciler" birden olduruverirler. Sizin yolunuz hangi kuruma düştü acaba? #78584819 Bir örnek daha buldum kitaptan, alıntıyı yazmak zorundayım. "Güven yurtdışından çürümüş, paslanmış, seferden alıkonmuş ve çevreyi zehirleyen gemileri hurda demir fiyatına sahip satın alır; kağıt oyunlarıyla bürokrasiye bu gemileri gerçek ve pahalı gemiler gibi gösterip hükümet ve devletten tanıdıkları sayesinde, rüşvetle "Türk Denizciliği Geliştirme Fonu"ndan faizsiz kredi alır; sonra gemileri batırıp devletin Başak Sigorta'sından büyük bir paraya konar, karaya oturan paslı gemiyi de demir tüccarı dostlarına satıp masasından hiç kalkmadan büyük paralar kazanırdı. Güven, iki kadeh içkiden sonra 'Ben hayatında hiç gemiye binmemiş en büyük armatörüm,' diye kulüplerde övünürdü."s.389/390 Hatta kahramanımız Kemal sayfa 407'de "... rüşvetin ne kadar kaçınılmaz olduğunu biliyordum." der. Yoksulluk Üzerine Yıllar geçer fakat ülkemde gerçekten ne değişir, yoksullar daha yoksul, zenginler de daha zengin olmaya devam ederler. O vakitlerle bu vakitler hiç kıyaslanır mı diye serzenişte bulunulur çoğu zaman. Elbette kıyaslanmaz derim, çağın medeniyeti ve refah durumuyla kıyaslamak lazım, tüp kuyruğuyla ya da ekmek karnesiyle değil. Yoksa uyutulmaya devam edersiniz. #76768544 Ve ömre bedel 'Ekmek'imiz. Halkın gözdesi, hükümetlerin gel zaman, git zaman halkı tok tuttuğu açlığı maskeleme katığı... Ekmeğe devam... Kepekli olsun. #78301562 Basın ve Sinema Özgürlüğü Üzerine Yüksek sesle haykırmak lazım belki; "Türk basını hürdür." Çok şey değişmiştir ülkemde. Uğur Dündar geliyor aklıma nedense:) Özgürlük konusunda da diğer konularda olduğu üzere zirveyi yaşıyoruz, Yüce Allah yaşatanlardan razı olsun. #77469957 #78583992 Darbe Sonrası Ekonomik Buhranın Sinemamıza Yansıması Üzerine Seksenlerin sonunda daha ilkokuldayken abim, lojmandaki komşu çocukları ilk kez sinemaya gittim. Üç film birden. İlk film Bruce Lee Ölüm Oyunu 2, kendisinin öldüğü film. İkincisi Cüneyt Arkın, Ejder Yadigar "Bombacı"; üçüncüsü ise bir porno. Gölcük Sinemasına bir daha gitmedik. Tekrar tekrar aynı filmlerin isim değiştirilerek gösterildiği bir dönemdi. Jakie Chan, Van Damme, Chuck Norris vs filmlerini kaç kez izledim bilmiyorum. Türk Sineması diye bir şey yoktu. İlk o zamanlar duymuştuk Aydemir Akbaş, Kazım Kartal, Bülent Kayabaş gibi oyuncuların mizahi erotik film çevirdiklerini. Pamuk, sıkça sinemanın içine düştüğü bu buhranı da bize hatırlatmıştır. #78568746 İşaretlediğim daha çok husus vardı ama düşündüğümden de uzun sürdü buraya kadar. Muhtemelen okunmaz bir hale soktum ama olan oldu bir kere. :) Pamuk, çok fazla konuya temas ettiği için yakalayabildiklerim üzerine kısa kısa düşüncelerimi izah ettim. Umarım olmuştur. İlk kez bu kadar uzun ve detaylı bir incelemeye kalkıştım burada. Kendisi için çok değerli olan bu dokunaklı eseri benimle buluşturan
Demet
Demet
'e teşekkür ederim. Tavsiye üzerine okuduğum bir kitabı normal şartlarda kısa sürede bitiririm. Buna rağmen elde olmayan sebeplerle çok uzun sürede okuyamamış olmamın vebalini bu incelemeyi yaparak gönlünü de almak istedim. Herkese keyifli okumalar olsun. :)
Masumiyet Müzesi
Masumiyet MüzesiOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 202241,1bin okunma
··
344 görüntüleme
Demet okurunun profil resmi
Nihayet! 🦦 :) Öncelikle eline sağlık, kitabı beğenmene sevindim. Kitabın sende oluşturduğu düşünceleri, “hassas ruhları“ düşünerek ince bir dille yansıttığın için de ayrıca teşekkür ederim. Çünkü op’un tüm konularda getirdiği yorumlamalar epey tartışmaya müsait oluyor. Ama eminim yine bir şeyler bulup tartışma çıkarmak isteyenler olacaktır, umursamıyorum. Kitaba gelecek olursak, epey zaman oldu okuyalı ama daha önce de belirtmiştim, hem çelişkili hem de çeşitli yönleriyle aklımdan çıkmayan pek çok detayı var... OP, Türk toplumunu ve geleneğini çok iyi gözlemleyip tasvir edebiliyor diye düşünüyorum. Gelenek ve modernlik arasında mücadele eden bir toplumda erkek ve kadın ilişkilerine yaklaşımıyla, sarsıntılı politik durumlara yaklaşımıyla her birimiz farklı noktalara geliyoruz. Masumiyet Müzesi, her andığımda nostaljiyle karışık tatlı bir hava bırakmıştır hep bende. Hayatının en mutlu anını yaşadığına içtenlikle inanıyor bazılarımız, ne derlerse desinler kalplerinin bir kısmında hâlâ inanıyorlar daha mutlu bir an olacağı kesinliğine.. Anılar, anılar, anılar, tüm birikimler, geri dönüşler, terkedişler, tüm bunlar kendi hayatımızda da sonunun hüsranla sonuçlanacağını bildiğimiz birer anı koleksiyonu değil mi? :) Kemal gibi bunları biriktirmekten vazgeçmeyeceğimi biliyorum diyerek bitiriyorum.. Asıl ben teşekkür ederim. Çok keyifliydi incelemeni okumak! 🤸🏼‍♂️✨🎎📕
Odessa okurunun profil resmi
Yeni kitaplarda buluşmak üzere :)
Ebru G. okurunun profil resmi
Gözüm seğiriyor. Okumaya başladım ki galiba klavyede yanlış yere bastım da başkasının gönderileri alt alta sıralandı sandım. Klavyede ''END'' tuşuna basmama rağmen sonu gelmedi. Bilahare okuyacağım. :D
Odessa okurunun profil resmi
Maviş gözlere zahmet olacak ama oku yani, o kadar uğraşmışız burada :D
2 sonraki yanıtı göster
Semih okurunun profil resmi
Varlığından uzunca bir süredir haberdarım ama içeriğin ayrıntısını sayenizde öğrenmiş oldum, elinize sağlık. Alıntıların hepsine bakamadım ama kitabı okuyacağım zaman hafızamı tazelemek için tekrar uğrarım buraya. :)
Odessa okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, her zaman beklerim :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.