Gönderi

İbrahim Hakkı'yı Doğru Anlamak Marifetname adlı meşhur ansiklopedik eserinde İslam Filozoflarından nakil yoluyla zikrettiği bazı ifadelerden dolayı Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de bazılarınca “Evrimci İslam Âlimi” olarak nitelendirilmiş, İnsanın evrimin ürünü olduğunu Darwin’den önce Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın yazdığını, evrimci yaratılış düşüncesinin klasik anlamda son temsilcisinin Erzurumlu İbrahim Hakkı olduğu iddia edilmiştir.[75] Bu iddiaların tutarlılığını araştırmak için eserin aslına yönelerek incelemek gerekmektedir. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin evrim manasında yorumlanan ifadeleri şöyledir: "Hak Teâla'nın emir ve tesiriyle eflâk ve nücûm devr ü hareket eyleyip anasır-ı erbaayı (dört unsuru) istihâle-i mezkûra üzere (daha önce bahsedilen hal değiştirme üzere) birbirine mezc ve tahmîr etmişlerdir (birbirine katıp mayalandırmıştır). Ta kim, izdivâc ve imtizâc-ı anasırdan ibtidâma’deniyyât hâsıl olup (böylece unsurların bir araya gelip karışmasından önce madenler meydana gelmiş) ândan nebâtât peydâ olup ândan hayvanât vücuda gelmiştir (onlardan bitkiler, onlardan da hayvanlar var edilmiştir). Ve hayvan kemalini buldukta, insan zâhir olmuştur. Ve bu ecsâm-ı mürekkebâtın (terkip olunmuş cisimlerin) merâtib-i erbaa-i mezkûresi meyanında (bahsi geçen dört mertebesi zımnında) mütevassıt (arada, ortada olan) mürekkebât hem vardır. Amma ma’deniyât ile nebatât arasında mütevassıt mercandır. Zira ki salabette hacer gibidir (katılıkta/sertlikte taş gibidir). Ve nebat gibi zerre be-zerre ka’r-ı deryadan (deniz dibinden) bitip vech-i maden yukarı gelip yabis (kuru) oldukta berk olur. Ve amma nebatat ile hayvanât arasında mütavassıt nahl-i hurmadır (hurma ağacıdır). Zira ki ol nebat iken hayvan gibi müzekkerine mukarin olmadıkça (erkeğine yaklaşmadıkça) neticesi hurma olmaz. Ve başını kat’etseler (kesseler) helâk olup kuruyup berk ve bârî kalmaz. Ve amma hayvanât ile insan arasında mütavassıtların azharı maymundur. Zira ki, cümle azası şa’r ve zenebden maada (kıl ve kuyruk dışında) bîrunu ve derûnu insana müşabihtir. Ve bu mütavassıtların vücudunda hikmet budur ki, her biri kendi mertebesi esfelinden nihâyet-i a’lâsına (aşağısından en yükseğine) vasıl olup merâtib-i mevcudât (varlık mertebeleri) ol teselsül ile müretteb ola ve mertebe-i insaniyede nihâyet bula. Pes, tetimme-i devr-i zaman ve zübde-i eczâ-i cihân (cihanın cüzlerinin özü) vücûd-i insandır. Ve âbâ-i seb’a-i ulviyyenin ve ümmehât-i Erbaa-i süfliyyenin ve mevâlîd-i selâse-i mürekkebenin hulasa-i netâici beden-i insandır. Belki, illet-i ğâiyye-i her dû-cihân (iki cihanın yaratılış gayesi) ancak hazret-i insandır.” İbrahim Hakkı Hazretlerinin yukarda naklettiğimiz ifadelerine dayanarak onun hakkında bu tür iddialarda bulunmanın temelinde, ifadelerindeki istihale kavramını evrim olarak değerlendirmek yatmaktadır. Bu ifadeleri sadeleştirilirken, istihale yerine evrim tabiri kullanılmış bazen de istihale denip parantez içinde evrim ifadesi yazılmıştır. Keza, madenlerle bitkiler, bitkilerle hayvanlar, hayvanlarla insanlar arasında her iki türe benzerlik gösterdiği gerekçesiyle “iki tür arasında olan” manasında kullandığı “mutavassıt” tabirini aracı, vasıta veya geçit olarak isimlendirmek de doğru değildir. Çünkü böyle denerek adetâ bu varlıkların bir türden diğerine aracılık yaptığı, geçiş formu olduğu ima edilmiş oluyor. