.................... BÜYÜLÜ AMA GERÇEK ....................
Birbirine bu kadar uzak aynı zamanda içiçe geçmiş iki olguyu roman gibi insan hayatına ışık tutan bir eser yapısıyla aktarması ve bunu belki de olabilecek en iyi şekilde yapması bu kitabın "Büyülü Gerçekçilik" akımının en iyilerinden olmasına hatta New York Times tarafından "Eski Ahit'ten bu yana okunması gereken ilk edebiyat ürünü" olarak nitelendirilmesine ve gerçekten de haklı bir gerekçe ile dünyanın en iyi romanları arasında yer almasına yol açmıştır.
Biraz karışık mı oldu ? Hemen düzelteyim.
Kitap fantastik edebiyat ile gerçekçilik akımının mükemmel bir oranda birleşimi, öyle ki kitapta sihirler, büyüler, ortalıkta gezen ruhlar, uçan kişiler, psişik yetenekler, ilginç olaylar, ilginç kişiler hatta olmayacak yaratıklar bile hiçbir zaman eksik olmuyor ve okurken bunlardan hiçbirini olamaz, kabul edilemez ya da gerçek değil diye düşünmüyorsunuz ve hiç farkına bile varmadan çok kolay kabulleniyorsunuz. Ve Márquez'in bu anlatımına sahip olmasını sağlayan biricik kahraman; hemen hemen aynı anlatım ile Márquez'e sürekli hikayeler anlatan Büyükannesi'nden başkası da değil.
Aynı zamanda kitapta çok güzel tasvirler, gayet keyifli bir anlatım ve de inanılmaz derin üslup çeşitliliği var.
.......................... AİLE DESTANI ..........................
Kitabın genel çerçevesinden bahsettiğimize göre içeriğe girme zamanı geldi. Evet tam anlamıyla etkileyici bir aile destanı bu kitap; Buendia soyunun zamanın girdabı içerisinde sürekli tekrarlanan bir döngü ile kahramanlar değişse bile, olaylar değişse bile kaderlerinin değişmediği ismi benzer olanın sonlarının da birbirinin benzeri olduğu, altı kuşaklık bir aile destanı.
Tüm bu ailenin, hikâyenin hatta destanın kurucusu Jose Arcadio Buendia ve akrabası Úrsula ile olan evliliği ile başlayan, sonrasında yaşanan olaylarla göç eden ve 14 aylık yolculukları sonunda tüm bu büyülü, muhteşem ve aynı zamanda hüzünlü milyonlarca olayın yaşanacağı yer olan Macondo kasabasının kurulması ile devam eden ta ki sonunda; eskiden var olmadığı gibi tekrar var olmamaya dönecek olan Macondo kentinin yok oluşu ile kapanan bir olaylar silsilesi bu kitap.
Bu olayların 6 kuşak boyunca 22 Aureliano, 5 José Arcadio, 3 Remedios, 2 Úrsula, 2 Amarantha ve diğer yan karakterler ile devam ediyor olması her ne kadar sıklıkla kafa karışıklığına neden olsa da her bir karakterin kendine has özelliklerini öyle ustalıkla işlemiş ki Márquez; ilk zamanlarda kitabın ön tarafında bulunan soy ağacına sıklıkla danışmak zorunda kalırken, hemen kısa bir süre sonra bu alışkanlık yok oluyor ve birçok okuru caydıran bu kargaşa, ilerde keyif verici bir hâl almaya başlıyor.
Aynı şekilde birçok okuru rahatsız eden başka bir konu olan sık sık rastlanan cinsellik ve de bazı ensest ilişkiler, Márquez'in; hayatın içinde olan herşey romanımın içinde de olabilir yaklaşımını sizin de benimsemeye başlamanız ile artık rahatsız etmemeye başlıyor. İşte bu noktada gerçekliği de dibine kadar yaşatmış oluyor.
................ KALABALIKLAR İÇİNDE YALNIZLIK ................
Yalnızlık kavramını "etrafta kimsenin bulunmaması" olarak nitelendiren biri için muhtemelen kitabın ismi çok saçma gelecektir. Çünkü yer yer sayıca azalsa bile Buendiaların evi genellikle kalabalık hatta bazı günlerde sayısı 100'ü aşan insan topluluğuna ev sahipliği yapan bir yerdir. Bu muhteşem kalabalıkta asla yapılacak iş ve uğraşlar bitmez iken ailenin tüm bireylerinin yazgısına mıh gibi işlenmiş o yalnızlık, kaçınılmaz bir gerçek gibi tüm karakterlerin yakasına yapışır ve esiri haline getirir. Bu durum ise 6 kuşak ve onlarca aile bireyi arasında yüzyıllık bir tarihe yayılır.
