"Hiçbirimiz doğumumuzla eşzamanlı değilizdir çünkü doğum, isteğimiz dışında gerçekleşmiş, asla mevcut olmayan ve dolayısıyla asla hatırlanamayacak olan mutlak bir geçmişi imler. Aynı şekilde ölüm de deneyimleyemeyeceğimiz fakat bir gün mutlaka olacak olan bir hadisedir zira o geldiğinde, ondan kaçamayacağımızı bilmemize rağmen, onu karşılayabilecek bir ben olmayacaktır. Hiç doğmamış olmayı hayal dahi edemiyor oluşumuzun doğumumuza dair bir şeyleri hep anlaşılmaz kılması gibi, aklımız da ölüm karşısında, yani kendi varlığımızın sırra kadem basması karşısında, çaresizdir. Dolayısıyla doğum ve ölüm varoluşun dış sınırlarını tayin eden hadiseler değil, var olmanın temel boyutlarıdır. Nasıl ki doğmuş olmak, her birimiz için pek çok belirlenimi ister istemez miras almak anlamına geliyorsa, gelmekte olan ölümümüzle yüzleşmeye de öyle mecburuz."