Gönderi

Tarihselci yaklaşım açısından bir diğer önemli sorun ise peygamberlik kurumunun (nübüvvet) sona ermiş olmasıdır. Çünkü nübüvvet kurumunun sona ermiş olması Kur’an metninin artık ilahi bir çerçeveden güncelleştirilmeyeceğini, dolayısıyla her tarihsel konumda güncelliğini korumakta olduğunu ima eder. Diğer taraftan nübüvvetin sona ermiş olmasından, Kur’an’ın her tarihsel dönemde güncelliğini koruyarak yorumlanması düşüncesi çıkarılabilir ki bu, klasik geleneğin içtihat düşüncesinde uygulamasını bulmuştur. Ne var ki bu, Kur’an’ın kategorik olarak tarihsel kabul etmekle hiçbir şekilde aynı değildir. Çünkü içtihat, üzerinde yorum yaptığı âyeti tarihsel kabul edip onun ardındaki tarih üstü uygulamayı arama çabası değil, doğrudan lafızlar üzerinden maksadı tespit ve tayin çabasıdır. Buna karşılık tarihselci düşünce açıkça biçim/öz ayrımına dayanır ve Kur’an’ın biçim kategorisine girecek bütün uygulamalarının (her ne kadar bu “biçim” kategorisinin nerede başlayıp nerede biteceğine dair somut bir düşünüm icrâ edilmemiş olsa da) tarihsel nitelikte olduğunu öne sürer. Bu durumda eğer Allah herhangi bir tarihsel koşul içerisinde 0 koşula özgü tikel uygulamalar üzerinden mesajım anlatıyorsa bu durumda her tarihsel dönemde -en azından köklü farklılıklarınin yaşandığı her tarihsel dönemde- yeniden peygamber ve vahiy göndermesi beklenirdi. Diğer taraftan eğer belli bir tarihsel dönemde indirilen Vahyin tikel uygulamalarının sadece o tarihsel döneme mahsus olması fakat maksat ve ilkelerinin diğer tarihsel dönemlere nakledilmesi mümkün olsaydı bunun ilk peygamber ve ilk vahiy üzerinden saglanması da mümkün olabilirdi. Fakat tarihin uzunca bir süreci boyunca Allah’ın pek çok peygamber göndermiş, ardından bu süreci son peygamber ile bitirmiş olması, tarihselcilik açısından -eger ilerlemeci tarih anlayışı benimsenmeyecekse-zor görünmektedir.
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.