Günümüzde de çok rastlanılan bir durum olan bu kalabalıklar içinde yalnızlık duygusu öylesine güzel işlenmiş, arka metne öyle güzel sıkıştırılmış ve karakterlerin başından geçen olaylar ve verdiği tepkiler ile öyle güzel yoğrulmuş ki, kitap bittiği zaman, okuyucu; o yalnız kişilerden biri olduğu ve o yalnızlıktan kendisini çekip kurtardığını fark etmese dahi bittiği için derin üzüntüye düştüğünü fark edecektir. İşte o zaman Márquez; hayalî ve hazırlığı 16 yıl, oluşturulması 18 ay süren bu romanı ile okuyucunun yüreğine dokunduğunu hissederek huzur bulacaktır.
......................... TARİHSEL ALTYAPI .........................
Márquez'in kendi çocukluğundaki etkilenmiş olduğu her şeyi sanatsal bir dille edebiyat dünyasına kazandırmak istediği bu eser; tıpkı Macondo gibi dere kenarına kurulan Aracataca kentini Macondo kenti ile anlatması, emperyalist Amerika'nın halkı muz şirketleri aracılığıyla sömürüsünü, halkın hakkını arayışı sırasında karşılaştığı katliamı, liberaller ile muhafazakârlar arasında süren uzun savaşları gibi konuları birebir işlemiş olması ve de Amerika yerlilerinin uğradığı kendi topraklarından kovulma olayı, yerli halkın kıtada tutunma çabaları, sahip olduğu inanışları, adetleri ve yaşam şekli dahil bir çok olaya ve olguya değindi için arkasında inanılmaz bir kültürel birikim ve tarih barındırıyor.
Kendi yaşadığı toplumu oluşturan her ayrıntının üzerinde bazılarının çok, bazılarının az durarak ama hemen hemen herşeye değinerek bu kitabı sadece kurgu olmaktan çıkarmış, didaktik değer de kazandırmıştır. Bu yüzden de sadece Kolombiya değil neredeyse tüm Latin Amerika'nın kutsal kitabı gibi bir değer kazanmıştır.
................................ ELEŞTİRİ ................................
Bu kadar yoğun bir kitabı bu kadar az sayfa ile anlatmak mükemmel bir başarı örneği olsa da yazarın yer yer konuların ucunu kaçırması ve alelacele hikayenin eski noktasına dönme çabası kitabın büyülü havasından anlık uyanmalara sebep oluyor.
Birçok okuru etkilemiş olsa da, karakterlerin sonlarının nasıl olacağı baştan söylenmesi bende hayal kırıklığı yarattı ama kitabın öyle bir temposu var ki çoğu zaman o bilinen sonu göz ardı edip o anda gerçekleşen olaya yine dahil olabiliyorsunuz. Yine de yazarın kendisi tarafından yediğim spoiler'lar her aklıma geldikçe moralimin bozulmasına engel olamadım.
.............................. SON SÖZ ............................
Tüm olumlu ve olumsuz yanlarından ziyade bu kitap okuması gerçekten zor bir eser. Çünkü insanın o an bulunduğu ruh durumuna göre bile okuma hızının değişeceği, bazen hikâyenin içinde kaybolurken bazen de hikâyenin içine bir türlü giremediği ve insanın zihnini biraz yorması dolayısıyla bazıları kitabı çok beğenirken bazıları yarım bırakıyor, zorlamayla da olsa bitirenler kitaptan sürekli olumsuz bahsediyor.
Bu kitabı uygun ruh hali, gereken enerji ve de sabır duygusu ile okuyan birinin beğenmezlik yapabileceğini düşünmüyorum. Bende beğenmezlik yapamayacak olan kesimdeyim.
Size Márquez'in kendi sözleri ile veda etmek istiyorum; "Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım."
............................ BİRKAÇ ALINTI ...........................
"İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir."
Geleceğin belirsizliği, yüreklerini geçmişe çevirmişti.
Ölümü umursadığı yoktu, ama yaşam çok şey demekti.
"İnsan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür."
Çünkü erkeklerin en büyük özelliği, doyduktan sonra açlığı inkâr etmeleriydi.
Çünkü yalnızlık, anılarını ayıklamış, yaşamın yüreğinde biriktirdiği özlem dolu süprüntüleri yakmış, geriye en acı anılarını bırakarak onları arıtmış, büyütmüş, sonsuzlaştırmıştı.
Keyifli okumalar..