Gönderi

Gidenler, kalanlar, hatıralar...
İnsanlar, işler, telaşlar, evler hepsi yerli yerinde. Benim içinde yüzüp durduğum o boşluk gibi. Gidenler oluyor, kalanlar, yıkılanlar, ölenler ama o ‘boşluk’ içime zimmetli. Onu kimselere vermiyor onu hiçbir şey ile dolduramıyorum. Asla doymak bilmeyen bir tazmanya canavarına benziyor. Ona verdiğim, şarkılar, kitaplar, sözcükler de yetmiyor artık. Zamanla sarıldığım güzel hatıralar da siliniyor, geriye nedense hep çocukluk kalıyor. Annenin yaptığı patates kızartması kokusu, çay bardağına vuran çay kaşığının sesi, bir minik huzuru hatırlatıyor hala bana. Hala, bazı zamanlar “hüzün kovan kuşu”nun hüznümü kovacağına inanıyor, yağmurlu havalarda yürürken “hiç kimsenin, yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur.” şarkısını dinliyorum. Sonra ellerime bakıyorum, yağmurun elleri ile birleştiriyorum onları. Hangimizin eli daha küçük bilemiyorum. Bir sene önceye kadar da babaannemin elleri ile birleştirirdim onları. Onun esmer, çizgilerle dolu, sert, doksan yıllık eline uzun uzun bakardım. Pütürlü dokunuşları; yüzümde, alnımda gezerdi bazen. Bana insan olmayı, ömrü, ölümü en iyi o eller anlatırdı. Yalnızlığın adıydı benim babaannem. Gözleri artık görmeyen, kulakları artık duymayan, doğru düzgün yemek yiyemeyen, yavaş yavaş aklını da yitiren babaannemdi; yalnızlık. Bazen kulağına bağıra bağıra olmamış olan şeyler anlatırdım ona, mutlu olacağı şeyler. Yalnızlığını bir nebze olsun dindirmek isterdim. O ise odada yanan ışığın pencereye vuran yansımasının ay olduğuna beni ikna etmeye çalışırdı. Onun boşluğu ve yalnızlığı mecburiydi, ya benimki, bizimkiler? Gidiyorlar, arkalarında boşluklar bırakarak. Kalmaya söz vermiş hiç kimse sözünü tutamıyor. Geriye ise her gün biraz daha silinen, pütürlü ve şefkatli dokunuşlar, sarılmalar, fotoğraflar kalıyor. Kimileri fotoğrafları yok ederek bile o kişiyi yok sayabiliyor, sanki hiç olmamışsın gibi. Ne şanslı o kişiler! Ben ise altı yıl önce kaybettiğim kedime alüminyum folyodan yaptığım topu saklıyorum. Hiçbir işe yaradıkları yok, sadece bir zaman var olduklarını ve duyduğum sevgiyi hatırlatıyorlar bana. Elindekiler bir bir kayıp gittikçe her bir nesne daha da değer kazanıyor. Bazen… Bazen de hepsinden kurtulmak istiyorum, tek eşyamın üzerimdeki kıyafetler olmasını, hafiflemeyi… İşe yarayacağını bilsem, hiç durmazdım, kurtulurdum hepsinden, her şeyden…
··
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.