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin daha 10 sayfa önce[76] ilk insanın yaratılışıyla alakalı olarak söyledikleri göz önüne alındığında yukarıdaki naklinden maksadının evrimi savunmak olmadığı açık bir şekilde anlaşılacaktır. Çünkü şöyle diyor: "Ba’dehu, Hak Tealâ baba-i âlem ebu’l-beşer olan Âdem (a.s)’i halk etmek muradeyledikte Azraîl (a.s)’i gönderip yeryüzünde ekâlim-i seb’a’dan enva-i turâb almıştır. Ba’dehu Cebraîl (a.s)’i gönderip ol tîn-i yâbis’i 40 gün tahmîr kılmıştır. Ba’dehu Hak Tealâ onu ahsen-i takvîm üzere batn-ı Vâdi-i Nu’mân’da tasvîr etmiştir…” Devamında Hz. Âdem’in daha sonra semavata ref’ edilip Cennetu’l-Firdevs’e konuluşunu… Hz. Havva’nın sol eğri kaburgasından yaratıldığını anlatır… Hz. Âdem’in yaratılışıyla ilgili olarak bu açıklamalarda bulunan bir zatın İslam filozoflarından naklettiği yukarıdaki ifadelerine dayanarak evrimci olduğunu iddia etmek doğru olmasa gerektir. Çünkü böyle bir anlayışa sahip olsa burada bir açıklama yapar, en azından günümüzde evrimci yaratılış teorisini savunanların yaptığı gibi bir takım teviller yapardı… Mevlana’nın ifadelerinde olduğu gibi, bu ifadelerle de tahavvülat-ı zerrat'tan (atom ve moleküllerin hal değiştirmesi) bahsedildiğini, elementlerin kademe kademe çeşitli mertebelerden geçerek insan vücudunda yer aldığına işaret edildiğini söyleyebiliriz. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin bir kaç paragraf sonra söyledikleri şu ifadeler bu anlayışı destekler mahiyettedir: "O vücûd-i sârî, âlem-i nebatâta girerken bazı âfât ârız olup nebât olamaz. Yahud nebat olur, lakin kemaline ermezden mukaddem fasid olur… Ve kâh olur ki, itidaldan baîd olan nebât ared olunup ekl-i hayvana (hayvanlara yiyecek olmaya) layık olmaz ve kâh olur ki ekl-i hayvana layık olur lakin kable’l-ekl (yenmeden önce) zâil olur… Ve kâh olur ki bir hayvan kâbil-i ekl-i insan (insan tarafından yenilmeye müsait iken) olmuş iken kable’t-tenâvül (insanın yemesinden önce) ol hayvan fasid olur ve hayvanı insan mertebesine nakl ettirmekten mani’ olur. Ve kâh olur ki, insan mertebesine nakl eder lakin kemal mertebesine vasıl olamaz ve akl-ı küll’i bulamaz. Dünyaya hayvan gelir nâdân gider. Ve Kâh olur ki, merâtib-i urûcutayy edip hâdken eşcâra (topraktan ağaçlara) gelip süratle fevâkih (meyveler) suretine girip gıda-i insan olup nutfe şeklini bulup insan suretine gelir ve âkıl ve ârif olur lakin akl-ı evvele vasıl olamaz, kemalini bulamaz[77]. Bu ifadeler göz önüne alındığında, yukarıda anlatılmak istenen şeyin tahavvülat-ı zerrât denilen elementlerin hal değiştirmesi olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Yani elementler cansız varlıklardan bitkilere, bitkilerden hayvanlara, bitki ve hayvanlardan insanlara geçerek onların bünyesine yerleşmekte böylece onlara dönüşmektedirler. Başka bir ifadeyle, anlatılmak istenen şey, elementler yoluyla birbirine bağlanmış olan varlıkları tasniften, sınıflandırmadan, mertebeler halinde gruplandırmaktan ibarettir. O günkü bilgiler ışığında varlıklar cemadât, nebatât, hayvanât ve insan olarak sınıflandırılmıştır. Bu arada bazı varlıkların iki ayrı türe yakın olduğuna işaret edilmiş bu sadedde mantarlar cansızlarla bitkiler arasına, hurma ağacı bitkilerle hayvanlar; nasnas veya maymun da hayvanlarla insanlar arasına yerleştirilmiştir. Oysa mantarların bitki olduğunda bir şüphe olmadığı gibi hurma ağacının bitki olduğunda da hiçbir şüphe yoktur. Hurma ağacından daha ilginç özellikler taşıyan pek çok bitki vardır. Meselâ etobur bitkiler böcek, kurbağa vs. avlamaları sebebiyle hurma ağacından daha çok hayvan özelliği gösterirler. Ancak bu durum da onları bitki olmaktan çıkarmaz. Maymun ve nasnas konusuna gelince, bugün yeryüzünde insan-maymun arası bir varlık olmadığını, insanlarla maymunların birbirlerinden kesin çizgilerle ayrıldıklarını, insanların maymunlardan ruh, akıl, duygular vb. yönlerden çok farklı oldukları gibi, beden ve azaları bakımından da çok farklı olduklarını biliyoruz. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin evrim manasında yorumlanan yukarıda zikrettiğimiz ifadelerinin bir nakilden ibaret olduğunu belirtmiştik. Çeşitli eserlerde rastlanan bu nevi ifadeler, bizce eser sahibine göre değerlendirilmelidir. Çünkü aynı söz söyleyenin niyetine göre farklı mana taşıyabilir. Dolayısıyla sözün kime ait olduğuna bakılıp, ona göre değerlendirilmesi uygun olacaktır.
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.