Gönderi

Benim durumum farklıydı. Ben konumumu hissettim, başkalarına da hissettirdim. Byron simgesel bir kişiydi ama ilişkileri çağının tutkusuyla, tutku yorgunluğuyla doluydu. Benim ilişkilerim daha soylu, daha kalıcı, daha yaşamsal değer taşıyan, daha kapsamlı şeylerdi. Tanrılar hemen her şeyi bağışlamışlardı bana. Dehaya, saygın bir isme, yüksek bir sosyal yere, görkeme, zihinsel cesarete sahiptim; sanatı felsefe, felsefeyi sanat haline getirdim; insanların fikirlerini, olayların rengini değiştirdim; söylediğim her söz, yaptığım her şey insanları düşündürüyordu; bilinen en nesnel sanat biçimi olan tiyatroyu lirik şiir ya da sone kadar kişisel bir ifade biçimine dönüştürdüm, aynı zamanda kapsamını genişletip tiplemelerini zenginleştirdim; tiyatroya, romana, şiire, mensur şiire, diyaloğa, elimi attığım her şeye, yeni bir güzellik kattım; gerçekler kadar yalanlar evrenini de gerçeğin egemenliğine soktum, yalan ve gerçeğin yalnızca zihinsel varoluş biçimleri olduğunu gösterdim. Sanatı en üstün gerçeklik, yaşamı ise yalnızca bir kurgu biçimi olarak ele aldım; yüzyılımın hayal gücünü uyandırarak benim etrafımda bir mitos ve söylence yaratmasına yol açtım; tüm sistemleri bir deyişte, tüm varoluşu bir nüktede topladım. Tüm bunların yanı sıra farklı şeylere de sahiptim. Kendimi uzun süreli, anlamsız, tensel gevşeklik nöbetlerine kaptırdım. Bir flâneur,18 bir züppe, bir moda adamı olmaktan hoşlandım. Küçük insanlar, sıradan beyinlerle çevreledim kendimi. Kendi dehamı fütursuzca harcadım, sonsuz bir gençliği boşa harcamak tuhaf bir zevk verdi bana.
·
15 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.