Gönderi

168 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
İncelemeye kitap kapağından başlamak istedim. Bir kitabı alıp okumaya başlamadan önce kitabın dış yüzeyine bakan, arka yazıları okuyan, öncelikle kitabın dışının merak uyandırmasını isteyen bir okur olarak kapak resmî pek hoşuma gitmedi, çünkü kitapla ilgili çağrışımını alakasız buldum. Bazı kitap kapaklarında resim bile yok diye düşündüm, o kapaklar da en azından herhangi bir çağrışım uyandırmıyor ve merak seviyemi artıyor diye savunma yaptım kendime. Bu rahatsızlığımı dile getirdikten sonra şunu söyleyebilirim ki, kitabın hikayesini ve anlatım tarzını beğendim. Roman okumanın bence en güzel tarafı kafamızın içinde bir dünya oluşturabilmemiz ve o dünyanın içine seyirci olarak girme imkanına sahip olmamızdır. Bu romanda da onu hissettim. Çünkü hiçbir karakter ismi yok, sadece tasvirleri var. Tarih bilgisi olan bir okur, romanda kimlerden bahsedildiğini anlar tabi ki ama kitap ilerlerken ‘kim bunlar’a pek takılma fırsatı bulamıyorsunuz açıkçası, kitap akıyor. Kitabın en çok beğendiğim kısımları hikayelerin anlatıldığı bölümler oldu, özellikle de peygamber kıssasını beğendim. Durup düşündüğüm, kendimce yorumlar yaptığım oldu. Kitabın dili ara ara farklılaşıyordu, Osmanlıcaya geçiş yapıyordu, güzel bir farklılık katmıştı kitaba, anlam ile ilgili sorun yaratmadı. Kitaba gelen yorumlara baktığımda kahramanların psikolojik tahlilleri fazlaydı, güzeldi demişler. Ben pek psikolojik tahlil göremedim açıkçası, ya da anlatıldıysa da zayıf kalmış. Örneğin Habeşli Ağa ile ilgili daha fazla anlatım olabilirdi. Sonuçta çok kötü olaylar yaşamış bir çocuktu ve hemen hemen bunların hiçbir izini taşımıyor ve gayet sağlıklı bir yetişkin imajı veriyordu, tek sorunu cennete gitmek için kayıp organını tamamlamaktı. Padişah da aynı şekilde, çocukluğunu ve gençliğini ölüm korkusuyla geçirirken, ağabeyi ölüyor, sadece bir çığlık atıyor ve sanki hayatına ara vermiş de ağabeyinin ölümüyle hayatının geri kalanına devam ediyor şeklinde bir izlenim aldım. Daha derin anlatımlar bekledim açıkçası. Bir örnek daha verecek olursam, —gerçek tarihi karakterlerinden bağımsız düşünerek söylüyorum. Mademki romandaki tarihi karakterlerin isimleri verilmemiş o halde bu karakterler ile ilgili kendi tarihi karakterlerinden bağımsız olarak yorum yapılabilir— Padişahın çok acımasız, hobi olarak adam öldüren biri olduğunu biliyoruz, hatta beğendiği kişilerin kafalarını doldurtup birkaç gün bakarmış vs, bu durum insan dışılığın son noktasıdır ve kitabın sonuna kadar padişah ile ilgili bu kötü izlenim canlı tutulmuş, Kitabın sonunda ise kendi çocuğunun öldürülmesine razı olmuyor diye, bizi birkaç cümle ile padişahın aslında iyi bir insan olduğuna inandırmaya çalışıyor Habeşli Ağa. “Yaa padişaha bak gerçeğinden ne kadar farklıymış” yerine “iyi oldu şerefisize, gebersin” şeklinde bir duygu oluşturuyor. Kısacası anlatım yoğun değildi, iyi ve kötüye ait duygular çiğ bırakılmıştı. Son olarak, “iktidar yandaşlığı”nın ne olduğu, hangi duyguları beslediği, insana neleri düşündürdüğü, gah ayak altında ezilen bir böcek gah devleti kurtaran yüce bir soya mensup biri gibi hissettiren duygu geçişlerinin nasıl olduğu, çok anlamlı bir şekilde çalışılmış -ki ben kitabın esas bu kavrama yönelik yazıldığını düşünüyorum, yani ne tarihi olaylar ne romanımsı hava pek umursanmamış kitapta-. Son kısmı okuduktan sonra günümüz son dönem iktidarını düşündürüyor ve “hmmm” diyorsunuz. Ben genel olarak idare eder, beğendim diyebilirim. Livaneli’yi tanıyan biri değilseniz kitabı daha çok beğenebilirsiniz.
Engereğin Gözü
Engereğin GözüZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 201916,5bin okunma
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.