Enver Paşa 8/9 Kasım 1918 gecesi İstanbul'dan kaçtıktan
sonra, karısı Naciye Sultan da 1920 başlarında İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalıyor. Naciye Sultan, kendi anılarında bu olayı
şöyle anlatmaktadır der Şevket Süreyya Aydemir, “Enver Paşa”
kitabında (İstanbul'u işgal ed en devletlerin temsilcilerinden
biri olan Fransız Generali Franchet d'Esperey evvelâ Dolmabahçe
Sarayı'nı istemiş, onu alamayınca Enver Paşa'mn Kuaıçeşme'deki
yalısını elde etmiş.):
“Kocam ve arkadaşları memleketi terke karar verdiler. Enver,
memleket dışında daha faydalı olacağını sanıyordu. Sulhten
sonra tekrar dönecekti. Bana da beraber gelmemi söyledi.
Fakat çocuğumu bırakamazdım. Kaldım. Mahpeyker bir yaşındaydı. ikinci çocuğuma da gebeydim. Ama bunu henüz bilmiyordum. Hareketinden sonra ondan seyrek haber alıyordum. Gittiğinden uzun bir müddet sonra, Berlin civarında bir çiftlikte olduğunu öğrendim. Almanya'dan gelenler bu haberleri getiriyorlardı. Halbuki ne tehlikeler atlatmış. Bana bunları hep sonradan anlattı.
Rusya kıyısına varınca arkadaşlarından ayrılmış. -Kafkasya'ya
geçip, Nuri Paşa ile bir müdâfaa cephesi kurmak istemiş.
Bir takaya binerek denize açılmış. Fakat Karadeniz'de fırtına
patlamış. Günlerce fırtına devam etmiş. Nihayet gemi Kırım kıyılarına sürüklenmiş. Oradan Berlin'e gitmiş.
Ama bizim başımıza gelenler de başkaydı. Düşman filo ve
kuvvetleri İstanbul'a girince, Fransızlar bizim Kuruçeşme yalımızı
işgal ettiler. Hem de 24 saat içinde binadan çıkmamızı istediler.
Hastaydım. Kızım Mahpeyker de iki taraflı zatürreeden
yatıyordu, işgal Kuvvetleri ise, yalıya doktor gelmesine bile izin
vermediler.
Fransızlar, evin önünde vasıta bile bırakmıyorlardı. Yalnız
Dr. Süleyman Numan Paşa, ancak yaya olarak gelip bize baktı.
Yalının boşaltılması tebliğinden 24 saat sonra ise, hasta olduğumuz halde yalıdan çıkmak zorunda bırakıldık. Yanımızda erkek olarak kimse yoktu. Daire müdürü ile kayınpederim de
tevkif edilmişti. Kimse bize yardım edemedi. Biz Talât Paşa'nın
ailesinin oturduğu binaya, Sultanahmet'teki konağa sığındık.
Kocam bunları duyunca oradan kardeşi Kâmil Bey'i bize
yardıma gönderdi. Ama Kâmil Bey de Almanya'dan İstanbul'a,
binbir dolambaçlı yollarla, ancak 52 günde gelebildi. Hatta yolun
bazı kısımlarını da yürüyerek.. .”
“...14 Temmuz 1919'da ikinci çocuğum Türkân dünyaya geldi. Tazyik devam ediyordu. Her gün gelip gidip boyuna bir
şeyler soruşturuyorlardı. 1919 sonlanna doğru, artık memleketten çıkmaya karar verdik. Teşebbüse geçtik. Konsültasyonlar yaptırdık. Dışarıda tedavi görecektik. Ama bu sefer d e Babıâli, yani Mütarekedeki Itilâfçı hükümet raporlarımızı kaybediyordu. Yabancı işgal kuvvetleri ise, tabiî teşebbüslerimizi engelliyordu. Sonunda müttefiklerinden gizli olarak, Italyan işgal Kuvvetleri Kumandanı Kont Kaprini'nin yardım ve tertibi ile İstanbul'dan çıkabildik.”