“Ne yaparsak yapalım, sanki mağlubiyete mahkûm gibiydik, hep hayal kırıklığına yazgılı… Ne yaparsak yapalım beyhudeydi, bir türlü çıkamayacaktık bu derin, bu kanlı çukurdan. Yıkımlar, ihanetler, isyanlar… Zulüm, yolsuzluk ve yoksulluk. Ne varsa devr-i Abdülhamit için söylediğimiz, hepsi tekrar yaşanıyordu bizimle birlikte. Uğursuz bir döngü gibi olaylar hep kendini tekrar ediyordu bu coğrafyada… Ve insanlar, buğday taneleri gibi ezilip gidiyordu tarih denilen o değirmenin taşları arasında.”
Kitabin bu kesiti romanı o kadar anlatiyor ki...
Baska soze ne hacet...