Gönderi

Biz sözü Hayâlî’ye bırakalım, diyor ki: “Aç gözün kesretde vahdet zevkin eyle yâra bak Kalbüni sâf eyleyüp âyine-i dîdâra bak” Aç gözünü yâre bak ve kesrette vahdet zevkin eyle… Kesret ve vahdet kelimelerini kullanarak şair tezat sanatı yapıyor; zıtları, karşıtları bir araya getirerek, âdeta hayatın dirlik ve düzen içerisindeki haliyle kaos halinin birliğine işaret ediyor. Gözünü açar yâre bakarsan, zıtlıklar içinde ahengi görür, yoklukta varlığı, acıda tatlıyı, hüzünde sevinci, karanlıkta gündüzü hisseder, kahırda lütfu, celalde cemali temaşa edersin… Viranede hazine bulursun. Burada gözünü açıp bakmakla vahdete ermek arasındaki ilişki, vahdet kelimesinin tevriyeli kullanımına da imkân veriyor. Vahdet, bilindiği gibi, kelime olarak birlik ve teklik anlamlarına geldiği gibi, tenhalık, yalnızlık ve halvet anlamlarına da gelir. Şair âdeta şöyle haykırıyor: Gözünü aç, kesret içerisinde yâre bakarak onun biricikliğini temaşa et. Bütün o şeyler içerisinde, onun tekliğini, her şeyden farklı olduğunu ve her şeye hayat verdiğini gör. Bu birliğin, esasen çokluğun ışığı, hayat kaynağı olduğunu fark et. Bu temaşa, bu görüş ve bu fark edişle, esasen yârin her şeyde ve her yerde olduğunu gör de neşelen, bundan haz al! Bil ki yalnız değilsin, seninle birlikte seni kuşatan bütün varlıklar, hayat kaynakları olan o ışığın, o yârin meftûnudur. Her şeyde ondan bir iz, bir alamet vardır. Öyle çaresiz, bikes gurbette kalmadığını bil. Bu bilişi zevk et, neşelen, coş…
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.