Gönderi

Zaman, mekân veya bir şahıs gibi ortak konuya sahip, birbirimizle ilişki kurabildiğimiz varsayımlarımız inançları oluşturur. Örneğin güneşin her zaman aynı yönden -doğuda bir yerlerden-doğduğu ve aynı yerden doğmaya devam edeceğini bir kere varsaymamız yeterlidir. Bu tecrübemiz tekrar sebebiyle inanca dönüşür, çünkü güneş her gün o taraftan doğmaktadır. Burada tekrar edenin daha gerçek olduğuna dair varsayımımız devreye girmiştir. Ancak küçükken yatağın altında varsaydığınız hayalet, daha sonraki varsayımlarla desteklenmediği veya daha güçlü karşı-varsayımlara direnemediği için bir inanca dönüşememiştir. Halbuki ne kadar gerçekti siz onu varsayarken! Hayalet, bizim için gerçekliğin bir parçası olmaktan çıkmıştır. Hayatımızı inançlarla şekillendiririz. Kendimize, çevremize ve diğer insanlara dair inançlarımız, birbirlerini destekler nitelikte hayata bakışımızı, olayları ve nesneleri ele alışımızı, zamanı ve mekânı yorumlamamızı sağlar. İnanç ile varsayım arasındaki fark, varsayımın dil veya başka bir sembolle ifadeye ihtiyaç duymamasıdır. Aynı anda birbirine çelişik veya uyumsuz pek çok varsayımda bulunuruz. O yüzden bir varsayımın doğru veya yanlış olması sözkonusu değildir, çünkü varsayımlar birer iddia içermez. Bir varsayımın inançlarla karşılaştığında ayakta kaldığını veya yıkıldığını söylemek daha uygun olabilir.
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.