Gönderi

Kapı
Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne Donandı ağaçlar Donandı dünya Donandı yeşilinden alından Sarısından Donandı delicesine Bir ışık fışkırır topraktan yağmur gibi Bir güneş doldurur ortalığı Bire canım Tüter Açıldı apaydınlık terütaze Devedikeni çiçekleri koskocaman Mosmor açıldı Nennilendi dağlar Çiçeğinden kuşundan böceğinden suyundan Kokusundan Nennilendi Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne Bir bulut ağdı düzden yukarı Bir yanı sırma Bir yanı pamuk aklığında Bir yanı billur Bir bulut ağdı doludizgin Bir toprak var sürülmüş Rahat Sürülmüş kapkara Işıl ışıl uzanmış yatar öylecene Solur devcesine Bir dut ağacı yeşerir Bir tek Yeşerir yalnız Toza, güneşe batmış Toprak ışıldar Işıldar ha babam ışıldar Bir yeşil gölge olur dolaşır uçar Memet kardeş Mustafa kardeş Döne Zala Hatçe Maraşlı Malatyalı Sivaslı ırgatlar Irgatlar tekmil Sersefil döküldü yollara Mustafa uzun boyludur Sivaslıdır Kara gözlüdür Mustafa tatlı güler Mustafa ışık gibi güler Mustafa küfretmeğe utanır Bir sever ki Mustafa esen yele benzer Yüreği dolu dolu Yâr yüreğim Ayağında ham çarık Yâr yüreğim Hatçe ana gün görmüş Ak pürçekleri gün görmüş Ak pürçeklerini süpürge etmiş Tırnakları parça parça Gözleri çimen gözleri Çimen gözleri yitmiş gitmiş Yüzü sarı Yüzü buruşuk içinde Belini bükmüş fıkaralık Solgun dertli kederli Gözü yılgın * Ali kardaş yüz yaşında görünür Yürüyen bir toprak parçası gibi Geçen yıl oğlunu vurdular Bir damla su için Yaaaa bir damla su için Oluk oluk al kan akıttılar Yürürken durdu birdenbire Belini bir ağaca verdi Yorgundu Orada öylecene kaldı Düşündü kaldı Yüzü kaya parçası gibiydi Yokluk gibiydi Bozkırın kıraç toprağı gibiydi Gel dediler ayıktı Kalktı yürüdü Soluğu tıkanıyordu Damarları çekiliyordu Beli ağrıyordu * Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne Maraşlı Malatyalı Tekmil ırgatlar Sersefil döküldü yollara Gelir tozlu uzun yalnız yollardan Gelir uzak köylerden Tabanları şişer Gelir koyaklardan dağlardan Kel tepeler aşar Gelir bozkırın bir ucundan tutarak Rüzgârlı Rüzgâr otları toprağa yatırır Bozkırın ıssızlığı içlerinde Gelirler Elleri kocaman yarılmış uslu Elleri el gibi gözleri göz gibi değil Benizleri saz gibi Ayakları, gözleri, yüzleri Som sarı Sersefil dökülmüşler yollara Gelirler acı Elleri kütük gibi Ağır Toprak dolmuş yarıklarına Kapkara Damarlardan kan toplanır gibi yüreğe Öylesine alışkın Toplanırlar Çukurovaya Toplanırlar sarı Toplanırlar acı * Bura Kalekapısıdır binbir ayak Bura Kalekapısıdır liyme liyme Zehirlenmiş bir sarı şafak çöker Şafaktan önce Şafaktan önce ayaktadır Binbir ayak insanıyla Kalekapısı dört döner Kalekapısı umuttan taşar Umut kapısı kapanmaz Bütün kapılar kapanır Umut kapısı kapanmaz Ardına kadar açıktır Irgatların elleri gibi Yürekleri gibi Yani demem odur ki hiç kapanmaz Şimdiye dek Kalekapısında milyonlarca yürek çarpmıştır Aynı minval üzre çarpmıştır Kalekapısı yokluktan dört döner * Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne Pamuk fidanları parmak boyunda Yağlı verimli toprakta Yağlı toprakta yeşil yeşil benecikler Tozlu tozlu Gün doğar boyun bükerler Büzülürler Güne karşı gerinirler Bir ulu su akar yorgun Ovaya serilmiş akar Gün vurur Kalaylı kaba gün vurmuş gibi * Aynaya gün vurmuş gibi şavkır Sıcak kızdırır Irgatlar sıra sıra dizilirler Gölgeleri düşer Gölgeleri karanlık Toprağı oyar Elleri durur Ellerinden öylesine kan çekilir ki İşlemez Boğazı tokluğuna Gündeliği elli kuruşa Bir liraya Söylerim kimse inanmaz İnanmaz efendiler 24 saatin 14 saati İnanmaz efendiler Taze ot kokusu toprak kokusu yanık toprak kokusu Ter kokusu fışkırır Sıcakta ter kokusu Güneşin alnında her biri Bir kurşun parçasıdır Ağır Çimen yeşilinden bir yalım geçmiş gibi Kavrulmuş Gökyüzünde top top olmuş yıldızlar Yıldızların yorgunluğu Toprağa uzanmış yorgun bedenler Sıcak toprak emer Elleri kolları belleri Yokmuş gibi Taş kesilmiş ağrır Pamuk boy atar * Yıldız yıldız ıslak karanlık şafak vakti Toprak boy atar genişler soluklanır Sıcak tüter ha bire tüter Yıldızlar tekmil kaplar gökyüzünü İğne atacak yer bulamazsın Dil damak kurur Zehir gibi olur ağzının içi Ekşi ayran zehir gibi olur Yaşamak zehir gibi olur Beden zehir gibi olur Gün biter ''Akşama hürmet Kötüye zulmet Ağamızın kesesine bereket'' Çukurova Çukurova oldu olalı Ha bereket De bereket * Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne Yürekten kan çekilir Damarlara kan dağılır gibi Rahat Dağılır yedi iklim dört bucağa Memet kardeş Mustafa kardeş Döne Zala Hatçe Maraşlı Malatyalı Sivaslı ırgatlar Tekmil ırgatlar Gene sersefil döküldü yollara Tozlu yollara Yolda yıkık bir çeşme ağlar Bozkıra yürürler öyle Yürürler başak kokusunda * Yüzüne hasret kaldığım evim der Yürürler Yürürler perişan Görenin yüreği ağzına gelir Yürek dayanmaz parçalanır Yürürler tirtir Yürürler sapsarı Süzülmüş Bir deri bir kemik Yeni çıkmış civcivler gibi şaşkın kör Bereketli toprağın sıcaklığı bedenlerinde ''Çukurova yana yana ördolur Her sineği bir alıcı kurdolur'' der Yürürler Sanki her biri bir yanık türküdür Susmuş * ''Viran kalasın Çukurova Yere batasın Adana şehri'' Yürürler geri Bir ak bulut açar Koskocaman bir çiçekli ışık gibi saçar Ötede ovanın öbür ucunda Denizin üstünde salınır Bozkırın ıssızlığı yüreğe saplanmış dikendir Binbir ayak sürüklenir Binbir ayak toza belenmiş Ekmek değil para değil pul değil Yalnız bereketli toprağın sıcaklığı ayaklarında Umud gün ışığıdır.
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.