Hakan Günday’ın genç yaşta tamamladığı ilk romanı olmasına rağmen doyurucu bir kurgusu vardı.
İçerisindeki birçok düşünceye katılmasam da yazar, okuru beyin fırtınasına çıkarıyor. Okurlara tavsiyem fırtınaya kapılıp gitmemeleri, yelkenleri açıp karakterlerin fikirlerini kendi süzgeçlerinden geçirmeleridir.
Karakterlerin isimleri öylece seçmemiş; eğer üzerine düşünürseniz isimlerin romanla yakın bağını göreceksiniz.
Kitabın sonlarına doğru Bulutsuzluk Özlemi’nin Yaşamaya Mecbursun parçasından söz ediliyor ki bence muhteşem bir jest olmuş. Madem yazar Yaşamaya Mecbursun parçasından bahsetmiş ben de Umut Sarıkaya’nın bir bahsedişini aşağıya bırakayım:
"Ne zaman hayata karşı umudumu kesip, kendime kıymaya çalışsam hemen teybe Bulutsuzluk Özlemi’nin ‘Yaşamaya Mecbursun’ kasetini koyup hayata dönerim ben. Her seferinde ‘Doğru diyor lan yaşamalıyım’ diyerek vazgeçerim bu deliliğimden. Böyle böyle kasetin çıktığı 1996 yılından beri hayvan gibi yaşıyorum. Sen de yaşa! Pişman olmayacaksın. Tıs tıs diye nefes almak çok güzel. Yumruğunu sıkıp ‘Hm demek kalbim bu kadarmış’ demek çok güzel."
Ve evet, Kinyas/Tolga haklıydı…