Bir karahindibanın üzerine konmuş kelebek, misaliyiz hepimiz.
Ömrünün ikindi vaktine ermiş, kendince görmüş geçirmiş ama daha önünde yaşamak zamanı/imkânı olan.
Kelebek, bilir mi hiç, ayağının altındaki kendini sağlama aldığı o beyaz bulutçukların, bir nefes ile darmadağın olacağını.
Karahindiba, bilir mi hiç, üzerindeki renk cümbüşü güzellik timsali kelebeğin, bir günlük ömrünün olup o vaktinin de dolmak üzere olduğunu.
...
Bilmez
Bilemez
Ama
Biz
Bilmeliyiz
...
Ölüm, hak ve gerçek.
Her nefis, ölümü tadacak.
Kimse, dünyada ebedi kalmayacak.
O halde bir an önce toparlanmalı, silkelemeli, kendimize gelmeliyiz.
Ve buna ilk önce, okumak ile başlamalıyız.
Zira, Allah diyor ki, İkra/Oku.
Kendini oku, doğayı oku, kitabı oku.
Gözünü oku: Nasıl da büyük bir mucize değil mi, o küçücük yuvarlak, beyaz ve siyahın kardeşlik muştusu nasıl da bize aydınlık ve ferah, bir pencere aralıyor/açıyor.
Doğayı oku: O upuzun kavak ağaçları nasıl oluyor da devrilmeden dimdik duruyor, bir elif harfi gibi. Hele o otlar yahut çiçekler, nasıl da taşı bile yarıp geçiyor da kendine yol buluyor.
Kitabı oku: Önce Kur'an okunmalı. Hakk, kuluna ne diyor, öğrenmeli.Hem okunmuyor mu ki "Bütün kitaplar, bir kitabı anlamak için.". Okunacak o kadar çok kitap var ki; şiirinden romanına, öyküsünden denemesine kadar. Ne seversen onu oku, sevdiğin yok ise hepsinin tadına bak seçtiğini oku. Yeterki oku.
.
.
.
Öyle işte.
Okumak, hakikat ile oklanmak ve daha dimdik durmaktır. Selametle.